Akif Beki'den Altaylı'ya manşet ricası!

İktidar muhalefetin basın özgürlüğü tartışmasına konu olan Fatih Altaylı, kılıçdaroğlu'nun hatırlattığı yazıyı ve o manşetin öyküsünü anlattı...

GAZETECİLER.COM
Kemal Kılıçdaroğlu'nun hükümetin basın özgürlüğüne müdahalesine örnek gösterdiği yazısıyla gündeme gelen Fatih Altaylı'dan ilginç bir yazı geldi. Altaylı, Kılıçdaroğlu'nun atıfta bulunduğu yazısındaki olayı anlattı.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamasıyla böyle bir polemiğe malzeme olduğu için hayli rahastız olduğunu belirten Altaylı "Kim manşetlere karışmadı ki!" diye sorarak başladığı yazısına şöyle devam ediyor:

"1 Nisan 2007'de TMSF, Sabah'a el koydu. Ben de yargı sürecinin sonuna kadar çalışma arkadaşlarımdan ayrılmamak için istifa etmedim.

Ancak 17 gün dayanabildim ve 17 Nisan günü istifamı verdim TMSF yönetimine, hatırladığım kadarıyla da son yazımı 19 Nisan'da yazdım.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun bahsettiği olay işte bu 17 günlük sürecin son günlerinde meydana geldi.

Hatırlayan hatırlar, o günlerde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Harp Akademileri'nde iktidarı hedef alan çok ağır bir konuşma yaptı.

Bu konuşmadan birkaç gün sonra da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Sezer'e ağır bir yanıt verdi.

Yazı işleri toplantısında gazeteyi yapıyoruz. Masanın etrafında 10 kişi falan varız. Hepsi şahit.

Arayan, dönemin Başbakanlık Sözcüsü AkifBeki.

Selam sabahtan sonra Beki ricasını iletti.

"Abi" dedi, "Bir ricam olacak. Cumhurbaşkanı'nın sözlerini fazla büyütmezseniz memnun oluruz."

"Akif, Cumhurbaşkanı bu kadar sert konuşmuş. Nasıl büyütmeyiz. Manşet yapıyoruz" dedim.

"Anlıyorum abi, tabii ki haberi vereceksiniz. Ama Abdullah Bey'i büyük verip Cumhurbaşkanı'nı daha küçük vermenizi rica etsem" dedi.

"Akifcim, öyle şey olmaz. Ben büyütmesem bütün gazeteler büyük verecek. Olmaz, yapamam"

dedim.

Bunun üzerine Akif Beki, "Ertuğrul'la konuştum. Onlar çok büyütmeyecek. Yandan 3 sütun verecekler. Siz de öyle yapsanız" dedi. Telefonu kapattık. Haberi 9 sütun manşet yaptık.

Akşam yemekteyim. Matbaa Müdürü Selim aradı.

"Fatih Bey, Yavuz Onursal aradı. Baskıyı durdurttu. Bu manşeti değiştirmenizi istiyor" dedi.

Yavuz Onursal dediği, TMSF'nin atadığı Medya Grup Başkanı.

"Yavuz'a söyle, bir derdi varsa beni arasın" dedim. Aramadı. Matbaa durmuş, gazete dönmüyor.

Ben, Yavuz Onursal'ı aradım.

"O manşeti değiştireceksiniz" dedi.

Ben de burada yazamayacağım bir yanıt verdim. Sabah, ertesi gün o manşetle çıktı.

Ama Akif Beki haklıydı. Hürriyet'te haber aynen Akif Beki'nin söylediği gibi küçük çıkmıştı.

1 yıl 2 ay Sabah'ı yönettim.

2 yıl 1 aydır da Habertürk'ün başındayım. Başımdan geçen tek olay budur.

Bunun dışında manşetimize ne bir müdahale gördüm, ne bir dilek, ne bir temenni.

Başkası adına konuşamam elbet ama bana olmadı.

Peki AKP öncesinde böyle şeyler olmuyor muydu? "Olmuyordu" diyen gazete yöneticisi yalan söyler.

Her iktidar, her başbakan, kendini güçlü gören herkes, hatta güçlü işadamları bile gazete yöneticilerini arardı. Manşetlere müdahale etmeye kalkışırdı.

İstisnasız hepsi.

Önemli olan, orada gazetecinin duruşudur. Karıştırtır veya karıştırtmaz. Siz karıştırtırsanız elbette karışmak ister herkes. Ama bu iktidar döneminde benim başıma bir kere geldi. O da TMSF döneminde.

İlk ve son.

Şunu da söyleyeyim; pek çok siyasetçi, pek çok başbakan, gazetecilerle iş kotarır, gazetecileri kullanırdı. Gazeteciler de onları elbet.

Bunun bir istisnası yok mu? Var.

Adı Bülent Ecevit.

Hiç bu işlere girmedi. Nur içinde yatsın. Ama onun dışında kimsenin kimseye söyleyecek sözü yok.

CHP mi?

Bilmiyorum. Hiç iktidarda olduklarını görmedim!"