Ak Parti’nin Sabahattin Önkibar’ı kim?..
Fikri Akyüz, haber7.com’da yazdığı bugünkü yazısını bırakın 33 kere okumayı, 3 kere bile okumamış…
GAZETECİLER.COM
- Fikri Akyüz “kontrolü zor”
yazarlardan biridir. Gerçek mesleği “gazeteci”
değil de “hukukçu” olduğu için midir nedir, dilinin freni
yok…
Oysa Türkiye’de gazeteci -
yazarlık, ABS dil freni isteyen bir meslektir…
Yazdığın yazıyı 33 kere okuyup,
“zülfü yâre dokunup dokunmadığını kontrol etme”
mesleğidir…
Dokunan yerleri hiç yüksünmeden
atma(!) mesleğidir…
Bir yerinde “hava bulutlu” diye
yazmışsan eğer sayısız “Ördek Mustafa” alınır, canı
sıkılır…
Hemen dönüp “hava bulutlu” yazan
yeri değiştireceksin…
Fikri
Akyüz'ün,
haber7.com’da bugün yayımlanan
yazısındaki hava, bulutlu olmaktan
öte, Ayamama Deresi’ne dönüşmüş…
Haliyle ne fincancı katırı kalmış
ürkütmediği…
Ne de gücendirmedik “Ördek
Mustafa” bırakmış…
En fenası…
Mustafa
Karaalioğlu için kavgada bile söylenmeyecek
bir söz etmiş…
“Mustafa
Karaalioğlu, Ak Parti’nin Sabahattin Önkibarı’dır”
demeye getirmiş…
Neyse…
Bakın neler diyor Fikri
Akyüz…
Çok sevdiğim bir fıkradır.. Adamın
biri çırılçıplak bir şekilde denize girer, biraz yüzdükten sonra
elbiselerinin yanına gelir ama elbiselerini bulamaz..
Çaresiz bir şekilde “bir eli önde
bir eli arkada” evin yolunu tutar.. Yolda Temel’le karşılaşır..
Temel dayanamayıp der ki:
“La uşağım, oranı kapatacağına
yüzünü kapatsana.. Oranı kim tanıyacak”!
Şimdi bu fıkrayı elbette boşuna
yazmadım; çoktandır yazmaya niyetlendiğim ama biraz daha “done”
topladıktan sonra yazmayı hedeflediğim bir mevzuyu yazacağım
bugün..
Bu mevzu, son yıllarda adına “eski
İslamcı” dediğimiz bir takım muhafazakar yazar ve çizerlerin
savruluş öyküsüdür..
Dikkatinizi celbetmek isterim;
“kopuş öyküsü” demedim, “savruluş öyküsü” dedim..
Evet marifet, bu muhafazakar
camiada iken bir takım rezillikleri, şarlatanlıkları,
şaklabanlıkları, sakillikleri, pespayelikleri eleştirme cesaretini
gösterebilmektir..
Ben son üç yıldır Kanal 7
camiasını da Yeni Şafak camiasını da Zaman grubunu da, Sabah
grubunu da Star grubunu da yakından tanıdım..
Bu gruplardaki ah o kraldan fazla
kralcılar, işgüzarlar yok mu, bunlar işte evet bunlar bu yazının
ana konusu olmasalar bile bu yazının ana konusunun öznelerini
teşkil ediyor..
Mustafa Karaalioğlu örneğin.. Yani
benim Yeni Şafak’a transferimi sağlayan insan olduğunu zannettiğim,
bu yüzden vefa borcu olarak köşemde ve röportajlarda belki de
yedi-sekiz kez ismini şükranla andığım ama bir ay önce beni Yeni
Şafak’a “aldırtanın” üst düzey başka bir isim olduğunu öğrenmemle
şükran borcumun olmadığını düşündüğüm Karaalioğlu..
Bu meslekte Karaalioğlu’nun
neredeyse yaşı kadar bir tecrübeye sahip olan Can Okanar gibi
birini tam on ay boyunca çocuk gibi oyalayan, ona “Tamam
yapacağınız programa haftaya başlıyoruz” lafını tam beş ayrı kez
söyleyen ama sonradan gerekçe bile göstermeyen ve telefonlarına
dahi çıkmama enaniyetini gösteren Karaalioğlu..
Tıpkı 367 hokkabazlığı gibi saçma
sapan bir gerekçeyle hapse maruz bırakılan Şamil Tayyar’a sözüm ona
destek kabilinden Star gazetesinde perhiz peyniri ebatındaki kibrit
hacmi kadar yer veren Karaalioğlu..
Oysa Tayyar artık beş yıl boyunca
içinde Silivri, Veli, Küçük, Kömürcü, Ergenekon, Asena
sözcüklerinin dahi kullanamayacak..
Misal; “Silivri’de sel baskını
oldu” diyemeyecek.. “Hacı Bektaş Veli büyük bir düşünürdü”
diyemeyecek.. “Gökberk Ergenekon yeniden siyasete giriyor”
diyemeyecek.. “Asena’nın attığı göbecikler insanın ahlakını
bozuyor” diyemeyecek..
İşte bu kadar önemli bir mevzuda
Tayyar’a Star’ın patronu Ethem Sancak geçmiş olsun dileğinde
bulunurken, gazetenin başındaki Karaalioğlu’nun Tayyar’a reva
gördüğü budur..
