Akil İnsanlar için 'vurun kahpeye' devri!

Akil İnsan olduktan sonra ilk kez konuşan Hülya Koçyiğit, eleştirilere yanıt verdi...

GAZETECİLER.COM
Türk Sineması'nın efsanevi ismi Hülya Koçyiğit, akil insan olduktan sonra ilk kez Habertürk'e konuştu. Sanatçı, Çözüm Süreci'nin başarıya ulaşacağından, barışın sağlanmasından sonra Türkiye'nin büyük bir kalkınma hamlesi yapacağından son derece emin. Hülya Koçyiğit, 'Akil İnsanlar Projesi'nin ve bu projede yer alan insanların olumsuz şekilde eleştirilmesinden yana ise oldukça dertli Hülya Koçyiğit, Akil insanların eleştirilmesini kendisinin de başrolde oynadığı 1964 yapımı Türk Sineması'nın hit filmlerinden 'Vurun Kahpeye'nin konusuyla  aynı olduğunu söylüyor.

Hülya Koçyiğit, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Çözüm Süreci'ne katkıda bulunacak 'Akil İnsanlar Projesi'nde yer  almayı kabul ettiği günden bu yana tıpkı 'Vurun Kahpeye'deki  'Aliye Öğretmen' gibi linç edilmeye çalışıldığını dile  getirdi. 50. sanat yılını kutlayan Hülya Koçyiğit, MHP Lideri  Devlet Bahçeli'nin kendisi hakkındaki "Hülya Koçyiğit, çözümü mü yoksa filmlerindeki sahneleri mi anlatacak?" şeklindeki  sözlerinin onuruna dokunduğu açıkladı

Çözüm Süreci'nin sonunda akil insan olarak tarihe geçecek olan  Hülya Koçyiğit, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sanıldığı gibi  kendilerine neler konuşmaları, neler konuşmamaları konusunda  hiçbir telkinde ve imada bulunmadığını belirtti. Çözüm  Süreci'ni Türkiye için büyük bir fırsat olarak gören  Koçyiğit, barışın gelmesiyle birlikte toplumdaki özgüvende  yükseliş olacağını söyledi

Akil insan olmayı hangi gerekçelerden dolayı kabul ettiniz? 

Ne yazık ki bazı insanlar güya barış istiyor. Onlara "İstedin de barış için ne yaptın?" demek geliyor içimden. Evimde oturur, arada bir yurt dışına çıkar, işime bakıp tatlı tatlı para kazanırdım. Sonra birileri sorunca da 'Evet, ben barış istiyorum' der geçerdim. Bu mudur doğru olan? Benim için değil, asla olmayacak da. Bu ülkede barış mutlaka olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 

Akil insan olarak terör sorununu tanımlayabilir misiniz? 

Bu ülkede yaşayan bir vatandaş ve sanatçı olarak  duyarlı, hassas, toplumsal olaylara karşı her dakika heyecan duyan  biriyim. Toplumda çok açık bir şekilde ikilik var, kavga var,  kimsenin kimseye tahammülü yok, herkes birbirine 'sen - ben' demeye  başladı. Böyle bir ortamı yaratanı da alttan alta biliyoruz.
 Toplumdaki o gerginlikten dolayı sanki bir travma halindeyiz,  korkular içindeyiz. Çocuğu askerlik çağına gelen ailelerin  yaşadığı panikleri de biliyoruz. Bütün bunlar sadece benim  değil herhalde bu ülkede yaşayan herkesin derdi. Tabii ki bu arada  hak arayan insanların belki de gereksiz yere durdurulduğunu
 görüyoruz. İşte bütün bunları konuşmak için huzurlu ve  güvenli bir ortama ihtiyaç var. Önce huzurlu olmalıyız, sonra oturup 'Senin derdin ne?' diye halhatır sormalıyız. Sevgisizlik, o  'biz-siz' ayrımcılığı, ötekileştirme... Bunlar bizim son  yıllarda edindiğimiz kavramlar. Türk milleti bu değil. Türk  milleti hiçbir dönemde bu kadar ötekileştirerek yaşamını  sürdürmemiş. Son 30 yılda yaşadığımız travmalar ne  Osmanlı'da ne de Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşandı. Artık yeter,  toplum olarak huzur istiyoruz, barış istiyoruz.

