Akif Beki bu kez Erdoğan'ı kızdıracak!
Akif Beki, Gülin Yıldırımkaya'nın sorularını yanıtladı. Programa 'siyasiler karikatürlere karşı tahamüllü olmalı' sözleri damga vurdu.
Radikal yazarı ve Kanal 24'ün yayın yönetmeni olan Akif Beki, Bloomberg HT'de Gülin Yıldırımkaya'nın sorularını yanıtladı. Programa Beki'nin 'siyasiler karikatürlere karşı tahamüllü olmalı' sözleri üzerine Yıldırımkaya'nın 'Peki Erdoğan?' sorusu damga vurdu.
Beki, siyasete atılacağı yönündeki yorumlara açıklık getirirken polemik konusu olmaya alışkın olduğunu söyledi ve şu çarpıcı değerlendirmeyi yaptı: 'karikatürünü çizdirmeyi göze alamayan siyasetçiden yani dile düşmeyi, dalgaya alınmayı göze alamayan siyasetçiden de müstakil siyasi kişilik çıkmıyor'. Araya giren Yıldırımkaya da Başbakan Erdoğan'ın mizah dergilerine açtığı sayısız davayı hatırlatınca hayli zor durumda kalan Beki durumu toparlamaya çalıştı.
İşte o diyaloglar:
Siyasetçilerin başı en çok
polemikten yanıyor. Bu söylediklerinizde her gün bir polemik konusu
olabileceğinizi çıkarabiliriz, öyle mi?
Hem siyasetçilerin başı en çok oradan yanar, hem de karikatürünü
çizdirmeyi göze alamayan siyasetçiden yani dile düşmeyi, dalgaya
alınmayı göze alamayan siyasetçiden de müstakil siyasi kişilik
çıkmıyor. Aslından başarılı siyasetçilere dönüp baktığınızda biraz
da gözünü daldan budaktan sakınmayan, karikatürünün çizilmesinden
korkmayan kişilikleri görüyoruz.
Karikatür konusunda en çok
Başbakan’ı eleştirdiler. Başbakan’ı da kapsayarak mı söylüyorsunuz
tüm bunları?
Tabii, onu da kapsayarak söylüyorum. Başbakan ondan çekinen biri
değil, kişiliği ortada herkesin bütün Türkiye’nin gözü önünde
özellikle son sekiz yıldır memleketin başbakanı olarak herkesin en
az benim kadar bildiği tanıdığı bir şahsiyet. Şöyle bir nokta var
orada: Karikatürleri dava konusu yapması eleştirildi hep. Geçen gün
yayın yönetmenleri ile buluşmasında da söyledi: ‘Hakaret olduğunda
mahkemeye götürürüm, ben kimsenin ekmeği ile oynamam onun için
baskı da yapmam, eleştiri varsa ben de söze sözle karşılık veririm,
eleştiri hakkımı kullanırım, nasıl ben eleştiriye açıksam, sizler
de eleştiriye açık olun. Ama işin içerisine hakaret girerse,
hakarete maruz kalırsam o zaman da hakkımı kullanırım, mahkemeye
giderim’ dedi. ‘Fakat mahkemeler siz siyasetçisiniz bu ağır
eleştiriye girer dedikleri için size hakarette serbest’ şeklinde
bir de nükte yaptı. Herkesin hakaret karşısında korunma hakkı
vardır. Kişilik hakları saldırıya uğradığında, ihlal edildiğinde
hepimizin yasal korunma haklarımız var. Eğer bu haklar varsa
Başbakan’ın o haklardan mahrum olduğunu düşünemeyiz. Hiç kimsenin
ne Türkiye’de ne de başka bir hukuk düzeninde siyasetçi diye
kişilik hakları korumasız bırakılamaz. O nedenle ben hep onu
anlayışla karşıladım. Avukatlarına genel bir talimatı var, hakaret
barındıran her türlü içeriği dava konusu yapıyorlar. Bazen
avukatlar tolere edilebilecek olanı da bu sebeple mahkemeye
taşıyabiliyorlar. Çünkü başbakan’ın da çevresinin de mesaisi tek
tek bunlarla uğraşmaya müsait değil. Fakat nihayetinde hakaret
karşısında başbakanın yasal korunma haklarına başvurması bence
anlayışla karşılanması gereken bir şeydir. Zaten senin, benim
başımıza geldiğinde yargının tereddütsüz hakaret hükmü vereceği her
türlü ağır söz, ifade, tasvir Başbakan için ekseriyetle ağır
eleştiri olarak nitelendirildi mahkemeler tarafından dolayısıyla
kimsenin gocunması gereken bir sorun yok. Karikatürünün
çizilmesinden korkmayacak, sonuçlarına nasıl karşılık vereceği
değil buradaki mesele ama şunu yaparsam, şunu dersem, şöyle hareket
edersem tartışma olur, eleştiriye uğrarım, saldırıya uğrarım,
hakarete uğrarım endişesi siyasetçinin felaketidir. Bu endişeyi
içinden söküp atamayan siyasetçi müstakil siyasi kişilik
geliştiremez, lider olamaz.
