Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Tekkeye mürid aramıyoruz"
çıkışının ardından Cem Küçük başta olmak üzere bazı isimler
tarafından "Erdoğan sana defol git dedi hala anlamadın" diye
eleştirilen Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki'den "iktidar
tetikçileri" dediği isimlere cevap var...
Erdoğan ile geçmişini anlatan Akif Beki, Abdullah Gül,
Ahmet Davutoğlu ve Bülent Arınç'ı en gülü zamanlarında
eleştirdiğini hatırlatıp "Allah’ları var; kızdılar,
kırıldılar ama medeni diyaloglarını kesmediler. Beni ihanetle,
satılmışlıkla filan suçlamadılar. Varlığımı onlara borçlu olduğumu
söyleyen tahsilatçılar dayanmadı kapıma. Fikir kölesi kılma
zorbalıklarına maruz kalmadım." dedi.
ESKİ DERİN DEVLET
ÇETELERİNİN YERİNİ SIĞ DEVLET ÇETELERİ ALDI
"Her yapılanı, her söyleneni çılgınlar gibi alkışlatmaya memur
edildiğini sanan tetikçiler sardı şimdi etrafı" diyen Akif Beki,
"Eskinin derin devlet çetelerinin yerini, sanki sığ devlet çeteleri
aldı. ‘Kendi fikrin olması’na hayat hakkı tanımıyorlar" ifadelerini
kullandı.
REİSÇİ SÜSÜ VERMİŞ FAŞİST
BOZUNTULARI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son çıkışlarıyla
sonuna kadar hemfikirolduğunu vurgulayan Akif Beki, "Kendilerine
Reisçi süsü veren faşist bozuntularını boşa çıkardı" dedi.
KOLPACIYMIŞ MEĞER KAPIMDA
GÜRÜLTÜ KOPARANLAR!
"Mürit aramayan siyasette, zorla mürit devşiren tetikçilere
ve mafyatik çeteleşmelere de yer yoktur" diye başlayan Akif
Beki, "Allah’ı var; Erdoğan hepsini açığa düşürdü,
kolpacıymış meğer kapımda gürültü koparanlar. Sürsünler şimdi
merkebi Niğde’ye, haydi yallah..."
İşte Akif Beki'nin bugünkü yazısı:
KAPIMDAKİ KOLPACI
TAHSİLATÇILARA!
ERDOĞAN, Pınarhisar Cezaevi’ndeyken Kanal 7’nin Washington
temsilcisiydim. 4 aylık mahpusluğunda 2 kez ziyaretine geldim.
Belediye başkanlığı boyunca toplam 2 kez görüşmüşlüğüm yoktu
oysa.
Kendi fikrimdi...
Düşünce özgürlüğünden yanaydım. Güçlünün haklı olmadığı,
haklının güçlü olduğu bir düzen kurulmasını istiyordum.
***
ERDOĞAN hapisten çıkıp AK Parti’yi kurduğunda,
Kanal 7’nin Ankara temsilcisiydim.
Hâlâ siyasi yasaklıydı, derin devlet çetelerinin borusu
ötüyordu...
Partisi iktidara geldi, seçilme yasağı kalktı ve başbakan
oldu.
Bir erdemliler hareketi olarak başlamıştı. Siyasete seviye ve
ahlak kazandırma sözünü sevdim. Kuruluş ideallerini benimsedim,
yasaklarla ve yolsuzluklarla savaşma vaadini ciddiye aldım.
Ne fişlenmekten çekindim ne mimlenmekten. Korkutanların
korkutmasına pabuç bırakmadım. Yanında durdum.
Kendi fikrimdi...
***
3 yıl sonra, kendisinden başbakanlık sözcülüğü ve başdanışmanlık
teklifi aldım.
Kabul ettim. Üstlendiğim görevin altından kalkmak için
hatasıyla, sevabıyla çalıştım.
Özgürlük kavgamdı, gizli sultaların vesayetine karşı
demokratikleşme mücadelesine inandığım için yaptım.
Kendi fikrimdi yani...
***
2009 başındaysa artık düzlük görünmüştü.
Erdoğan’dan müsaade isteyip gazeteciliğe geri
döndüm.
Kendi fikrimdi...
Gelen birçok teklif arasından Radikal’i tercih ettim, Doğan
Grubu’na geçtim.