Terörün bitiminden sonra neler olacağı konusundaki öngörüleriniz nedir? 

Bizim asıl meselelerimiz var. Daha demokrat olmak istiyoruz.
Vatandaşlık konusunda da, cinsiyet konusunda da eşitlik, adalet ve  hukukun üstünlüğüne olan inancımızı artırmak istiyoruz. Geri  kalmışlığımız var, giden canların yanında lafı edilmez belki  ama terörün neden olduğu maddi kayıp da çok büyük. Ben bir  anne  olarak diyorum ki bu ülkenin çocuklarına daha çok yatırım  yapmak  gerekmez mi? Daha çok okul, daha çok hastane, daha çok sanat  yuvaları açmak gerekmez mi? Sanatı desteklemek gerekmez mi? Sayın  Başbakanımıza "Barış geldikten sonra ne olacak?" diye sorduk;
"Çok güzel şeyler olacak. Güvenliğe çok büyük paralar  harcanıyor. Barış geldikten sonra o paralarla çok güzel işler  yapacağız" diye cevap verdi. Her şeyden önce topluma oldukça  yüksek derecede bir özgüven gelecek, öyle bir güç olacağız  ki... O gücün önünde kimse duramayacak. Fikren bölünmüş  olabiliriz ama topraklarımızın bölüneceğine asla inanmam. 
Fikren bölünme de ortadan kalkınca çok kuvvetli bir toplum olacağız.

Başbakanlıktan davet nasıl geldi? 

Hükümet, bir savaşı başlatmış olan terörist Abdullah Öcalan'ı öyle bir duruma getirdi ki; artık silahla olan mücadele dönemi bitmiştir. Bundan böyle silahsız olarak haklarını siyasi yollarla arama durumuna gelinmiştir. Madem bugün böyle bir fırsat yakalandı, herkes elinden geleni yapmalı. Türkiye'de yaşayan
bilaistisna herkes terörün bitmesini istiyor. Bu konuda da adı Hülya Koçyiğit olan barış gönüllüsü kadın da 'Barış nasıl sağlanır, ben ne yapabilirim, bir an önce terörün biterek kadınların sorunlarını da konuşabilecek bir ortamın  sağlanması için ne yapabilirim?' derken Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan göreve davet etti. Hepimizin bildiği üzere Türkiye'nin 7 bölgesinde görev yapacak olan bir heyet oluşturuldu. Ne yazık ki bu heyetin adı akil insanlar oldu. Daha kafadan son derece itici geldi.

Neden?

Çünkü herkese öyle geldi. Neden itici geldiğini bilmiyorum.
'Barış Gönüllüleri', 'Makul İnsanlar' gibi bir isim olsaydı belki de heyet bu kadar tepki toplamayacaktı. Benim asıl anlamadığım daha önce akil insanlar projeleri olanların şimdi bundan geri durması. Diğer partiler de samimi olarak çözüm sürecine inanıyorlarsa, 'Barış' diye bir fikirleri varsa akil adamlar değil de örneğin 'Gönüllü Adamlar', 'Barışçıl İnsanlar' adında bir heyet oluşturmaları gerekiyor. Onların oluşturacağı heyetler de 'Çözüm Süreci'ne katkı yapmalı. AK Parti'nin kurduğu akil insanlar heyetiyle muhalefet partilerinin kurduğu heyetler birlikte çalışmalı.

Diğer partilerin Akil İnsan Projesi olsa, yer alır mıydınız? 

CHP'den böyle bir teklif gelseydi CHP'li olduğum için mi kabul edecektim? Neden Sayın Başbakanımızın verdiği görevi kabul ettim? AK Partili olduğum için mi? 11 yıldır iktidar olan AK Parti ile hiçbir şekilde beraber çalışmamışım da niçin bu konuda 'Varım' demişim? Terör sorunu ne sadece AK Parti'nin ne CHP'nin ne MHP'nin. ne Mehmet'in ne Hülya'nın değil. Bu sorun bütün Türkiye'nin sorunu. Bu can alıcı büyük sorun topyekün hepimizin sorunu, bütün Türkiye'nin sorunu.

Akil insanlar sizce neden eleştiriliyor? 

