AKP destekçisi gazetecileri affetmeye hazır mıyız?
Hasan Cemal ve Derya Sazak'tan yola çıkan Oray Eğin, "AKP’ye bir zamanlar destek veren gazetecileri affetmeye hazır mıyız?" sorusuna yanıt aradı.
Oray Eğin, Sözcü gazetesindeki yazısında bir zamanlar AKP’ye destek veren daha sonra işlerinden atılan gazetecilerin şu anda AKP’yi eleştirdiklerini ve bunun hakkında kitaplar yazdığını kaleme alarak şu soruyu sordu: AKP’ye destek veren gazetecileri affetmeye hazır mıyız?
Derya Sazak, Hasan Cemal ve Altan ailesi örneklerinden
hareketle kendi sorusuna yanıt arayan Eğin şöyle
yazdı:
Derya Sazak o kadar çok para harcadı ki sonunda görevden
alındığında patronlarının eline de harika bir bahane bırakmış oldu.
Patronu gazetecilik yapmak için değil, Başbakan’ı memnun etmek için
girmişti bu işe. Tüpçüydü sonuçta, niyetini de gizlemiyordu. Derya
Sazak ise eski dünyanın ezberleriyle çok para harcanarak
gazetecilik yapılacağına inanıyordu, Huffington Post gibi işi
bedavaya getirme niyetinde değildi.
Sonuçta haber pahalı bir iştir ve Sazak’ın Milliyet’i yazılı
basının tehdit altında olmadığı günlerdeki gibi olayları yerinde
izlemeyi tercih etti.
Ve şaşırtıcı bir şekilde bağımsızdı.
Galiba Milliyet adı, Abdi İpekçi mirası, genel yayın
yönetmenliğinin ağırlığı onu bağımsızlığa zorladı. Zira yorumcu
Sazak epey hükümeti destekleyen, iktidara değil muhalefete düzenli
çakan, Milliyet’te Cemaat’in Türkçe Olimpiyatları’na neden yer
verilmediğini sorgulayan, televizyonda Fehmi Koru’yla TRT’ye
program yapan bir gazeteciydi.
Koru ise o günlerde köşesinden ihbar ediyordu: İlhan Selçuk’un
gözaltına alınacağını yazdığı günün sabahında polis baskın
yaptı.
Derya Sazak “Batsın Böyle Gazetecilik” kitabında sekiz aylık
yöneticilik macerasını anlatıyor. Türkiye’de giderek bir
otoriterizm dönemi literatürü oluşuyor.
Okurken arada kaldım. Bir yandan, Sazak’ın yaşadıklarını
paylaşmasını alkışladım.
Ama bir soru da beynimi kemirdi durdu: Biz bu arkadaşları affetmeye
hazır mıyız? Bugün ‘tek adam’ diyen, ‘basın özgürlüğü tehlikede’
yorumları yapan gazetecilerin pek çoğu bunu işsiz kaldıktan sonra
fark etti.
Türkiye’yi karanlık bir ara rejime sürükleyen seçilmiş bir zorba
hükümdarın, bir despotun inşa ettiği otoriter düzenin işbirlikçisi
olarak görev yapıyorlar, bu hükümetin ideolojik altyapısını
hazırlıyorlardı yakın zamana kadar.
Altan ailesini affetmeye hazır mıyız mesela?
Ben bir gün mutlaka yargılanacağına ve hesap vereceğine inandığım
bu iktidarla birlikte, temsili bir kamuoyu mahkemesinin kurulup
bütün bu arkadaşların sırayla yargılanması gerektiğine inanıyorum.
Başta Hasan Cemal olmak üzere, Yasemin Çongar’ından Ahmet
Altan’ına, Cengiz Çandar’dan Fatih Altaylı’ya kadar.
Akademisyenler, televizyoncular, gazeteciler…
Medya, kamuoyunu otoriter rejime hazırladı, baskıcı sistemin
inşasında önemli rol oynadı. Suçu büyüktür.
Bir başka görüş, geç de olsa gerçeği gördükleri için bu insanları
affetmek…
Ama o zaman da şu soruyu aşamıyorum: Profesör, başyazar, genel
yayın yönetmeni seviyesine gelenler nasıl bu kadar kolay
kandırıldılar? Demek ki mesleki yeterlilikleri yok. Kamuoyunu
yönlendirme görevini ehil olmayanların üstenmesi tehlikeli değil
midir?
Dahası, ileride benzer suçu tekrar edebilirler. 12 Eylül paşasının
önünde ceket ilikleyendi bugün seçilmiş despotun yanağını
okşayanlar.
“Batsın Böyle Gazetecilik”i okurken düşündüm
durdum
Derya Sazak sekiz aylık Milliyet döneminde iyi işler yaptı, ne
yalan söyleyeyim. Bugün, korku duvarı artık çökmüş olsa bile,
diyelim ki Hürriyet gazetesinin önüne gelse basmayacağına her
iddiasına gireceğim ‘İmralı zabıtları’ haberini, o duvar dimdikken
bastı. Bu tek başına bir mihenk taşıdır.
İkincisi, Yeditepe Üniversitesi’nde ders verdiği öğrencilerini
Milliyet’te işe almıştı. Akademiyle sektör arasında çoktandır
kurulması gereken önemli bir köprüydü. (Bu çocuklar teker teker
işten atılmış sonradan.)
İyi niyet, iyi gazetecilik heyecanına ve bıraktığı belgenin önemine
inanıyorum; yakın geçmiş hatalarıyla yüzleşmesinde de samimi
olduğuna.
Belki de muhalifliği de, yandaşlığı da kendi çıkarları ve kozmetik
nedenler için tercih edenlerle, samimi olanları ayırmak gerek.
Sazak, o ikinci gruptakilerden.