Bu anlattıklarınızdan Sayın
Başbakan’ın bazı karikatürleri açıp kahkahalarla gülebileceği gibi
bir sonuç çıkıyor?
Hiç şüpheniz olmasın.
Sözcülük yaptığınız
dönemlerde sizin de karikatürlerinizi çiziyorlardı. Hatta Akif Beki
şeklinde replikler vardı vs. Siz nasıl bakıyordunuz bunlara,
gülebiliyor muydunuz?
Ben gülüyordum. Görev yaptığım zamanlardan beni izleyen arkadaşlar
aşağı yukarı bilir asabım çabuk bozulmaz. Benimle ilgili
karikatürlerin çoğuna güldüm hatta ‘sıkı olmuş be’ dediklerim oldu.
Mesela Akif Beki yazısına böyle bir tepki verdim ve arkadaşlarımla
çok güldük.
DAVUTOĞLU YAZISINI ERDOĞAN MI YAZDIRDI?
Başbakan’ın sizi çok sevdiği, çok yakın olduğunuz
bilindiği için siz söyleyince bir şeyler daha bir önemli oluyor,
daha farklı tepki buluyor. Örneğini Davutoğlu olayında yaşadınız.
Bir köşe yazarısınız bir şey yazsanız, eleştirseniz sonucunu
gördük. ‘Sayın Başbakan mı yazdırdı acaba, kabineden çıkartılıyor
mu, görevden mi alınıyor’ gibi yorumlara yol açmıştı bu yazı.
Yazmazsanız hiç eleştirmemiş olacaksınız vs. Özellikle Davutoğlu
gibi somut bir örneğin ardından kaleminizin özgürlüğü etkilendi
mi?
Hayır. Anlatamadığım şeylerden biri de şu: Gelişmiş demokrasilerde
benim yaptığım türden başbakanlık sözcülüğü, başkanlık sözcülüğü
gibi görevler vardır. Bu görevlere çoğunlukla meslek erbabından
isimler getirilir. Elbette sözcülüğünü yapacağı siyasi kişiliğin
siyasi profilini de taşıyabilecek, görüşü, duruşu onunla örtüşen
isimlerdir. İnanç olmadan, inanamadan yapılabilinecek bir iş değil.
Bu görev meslekten isimlere teklif edilir, kabul eden gelir, o
görevi belli bir süreliğine yapar sonra tekrar mesleğe döner. Ben o
görevi belli bir süre yaptım, o görevdeyken o görevin gereklerini
yaptım. Ondan evvel gazeteciydim, gazetecilik yapıyordum. Şimdi
tekrar gazeteciliğe döndüm ve şimdi de gazeteciliğin gereklerini
yapıyorum. Dolayısıyla benim görüşlerim, benim yazdıklarım ve
söylediklerim kişisel görüşlerim ve kanaatlerimdir. İnandığım,
düşündüğüm, hissettiğim şeyi yazıyorum, vicdanım, kalbim, aklım
neyi söylüyorsa onu yazıyorum. Bu vicdan, bu kalp, bu akıl bana
aittir, hiçbir zaman, hiç kimseye kiraya vermedim. Bu saatten sonra
da ömrümün sonuna kadar kimseye kiraya vermeyi düşünmüyorum. Akıl
benim, vicdan benim, kalp benim, hata ise hata benim, günahsa günah
benim, sevapsa sevap benim hayatımın bütün sorumluluğunu tek başına
kendim taşıyorum. Bu dünyada da, öbür dünyada da hesabını ben
veririm. Bu tür yorumlar bana da haksızlık, eleştirdiğim kişiye de
haksızlık, Sayın Başbakan’a da haksızlık. Bir başbakan hele ki
Tayip Erdoğan gibi bir Başbakan düşünebiliyor musunuz kendi
bakanının eleştirilmesine sevinecek? Ben Başbakan’ın o yazıdan hiç
memnun olduğunu düşünmüyorum. Ben onun hoşnutsuzluğunu göze alarak
yazdım çünkü doğruluğuna inandığım şeyi yazdım, yazılması gereken
bir yazı olduğu için yazdım. Ben o kanaatteyim ve hala öyle
düşünüyorum. Ben mesleğe döndükten sonra ilk kez hükümeti,