Halkımızın ne düşündüğünü öğrenmek onların yanında olmak için bu yola baş koydum. Türkiye'de bir terör var ve bu terör yıllardır on binlerce can almış. Şehit cenazeleri geldiği zaman sadece o askerlerimizin anneleri değil, herkes birden ağlıyor.

Ölen her evladımıza içim yanıyor. Kimse bana evladını yitirmiş bir ananın acısının günün birinde son bulacağını söylemesin, buna inanmam. Ancak artık daha çok evladımız şehit olmasın, daha çok anne yaşam sevincini, yaşam nedenini yitirmesin diye bu yola çıktım. Akil insanlar konusuna gelen tepkileri şimdilik
hoşgörüyle karşılıyorum. Bizler hakkında hemen dayanağı olmayan yargılara varılıp peşin hükümler verildi. Önyargılı insanlar düşmanla işbirliği yapmakla suçlayarak benim canlandırdığım 'Aliye Öğretmen'i linç etmişlerdi. Oysa o 'Aliye Öğretmen' bir vatansever olduğu için düşmanla vakit geçirerek Türk askerlerinin cephaneliğini imha etmesini sağlamaya çalışıyorlardı. Şimdi de aynı şey olmuyor mu? Hep bir bilip bilmeden suçlama, aşağılama, yargılama. Belki de bu heyetin çalışmaları görüldükçe, korktukları gibi bir heyet olmadığını fark ettiklerinde o peşin hükümler son bulacaktır.

'BAŞBAKAN ÇOK KARARLI'

Akil insanların Çözüm Süreci'ne nasıl katkıda bulunacaklarını sizden de duyabilir miyiz? 

Sadece ve sadece barışa inanmış, huzur isteyen, kan döküldüğünü görmek istemeyen insanlarla bir araya gelerek barışın nasıl sağlanacağı konusunda fikir alışverişinde bulunacağız. Bize yüklenenler şöyle diyor: "Sizin bildiğiniz bir şey var, halka onu anlatacaksınız. Ama sizin bildiğinizi biz bilmiyoruz." Birçok insanın terörün bitmesi için pazarlık yapıldığı yönünde düşünceleri var. Sayın Başbakanımız bize şöyle ifade etti, "Terörle pazarlık olmaz." Abdullah Öcalan'ın affedilmesi için devreye akil İnsanların sokulduğu yönünde de endişeler var, kendisi bu konuda ise bize asla böyle bir fikrin olamayacağını, böyle bir fikrin konuşulamayacağını, böyle bir fikrin gündeme getirilmesinin mümkün olmadığını söyledi. Ama nedense hep peşin yargılar var. Belki de siyasi nedenlerden dolayı itirazlar var. Bu arada Sayın Başbakanımızın barış konusundaki inancına ve ısrarına büyük saygı duyduğumu da belirtmek istiyorum. Çünkü çok kararlı.

Hükümet sizlere neler konuşup neler konuşmamanız gerektiği konusunda bilgi verdi mi? 

Bize gidin halka şunları söyleyin diye bir yazılı metin verilmedi, telkinlerde bulunulmadı, hatta ima bile edilmedi. "Siz bağımsız insanlarsınız, kendinizi birer sivil toplum örgütü olarak düşünün ve düşüncelerinizi anlatın. Bizim söylemeniz gerekenler konusunda size söyleyeceğimiz bir şey yok" dendi.
Ayrıca bizden halkın ne istediğini öğrenmemiz de istendi. Sayın Başbakanımız halkın barış için neler istediğini zaten partinin çalışmalarıyla öğrendiklerini, meclisteki 550 milletvekilinin de asıl işlerinin bu olduğunu söyleyerek bizden bu konulardaki çalışmalar için destek istedi.

Size halktan itirazlar geldi mi?

Akil İnsanlar Projesi'ne inanmayıp "Hülya Koçyiğit senin ne işin var orada?" diyenler de olabilir "Ne iyi yaptın" diyenler de olabilir. Bana "Ne iyi yaptın?" diye halktan birçok destek geldi.

