Ahu Türkpençe Özgür Politika'ya konuştu
Oyuncu Ahu Türkpençe, Yeni Özgür Politika gazetesinden Ali Barış Kurt'a konuştu...
Oyuncu Ahu Türkpençe, istisnalar dışında ana karakteri erkek olan hikayelerde kahramanın her daim “çok güçlü, erdemli, bilgili bir kurtarıcı” olarak seyircinin karşısına çıktığına dikkat çekiyor: “Bu da aslında erkeğin kendini yüceltmek için kullandığı bir yol.”
Türkiye’deki sinema ve dizi oyuncularıyla söyleşmeye, bu kez de Ahu Türkpençe ile devam ettik. Gazetemize konuşan oyuncu Ahu Türkpençe, özellikle cinsiyetçi televizyon dizilerin varlığını, “dizilerde, hatta sinemada da bence erkek egemen hikayeler sayı olarak daha fazla. Tabii ki bunun sebebi zaten ataerkil bir dünyada yaşıyor olmamız” sözüyle açıklıyor.
Diziler cinsiyet içerikli
Oysa, hem televizyonda hem de sinemada kadın hikayelerinin daha samimi ve gerçekçi işlendiğini söyleyen Türkpençe, istisnalar dışında ana karakteri erkek olan hikayelerde kahramanın her daim çok güçlü, erdemli, bilgili bir kurtarıcı olarak seyircinin karşısına çıktığına dikkat çekiyor: “Bu da aslında erkeğin kendini yüceltmek için kullandığı bir yol. Yani gerçek hayatta var olan eziklikleri, başarısızlıkları ya da korkularıyla asla var olmuyorlar, bu yüzden de şablon karakterler olarak kalıp samimi olamıyorlar.”
Türkpençe, kadın hikayelerinde ise, ne yapımcının ne de seyircinin böyle bir kurtarıcı görme talebi olmadığı için, yazarın daha gerçeğe yakın karakterler yaratabildiğini ve kadının güçlü yanları kadar başarısız ve bastırılan taraflarını da gösterebildiği fikrinde.
Oyuncu Türkpençe, cinsiyetçi içeriklerin, eserdeki kaliteyi düşürebileceğini ve onu ‘unutulmaz’ olmaktan çıkarabileceğini de düşünüyor: “Sanırım en etkilisi kadın-erkek diye ayırmadan karakterleri en insani taraflarıyla senaryoda betimlemek. Bu durum, aklımıza ve kalbimize işleyen unutulmaz eserler çıkması açısından da gerekli. Şahsen ben en sevdiğim çalışmalara baktığımda hepsinde bu ortak özelliği görüyorum. Karakterler gereksiz yere yüceltilmemiş ve ortak insani duygular üzerinden işlenmiş oluyorlar.”
‘Sanat deşifre etmeli’
Son günlerde sinema ve dizi alanında tecavüz sahneleri üzerine sıkça tartışmalar yürütülüyor. Kimisi senaristleri, kimisi de toplumdaki algıyı problemli buluyor. Bu kapsamdaki yorumunu gazetemiz aracılığıyla duyuran Ahu Türkpençe, söz konusu sahnelerin gerçekten uzak olmadığını ve hasır altı edilemeyeceğini söylüyor. Ayrıca tecavüz sahnelerinin, gerçek hayatta bu türden örnekleri artırdığına katılmayan Türkpençe’nin, değerlendirmeleri şöyle: “Tecavüz, kadına uygulanan hem fiziksel hem de psikolojik şiddet ne yazık ki dünyada çok yaygın. Bunlar, hastalıklı ruhların fiziksel olarak kendilerinden daha güçsüzleri ezerek tatmin olma çabasıdır ki, kesinlikle altı çizilmeli ve karşısında durulmalıdır. Bu konuları hasır altı ederek yenemez, yok edemeyiz. Dizilerde ya da sinemada, edebiyatta bu konulara da yer vererek toplumun bilinçlenmesini sağlamak, sanatla uğraşan herkesin görevidir bence. Tersini düşünmek bizim cahilliğimiz olur. Bir dizide ya da sinema filminde konu gereği işlenen tecavüz sahnelerinin, bu tür şiddeti arttırdığını düşünmek, kafamızı kuma gömmekle birdir bence. Gerçekte olansa, zaten var olan şiddet eylemlerinin, bu tür eserler sayesinde açığa çıkması, deşifre olmasıdır. Yani diyelim ki, bir yerde ensest çok yaygın bir şekilde yaşanmakta ama kimse sesini çıkarmamakta, fakat bir gün televizyon sayesinde, bir ailenin evlerinin içine kadar giren bir eserle, enseste karşı durulması gerektiği, bu tür şiddete maruz kalanın utanmaması ve kendini suçlamaması gerektiği, asıl suçlunun şiddeti uygulayanın olduğunu öğrenen ensest kurbanı, belki de bu çalışmadan cesaret alarak gerçeği ailesine söyleyip yardım alabilecektir. Elbette yapımcı olarak sorumluluk sahibi olmak ve sahneleri belli bir otokontrolle çekmek gerekir ama asla ‘özendirici olur’ gibi bir kaygıyla vazgeçmek olmaz.”
