Akif Beki, Ahmet Hakan için dedi ki...
“Sarımsağı gelin yapmışlar, kokusu kırk gün sonra çıkmış kokusu”… Aydın Doğan’ın sarımsaklarının kokusunun çıkması
GAZETECİLER.COM
- Akif Beki yazıyla
fotoğraf çekmiş…
Tıpkı sıfırların birlerin el ele
verip dijital görüntülere dönüşmesi gibi…
O fotoğrafı çekmeye başlamadan
önce de bir not düşmüş: “Kamu hizmeti görüyorum”…
Ne diyelim…
Fotoğrafçı, “Bu çektiğim resim,
sizin için ey halkım!” diyorsa inanmaktan başka ne yapabiliriz
ki?..
Belki şöyle bir şey
söyleyebiliriz…
“Ey Aydın Bey!.. Bunu sen istedin…
Kendin ettin kendine… Çok aradın bunları, koydun çatının altına…
Doğan’ı Sevenler Derneği, döndü kolpacılar tahtına…”
Sevgili okur…
Değerli
meslektaşlarımız…
“Sarımsağı gelin
yapmışlar, kokusu kırk gün sonra çıkmış kokusu”…
Aydın
Doğan’ın sarımsaklarının kokusunun çıkması
biraz daha uzun sürdü…
Diyelim ve bu kez hiç ara vermeden
Akif Beki’nin bugüne kadar yazılmış en güzel(!) hakaret yazısıyla
sizi baş başa bırakalım…
Kim bilir?..
Belki o “hakaret” dediğimiz şeyler
aslında söylenen için iltifattır…
O pişkinin eşkâlini
veriyorum
Bunu niye yapıyorum’la
başlayalım.
Şahsi haklarımdan gözü kapalı
feragat edebilirdim.
Hatta, o seviyeye muhatap olmamak
için, bunu çok daha fazla tercih de edebilirdim.
Ama ya umumun hukuku?
Yüzü tanınmadan, elini kolunu
sallayarak, ona buna çamur sıçratmaya devam mı
etseydi?
Basın özgürlüğü, yazar
tarafsızlığı, siyasi muhaliflik gibi parlak maskelerin ardına
saklanıp, her türlü şirreti yapsa mıydı?
O zaman, cinayete seyirci kalmış
olmaz mıydım?
En azından ben, kendi payıma böyle
olsun istemedim.
Benim için kişisel bir mesele
değildir, hiç olmadı; bu yazıyı bir amme hizmeti
addediyorum.
Bir nevi haşeratla mücadele
görevi.
Buyrun, eşkaline bakalım
şimdi.
***
Nasıl da bilir
kendini.
‘Kolpacı çakal’ diye seslenince,
kafayı hemen çıkarmasından belli.
Demek ki, o da tanıyormuş
kendini.
Bu da bir mesafedir.
Peki, artık aynalarla barıştığını
düşünebilir miyiz?
Daha değil bence.
Bakın neden?
‘Pişkin kime denir?’ diye bana
sorsalar, derdim ki;
Tanıdığınız ‘ilk mücahit, ilk
müteahhit’ bizzat kendisi iken...
Tüccar gazeteciliğin dibinde
gezinirken...
Kapaklanacak yeni bir kapı
bulduğunda ikide bir ‘Eski mücahitler, müteahhit oldu’ diye yazı
döşenendir.
Vaktiyle akçeli işlerle nam yapıp,
yolsuzluk davasına adını vermişken...
Halen iktidarın nimetlerinden
etrafı yararlanırken...
Dışarıda en muhalif, içeride en
ziyade iltifata mazhar çete olmaya çabalarken...
İktidarda pişip kendi payına
düşenler, bugün hâlâ muğlaklığını korurken...
Yancısı olduğu iktidarın sadece
külfetini yaşayanlara, ağzını doldurarak ‘yandaş’
diyebilendir.
Daha kendi hesabını vermeden,
başkasından hesap sormaya kalkışandır.
Abdullah Unakıtan’dan başka
Abdullah’ları görmeyen, tanımayandır.
El çabukluğuna gelince, ustalık
derecesinde mahir olandır.
‘Emanet akçenin üstüne nasıl
yatılır’ın kitabını yazandır.
İrabda mahalli dahi yok
iken...
Tartışmada yersiz, manasız bir
virgül bile değilken, kendine rol çıkarandır.
Aklı sıra önde gidip, baklavadan
pay umandır.
Zor bela kendini şamar oğlanı
yaptırmak için can atandır.
Kabili hitap hiç değilken, illa
kendini muhatap aldırmak için takla üstüne takla
atandır.
Suçuna ortak
arayandır.
Bulamayınca öfke nöbetleri
geçirendir.
Devşirmedir yani, dönüp kendine
bakmayandır.
Üstüne, bir de sanki o değilmiş
gibi yapandır.
Bütün bunların yüzüne
vurulmasından zerre miskal utanması olmayandır.
Saplandığı bataklıkta debelenip
durandır.
Yüzünü gözünü pislikle
sıvayandır.
Adamlıktan nasip
almayandır.
Alettir, edevattır,
maşadır...
Velhasıl, menfaatine yarayan her
şeydir.
Hacı Şakir sabunu gibi ele avuca
gelmeyendir.
Binbir surat Carlos’tan daha fazla
‘çakal’ unvanını hak edendir.
İşte, az çok eşkâlini verdim
size.
Kaldıysa eğer, boşlukları da
kendiniz doldurun.
Şimdi bilin bakalım, o pişkin
kimdir?
Henüz çıkaramadıysanız, boş yere
telaşa vermeyin ortaklığı.
Meraklanmayın...
En iyi yaptığı iş, kendini ele
vermektir.
Görün bakın, bu kez de fazla
bekletmeyecektir sizi.