'Barış İçin Kadın Derneği' beni davet etti ve bana "Çok doğru yoldasınız. Bu büyük bir fırsat, bu meselenin mutlaka çözülmesi gerekir. Biz barışçı kadınlar sizinle birlikteyiz" dediler. Ben Türkiye'nin yarınlarına küçücük bir katkım bile olacaksa Akil İnsanlar'da yer almayı kabul ettiğim için mutlu olurum. Belki de benim konuşmalarımla, söylemlerimle bir tek terör yanlısının fikrini değiştireceğim. Olamaz mı? Tek bir kişinin fikrini bile değiştirecek olmamdaki zarar nerede? Ben özellikle kadınların terör konusunda ne düşündüklerini öğrenmek istiyorum. Her kadının da benim gibi düşündüğünü tahmin ediyorum. Yani ülkenin huzura ihtiyacı var, daha çok demokrasiye, daha çok eşitliğe, daha çok adalete ihtiyacı var. Bütün bu konuları tartışmamız, konuşmamız gerekiyor. 

"DEVLET BAHÇELİ'NİN SÖZLERİ ONURUMA DOKUNDU"

MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin size olan tepkisine ne diyeceksiniz? 

Her şeyden önce Sayın Bahçeli'nin beni mesleğimle aşağılaması onuruma dokundu. Ben bu mesleği yaptığım için Hülya Koçyiğit'im. Bu meslekle insanların gönüllerinde yer edinmişim.

Bu ülke insanın sağduyusu, sevgisini göz ardı ederek benim ve diğer sanatçı arkadaşlarım hakkında olumsuz sözler sarf etti.

Ben Atatürk Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği bir sanatçıyım. 65 yaşındayım ve tam 50 yıldır film çekiyorum. Türkiye'de girmediğim yer kalmadı, her kesimden insanla tanıştım, konuştum.

Bütün bunları göz önünde bulunduracak olursak benim ülkemizin sorunlarının ne olduğu, o sorunlara nasıl çözüm üretilebileceği konusunda yetkin kişi olmadığım düşünülebilinir mi? Atatürk'ün de dediği gibi 'Sanatçı,
alnında ışığı ilk hisseden insandır.' Ama bize o kadar büyük oklar saplamaya çalışıyorlar ki. Hep bir itiraz, hep bir eleştiri, hep bir kavga. Barış için beni Kemal Kılıçdaroğlu da çağırsaydı, Devlet Bahçeli de çağırsaydı seve seve, koşa koşa giderdim.

"BARIŞ İSTEDİM KARAKOLLUK OLDUM"

Bildiğim kadarıyla yıllar önce de akil insan benzeri bir görevde bulunmuştunuz..

1970'li yılların sonlarında Aziz Nesin çağırdı, "Gelin arkadaşlar, bu iyi bir gidiş değil. Sağ-sol derken çocuklarımız kırılıyorlar. Ben bir barış derneği kurdum, sizin de desteklerinizle bunları barıştıralım. Bize
destek verin" dedi. Barış Derneği'nin toplantılarına katılarak Aziz Nesin'in çabasına destek verdim. Çalışmalara henüz başlamıştık ki darbe oldu, sıkıyönetim ilan edildi. Hatta beni karakola çağırıp Barış Derneği'nin toplantılarına neden katıldığımı da sordular, savcıya ifade verdim. Yani bu ülkede barış istemek bazen suç unsuru olarak sayılıyor. Ben de bunu anlamıyorum.

"AK PARTİ MİLLETVEKİLLİĞİ TEKLİF ETMİŞTİ"

Daha önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile tanışmış mıydınız? 

Biz kendisiyle sadece bir düğünde karşılaşmıştık. AK Parti kurulduğunda bana milletvekilliği teklifinde bulunmuşlardı. Ama ben siyasete ikinci kez girmek istemediğim için teklifi kabul etmedim.

'VURUN KAHPEYE'NIN KONUSU:

Ülkenin işgal altında olduğu sırada, öğretmen okulundan yeni mezun olmuş İstanbullu idealist 'Aliye Öğretmen', bir Anadolu kasabasına atanır. Milli Mücadeleye destek veren 'Aliye Öğretmen', Türk askerlerinin kasabadaki cephaneliği imha etmelerine olanak sağlamak için düşman askerleriyle vakit geçirir. Bunun üzerine 'Yobaz Hacı Fettah' tarafından düşmanla işbirliği yaptığı yönünde suçlanan 'Aliye Öğretmen', halkın
galeyana gelmesiyle idealleri ve savunduğu düşünceler uğruna linç edilir.