Budur; çünkü Tayyar potansiyel bir
rakiptir, değil mi?!
Evet muhafazakarlık bu mudur?
Sırtınızı dayadığınız Ak Parti’nin üç ileri gelen ismi Erdoğan,
Arınç ve Gül’den de mi hiç tevazu nedir öğrenmediniz?
Yazmayacaktım ama yeri geldi
yazmak zorundayım; geçen gün bakanlığı ile ilgili olarak kendisine
bir konu hakkında bilgi aktarmak için Bülent Arınç’tan randevu
almak istedim ve biraz da protokol kurallarını yıkarak cebinden
aradım..
Bilmem ne ilçesinin bilmem ne
beldesinin bilmem ne belde başkanı bile cebine gelen telefona
direkt bakmaz iken ve üstelik ismim telefonunda kayıtlı değil iken
Arınç telefonunu bizzat açarak “müsait değilim” dedi ve yirmi
dakika sonra yine aracısız kendi aradı..
Yani bu üç isimdeki statü bizim
bazı muhafazakar yazar ve yöneticilerde olsa, olacak olanları bir
düşününüz lütfen..
Yeni Şafak’ın mevcut genel yayın
yönetmeni Yusuf Ziya Cömert mesela..
Yusuf Abi, hakkını teslim edelim
iyi bir insandır, çelebidir.. Da, profesyonel yöneticilik denilen
kalibrasyonu ne yazık ki mevcut değil..
Yeni Şafak’tan ayrılmışsam bunun
yegane sebebi demeyeyim ama bunun tuzu biberi maalesef Yusuf Ziya
Cömert’in “Fikri, Kanal 7 ve TV Net dışında artık televizyonlara
çıkmanı istemiyorum” demiş olmasıdır..
Niye Yusuf Abi? Ben kalkıp “Senin
Fehmi Koru fasıllarına gitmeni istemiyorum” diyerek hicaz faslından
peşrev çeksem olur mu?!
Ve aynı tavrı Star gazetesinin
ikinci adamı, Gerçek Hayat dergisinin ve 8sutun.com’un kurucusu
Levent Gültekin'de de gözlemleme bahtsızlığına tanık
olmuştum.
Şuna kesinlikle kanaat getirdim ki
Levent Gültekin’le oturduğum Asude’deki o masada Tufan Türenç,
Yılmaz Özdil olsaydı bizim bazı ezik muhafazakarlar “Muhabbeti
nasıl koyulaştırırım da bunların nezdinde meşruiyet elde ederim”
diye düşünürdü..
Bakınız bu eziklik psikolojisi
örneğin muhafazakar olmayan bir Ahmet Altan’da yok..
Çok basit bir örnek sanırım bunu
izaha yetecektir: Taraf’ta düne kadar iki başörtülü yazar vardı..
Biri Elif Çakır, diğeri ise Cihan Aktaş..
Dün üçüncü bir başörtülü yazar
gazetede yazmaya başladı.. Adı Hilal Kaplan..
(Başörtülü dememe bakmayınız..
Birilerinin başörtülülere vebalı muamelesi yaptığını eleştirmek
için yazdım.. Yoksa bu isimlerin, başörtülü oldukları için değil
fikirleri dolayısıyla transfer edildiklerine
inanıyorum.)
Evet demek ki Ahmet Altan “Bana ya
da gazeteme dinci, İslamcı derler.. Zaten iki başörtülü yazar var,
üçüncüsünü almayayım..” diyerek bir kompleks girdabında debelenip
durmadı.. Hep dik durdu ve dik durmaya devam ediyor..
Evet bunların derdi muhafazakar
değerleri muhafaza etmek değil, muhafazakar değerleri suistimal ve
istismar etmek suretiyle şahsi ikballerini garanti altına almaktan
başka bir şey değildir..
Ama bu cenahta bazı fikirlerine
katılmasam da hasbi yazarlar, tam manasıyla “delikanlı” yazarlar da
var..
Ahmet Kekeç, Salih Tuna, Tarık
Tufan, Nedim Hazar, Hakan Albayrak, Ahmet Turan Alkan, Ali Murat
Güven, Mustafa İslamoğlu, Beşir Ayvazoğlu, İbrahim Tenekeci,
Abdurrahman Dilipak, Fatma K. Barbarosoğlu gibi isimler bu
minvaldendir..
Ak Parti’ye ve kabinedeki Erdoğan,
Arınç, Davutoğlu, Dinçer, Çubukçu, Atalay, Babacan, Yıldırım gibi
düzgün isimlere güvenim tam ama elbette bu iktidar da işin tabiatı
gereği bir gün sona erecek..
Merak ediyorum, Mustafa
Karaalioğlu, Star gazetesi yöneticisi Levent Gültekin, Mehmet
Ocaktan işte o zaman ne yapacak?
Belli mi olur belki de Yeni Çağ
gazetesine transfer olup “ANAP döneminin Mustafa Karaalioğlu’su
Sebahattin Önkibar” ile birlikte yan yana köşe
yazarlar!
NOT: Rahatsızlığım nedeniyle yazmaya biraz ara vermiş idim. Kısmet olursa haftada dört ya da beş yazı yazacağım. Ve bu konuya yani muhafazakar medyanın hal-i pür melaline, serencamına bir sonraki yazımda da değineceğim.. Yani bu pilav daha çok su kaldırır.. Yeter ki ocak yanmaya devam etsin