Akif Beki için...

Başbakanlığı neredeyse kesinleşen Ahmet Davutoğlu’na Beki gibi övgüler düzmek, gaz vermek...

 

Temel, Kıbrıs Barış Harekâtı’na gönüllü katılır.

Beşparmak Dağlarına atladıktan bir süre sonra dokuz arkadaşıyla birlikte esir düşer…

İlk gün, yapılan işkenceye dayanamayan beş arkadaşı bildikleri her şeyi anlatırlar ancak hiçbiri parolayı gerçekten bilmemektedir.

İkinci gün dört kişi daha işkenceye dayanamayıp bildikleri her şeyi anlatırlar ve fakat onlar da parolayı bilmedikleri konusunda işkencecileri ikna ederler.

Bu sırada düşman subayları ve sorgucular, ağzından tek kelime bile bilgi çıkmayan Temel’e hem kızmakta ama hem de dayanıklılığına ve sıkı ağızlı oluşuna saygı duymaktadırlar…

İşkencenin dozunu iyice arttırırlar ancak Temel’in ağzından tek kelime alamazlar…

İşkence iki hafta sürer ama Temel konuşmaz…

Tek başına bir odaya kapatıp izlemeye karar verirler…

Temel tek başına kalınca kafasını duvara vururken bir yandan da bağırmaya başlar:

“Hatırla ulan mankafa, hatırla ulan neydi şu parola hatırla…”

Ben de şu son birkaç gündür Temel gibi kafamı duvarlara vurup duruyorum…

Neden mi?..

Akif Beki gibi olabilmek için…

Yani…

Başbakanlığı neredeyse kesinleşen Ahmet Davutoğlu’na Beki gibi övgüler düzmek, gaz vermek, “affet Sayın bakanım bi daha eleştirirsem ekmek Mushaf çarpsın; zaten siz sadece başbakanlığa değil, büyük ve yeni Türkiye imparatorluğunun Vezir-i Azamlığına da lâyıksınız” demek için çabalıyorum ama başaramıyorum…

O zaman da geriye tek şey kalıyor: Akif Beki’nin böylesine başarılı esnekliğini tebrik edip alkışlamak…

Evet…

Alkışlar; daha bir hafta öncesine kadar eleştirdiği Davutoğlu’nun başbakan olacağını anlayınca “Kesin dönüş yapma ve Davutoğlu’na övgüler düzme” başarısını gösteren, omurgasını spiralleştirerek aynı zamanda büyük bir tıbbi mucizeyi gerçekleştireniçin…