Akif Beki: Attığım kahkahanın arkasındayım
Bir yandan köşesinde Cemaat kanallarına karşı yapılan uygulamanın hukuksuzca olduğunu yazdığını anımsatan Beki, diğer yandan da "Fakat ben yine de 'la havle' çekip kahkahamın arkasında durmakla yetiniyorum" yazdı.
Gülen cemaatinin 7 televizyon kanalı geçtiğmiz günlerde, Digitürk, Tivibu ve TÜRKSAT'tan çıkartılmıştı. Habere göre, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın danışmanı ve TÜRKSAT Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Varank, bundan 8 ay önce, 2 Şubat'ta gazetecilere Cemaat kanallarının Turksat uydusundan çıkartılmasını teklif ettiğini açıklıyordu.
Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki, dönemin Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Star gazetesi yazarı Saadet Oruç ve Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür'ün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a sorular sorduğu programın başlamadan önceki kamera arkası görüntülerde, Eski Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan'la cemaate yakın olduğu düşünülen kanallarla ilgili konuştuğunu belirten Varank, "Suç bizde ama. Ben dedim ki şunların kanalını TÜRKSAT'tan kaldıralım. Özel şirket abi. O zaman bakan dedi ki 'Ya çok laf olur. Bilmem ne olur şimdi'. Daha iyi olurdu" diyordu.
Beki ve Varank arasında geçen ikili konuşmaya bu esnada Hilal Kaplan da dahil oluyor ve "Katılıyorum çok merhametli gidiliyor" yorumunu yapıyordu.
İŞTE O GÖRÜNTÜLER
BEKİ'DEN TROLLERE KAHKAHA TEPKİSİ
Bugün Hürriyet yazarı Akif Beki, Varank ile yaptığı konuşmanın görüntülerini köşesine taşıdı, kendisine yönelik Cemaat'in küfürlü tepkilerine sert cevap verdi ve "Attığım kahkahanın arkasındayım" dedi.
Bir yandan köşesinde Cemaat kanallarına karşı yapılan uygulamanın hukuksuzca olduğunu yazdığını anımsatan Beki, diğer yandan da "Fakat ben yine de 'la havle' çekip kahkahamın arkasında durmakla yetiniyorum" yazdı.
İşte Beki'nin o yazısından dikkat çeken bölümler:
BÖYLE İDMANLI KÜFÜRBAZ TROLLERLE KARŞILAŞMAMIŞTIM DAHA ÖNCE
(...) "Ben böyle idmanlı, böyle jilet gibi küfürbaz trolkanlılarla karşılaşmamıştım evvelce. 'Benim' diyen trol halt etmiş yanlarında" diyen Beki, şöyle devam etti:
'Yargılanacaksın' naralarına 'Bu
kahkahanın hesabını vereceksin' diye başlayan küfürnameler
eşlik ediyor.
Seçkin birer 'muhabbet fedaisi olmak üzere', güya
'vurana elsiz, sövene dilsiz' şiarıyla
yetiştirilmiş 'altın nesil' mensupları bunlar.
Bayramlık ağızlarını açmış, en sunturlusundan küfür,
hakaret, tehdit yağdırıyorlar.
İçlerinden birine bir fiske mi vurmuşum?
Hayır...
Ya birine sövmüş olabilir miyim? O da hayır...
Bu ipinden kurtulmuş trol çetesi niye hırlıyor öyleyse sabah sabah?
Bismillah daha kahvaltı sofrasına oturmadan, yemeden-içmeden ne
diye köpükler saçarak saldırıyor bu ağzı bozuklar peki?
El cevap: Kahkaha atmışım...
(...)
Açıp videoyu izledim. 2 Şubat akşamı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TRT'de katıldığı yayının öncesine
ait. Dört gazeteci yerini almış Erdoğan'ı bekliyoruz.
Cumhurbaşkanı danışmanı Mustafa Varank geliyor. 'Ulaştırma
bakanıyla aralarında sorun var' diyenlere nispet
edercesine çektirdiği fotoğraf gündemde. Ben, 'Çok selfie
veriyorsun bu aralar' diye takılıyorum. O da başlıyor
üzerine gelen Cemaat medyasına söylenmeye. Kendisine yüklenenlere
yükleniyor; 'Ben dedim, bunları uydudan atmak
lazım' demeye kadar gidiyor. 'Nasıl da
kızdırmışlar, çok fena dolmuş' diye kahkahayla gülüyorum.
Tepkim bundan ibaret...
Suçum da işte o kahkaha.
Mustafa Varank, Cemaat'le ilişkilendirilen 7 televizyon kanalına
sansür planını açıklıyormuş orada. Ben de kızgınlıkla
söylenmiş şeyler gibi dinleyip keyiften kahkahalar patlatarak
sansüre destek atıyormuşum.
(...)
KAYITSIZ KALMADIM YANLIŞ BULDUĞUMU AÇIKLADIM
2 Şubat'taki o diyaloğu tamamen unutmuştum. Hiç yer etmemiş
hafızamda.
Gün geldi, Cemaat kanallarının uydudan çıkarılması için savcı
Türksat'a yazı yazdı, konu Başbakan Davutoğlu'na soruldu, o da
lehte-aleyhte kesinleşmiş yargı kararı olmadan işlem
yapılamayacağını söyledi...
7 Haziran seçimlerinden önceydi. 21 Mayıs tarihli yazımda
"Ben de Başbakan'la aynı şeyi istiyorum" diye
tavrımı koydum. Yani Paralel Yapı'yla mücadelede hukuki süreçler
tamamlanmadan adım atılmamalıydı.
5 ay sonra o kanallar Digiturk'ten çıkarıldı. Yine kayıtsız
kalmadım. 21 Mayıs tarihli o yazıma da referans vererek bu
tasarrufu yanlış bulduğumu açıkça belirttim...
ÜSTELİK PARALEL KULAKLARIN
MAĞDURU OLMAMA RAĞMEN
Paralel Yapı'yla mücadeleyi hayati görmekle beraber... Hukuktan
milim sapılmasına, prosedürün atlanmasına, usulün baypas
edilmesine, kısacası yargının, vaktiyle paralellerin kullandığı
gibi kullanılıp aletleştirilmesine başından beri karşıyım.
Düzmece ihbarla, suç uydurularak, organize suç örgütü üyesi
gibi gösterilerek sahte isimle dinlenmiş ve paralel kulaklara
takılan özel telefon konuşması cümle âleme dinletilmiş binlerce
mağdurdan biri olduğum halde üstelik...
Fakat Paralel hafiye teşkilatı uslanmıyor. Aynı kirli yöntem, aynı
devlet içindeki kadrolarını kötüye kullanma hasisliği, aynı
ahlaksız metotla operasyon gazetecilikleri devam ediyor.
YİNE DE LA HAVLE ÇEKİP...
(...)Kameraların kayıtta olmaması gereken bir anda cereyan etmiş özel
bir konuşma, kayda alınıyor. Ve 8 ay sonra pişirilip
servise konuyor.
Bu ahlaksızlığın sorumluları ve taraftarları hesap vereceğine, hem
suçlu hem güçlü tavrıyla üste çıkıp bir de mağdur ettiklerinden
hesap sormaya kalkmazlar mı!... Hasbinallah
dersiniz.
Hani yaka silktiren bu arsızlıklar karşısında papaza kızıp oruç
bozacak olsanız, 'Hukuktan sapılmasın' dediğinize
pişman ettirir, o 'insaf' çağrılarınızı geri bile
aldırırlar size. Fakat ben yine de 'la havle' çekip
kahkahamın arkasında durmakla yetiniyorum.