Kendi fikrimdi...
Yeri geldi, çalıştığım yayın grubuyla çeliştim, yine iktidarı
tuttum.
Yine kendi fikrimdi...
Allah var; ne Aydın Bey ne de Vuslat
Hanım bir güne bir gün ne yapıyorsun demedi, ne yazdığıma
karışmadı.
***
Ergenekon davaları sürecinde kaset kumpaslarına, sulandırmalara,
araçsallaştırmalara kendimce tavır aldım.
Ankara’dakiler yer yer hoşlanmadı, bazen tepki gösterdi. Paralel
çeteler, yıpratma saldırılarına geçti.
Ama beğendirme derdim yoktu, karalama kampanyalarını göğüslemeyi
seçtim.
Kendi fikrimdi...
***
Sonra MİT krizi ve 17-25 Aralık geldi. Bugünkü iktidar
tetikçilerinin bir kısmı daha derin uykularındaydı. Bir kısmı da
hâlâ ‘Hocaefendi’ye temennalar çekip FETÖ’ye
saygılarını sunuyordu.
Kendimce ortaya atıldım; tezgâh dedim, tertip dedim, kurgu
dedim, yargı ve polis darbesi dedim, yeni vesayet girişimi
dedim...
Taraf seçmek için kimin kazanacağını görmeyi beklemedim.
Kendi fikrimdi...
***
AK Parti’nin kurucu troykasını en güçlü zamanlarında
eleştirdim.
Cumhurbaşkanlığı sırasında Gül’e, hükümet
sözcülüğü sırasında Arınç’a, dışişleri bakanlığı
sırasında Davutoğlu’na sertçe dokundurmalarım
oldu.
Allah’ları var; kızdılar, kırıldılar ama medeni diyaloglarını
kesmediler. Beni ihanetle, satılmışlıkla filan suçlamadılar.
Varlığımı onlara borçlu olduğumu söyleyen tahsilatçılar
dayanmadı kapıma. Fikir kölesi kılma zorbalıklarına maruz
kalmadım.
Haklı ya da haksız, kendi hür fikrimdi...
***
İktidarın, aklıma yatmayan söylem ve politikalarına ya eleştirel
yaklaştım ya da mesafeli durdum.
Fakat her yapılanı, her söyleneni çılgınlar gibi alkışlatmaya
memur edildiğini sanan tetikçiler sardı şimdi etrafı.
Eskinin derin devlet çetelerinin yerini, sanki sığ devlet
çeteleri aldı.
‘Kendi fikrin olması’na hayat hakkı tanımıyorlar.
Gözü kapalı sadakat ispatı istiyorlar. Doğrusunu yanlışını
sorgulamadan mecburi destekçiliğe, körü körüne bağlılığa
zorluyorlar.
***
Hasılı; benim açımdan kavga İslamcı olan-olmayan kavgası değil.
Kendi fikrine sahip olup olamayacağın kavgası.
Başından beri öyleydi...
Ve kavgamı, tahsilatçı kılıklılara çaldırmamakta kararlıyım.
Bu yüzden de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son
çıkışlarıyla sonuna kadar hemfikirim.
Kendilerine Reisçi süsü veren faşist bozuntularını boşa
çıkardı.
“Benim adıma söz sahibi değildirler” dedi.
Fitne ürettiklerini ve bunlara fırsat vermeyeceğini söyledi.
“İradesini şu veya bu kişiye teslim eden değil... Kendi
fikriyle, kendi düşüncesiyle, kendi kararıyla hareket eden gençlere
ihtiyacımız var” sözünü not ettim. Serlevha gibi hikâyemin
en tepesine çiviledim.
***
Bundan sonra, alacak tahsili için kapıma gelecek naylon
Reisçiler, o değişmez tabelayı bulacak karşısında.
Sahte sözcüler için altına da Erdoğan’ın şu
sözlerini kayıt düşüyorum.
“Tekkeye mürit aramıyoruz.”
Yani siyaset, şeyhlik iddiası taşımaz.
Mürit aramayan siyasette, zorla mürit devşiren tetikçilere
ve mafyatik çeteleşmelere de yer yoktur.
Allah’ı var; Erdoğan hepsini açığa düşürdü,
kolpacıymış meğer kapımda gürültü koparanlar. Sürsünler şimdi
merkebi Niğde’ye, haydi yallah...