hükümetin bir üyesini, AK Partiyi ya da herhangi bir politikasını
eleştirmiş değilim daha evvel de yaptım. Hatta Sayın Davutoğlu’nu
eleştiren bir yazıyı daha evvel de ele aldım. Hatta o yazı biraz
daha acıtıcıydı daha ironik bir yazıydı. Biz ironiden pek
anlamadığımız için bu daha doğrudan olduğu için daha çok yankı
buldu. Eleştirilmesi gereken bir şey gördüğümde gene yazarım. Ahmet
Davutoğlu ile ilgili bir kişisel hesabımı var? Şeklinde
spekülasyonlarda oldu. Diyelim ki öyle siz yazdıklarıma bakın,
doğru mu, değil mi? Ona göre karar verin. Böyle farazi şeyler
üzerinden bir sonuca varmak mümkün değil. Ayrıca kişisel hesap
neyden dolayı olur? Aynı koltuğa talip olursunuz, ortada para olur
paylaşamazsınız, aynı kadını seversiniz. Bu durum için bunlardan
hangisi geçerli? Laf eveleyip gevelemeye gerek yok.
Davutoğlu cephesinden baktığımızda kulağımıza gelen size
çok kırıldığını pek çok ortamda ifade ettiği. Başka bir gazeteci
yazdığında o da bu kadar çok kırılmıyor.
Ahmet Davutoğlu değerli bir isim, birikimli bir isim, özel biri her
hangi biri değil. Önemli hizmetleri de oldu danışmanken de şimdi de
bunların hiçbirini yadsıyor değilim. Bir insanın pek çok artısının
olması, hiç eksisinin olmadığı anlamına gelmez. Aynı şey benim için
de geçerli. O pozisyonda bulunan birisi de eleştirilmeyi göze
alacak. Benim yazmam daha acıtıcı gelmiş olabilir fakat onu ben
biliyorum, bilen bilir, kendi tanığım benim acıtmak kastıyla
yazmadım. Gidişata baktım, başkaları söylese bunun nasıl karşılık
bulacağını biliyorum. Zaten başka bir şey beklenmez, zaten o kalem
bunu yazacaktı denip geçilecekti. Dolayısıyla kafaya dank
etmeyecekti ve birisini ‘kral çıplak’ demesi gerekiyordu. Başka bir
kalem on katı ağır bir ifade ile söyleseydi çıplaklık fark
edilmeyecekti. Ben kötülük kastı ile yapmadım, Türkiye’ye iyilik
yaptım ama Sayın Davutoğlu’na da iyilik yaptım. Umarım özellikle
benim yazmış olmamadan dolayı yazının doğru olup olamayacağına dair
bir kuşku oluşmuştur kafasında ve umarım bazı şeyleri içinde
sorgulamıştır. Sonuçta Türkiye cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanlığı
koltuğunda oturuyor. Ben Türkiye’nin başının hızla belaya, maceraya
doğru sürüklendiğini gördüğüm için yazdım bunun da kötü niyetten
Türkiye’yi maveraya sürüklemek kastıyla yapılmadığını biliyorum.
Ama biz tarih sahnesine çıktık gibi bir haleti ruhiye tehlikeli
buldum. Biz çıktık tarih sahnesine, bundan böyle havada uçan kuşun
hesabı bizden sorulur, Ortadoğu’nun, bölgenin patronu biziz haleti
ruh iyesi doğru bu hükümet döneminde çok önemli dış politika
başarıları elde edildi. Ben söylesem de söylemesem de, siz kabul
etseniz de etmeseniz de bu doğru. Geldiğimiz yer ortada. Ben
haksızlık olsun, kötülük olsun, Ahmet Davutoğlu’nu acıtmış olayım
diye o yazıyı yazmadım. O yazı kıymetini, kadrini bilen için,
Türkiye’ye de kendisine de iyilik olsun diye yazılmış bir
yazıdır.