‘Şiddet sadece kadının sorunu değil’
Türkiye’de kadına yönelik cinsel saldırganlıkta cüzi cezalar verilmesine de değinen Türkpençe, cezaların caydırıcı olmamasını ‘utanç verici’ buluyor ve bu cezaların mağdur kadının lehine olmadığını vurguluyor. Bu sorunla ilgili kadın derneklerini önemsediğini ancak mücadelede eksik kalındığını ifade eden Türkpençe, ayrıca mücadelenin sadece kadınlar arasında gelişmesinin, bu eksikliği güçlendirebileceği kaygısını taşıyor.
“Çünkü ataerkil toplumda yaşamaktayız” diyen Türkpençe, buradan yola çıkıldığında, erkeklerin de kadın sorununun çözümüne dahil edilmesinin, bir yandan onları da bilinçlendirebileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Çünkü şiddet sorununu bir kadın sorunu olarak değil de, bir insanlık sorunu olarak görmeye başlamalıyız. İşte o zaman, çok daha hızlı ilerleyebileceğimize inanıyorum.”
‘Sanatçılar siyasette irade göstermeli’
Oyuncu Ahu Türkpençe, sanat insanlarının; eserleriyle, bakış açılarıyla ülkedeki sorunların çözümüne katkı sunabilecek irade göstermelerini de talep ediyor. Türkiye’de ‘siyasetin kalbinin para olduğunu’ söyleyen Türkpençe, siyasal iktidarlar için de, “kanımca onlar bizleri insan olarak değil, büyük baş hayvanlar gibi görüyorlar. Sadece sayı olarak varız” ifadelerini kullanıyor.
Türkpençe son olarak, “yanlış giden şeylerin altını çizen eserler yapmaktan ya da o eserlere dahil olmaktan vazgeçmemeliyiz. Olur da bir gün şans eseri siyasette bulunup, gücü olan biri ya da birileri de bu eserlerden etkilenip, imkanlarını yardım için, insanlık için kullanmak isteyebilir” diyor, gülümseyerek...
Dizi ve sinema oyuncusu Ahu Türkpençe, 1977 yılında Samsun’da doğdu. Tiyatroya büyük bir ilgi duymasına rağmen 18 yaşına kadar bu alanla birebir ilişki içine girmedi. Daha sonra Majdat Gezen Sanat Merkezi’ne giren Türpençe, “Yedi, Numara, ‘Azad’ ‘Bir İstanbul Masalı’ dizilerinde yer aldı ve “Neredesin Firuze’ ile sinema dünyasıyla tanıştı.
Diziler cinsiyet içerikli
Oysa, hem televizyonda hem de sinemada kadın hikayelerinin daha samimi ve gerçekçi işlendiğini söyleyen Türkpençe, istisnalar dışında ana karakteri erkek olan hikayelerde kahramanın her daim çok güçlü, erdemli, bilgili bir kurtarıcı olarak seyircinin karşısına çıktığına dikkat çekiyor: “Bu da aslında erkeğin kendini yüceltmek için kullandığı bir yol. Yani gerçek hayatta var olan eziklikleri, başarısızlıkları ya da korkularıyla asla var olmuyorlar, bu yüzden de şablon karakterler olarak kalıp samimi olamıyorlar.”
Türkpençe, kadın hikayelerinde ise, ne yapımcının ne de seyircinin böyle bir kurtarıcı görme talebi olmadığı için, yazarın daha gerçeğe yakın karakterler yaratabildiğini ve kadının güçlü yanları kadar başarısız ve bastırılan taraflarını da gösterebildiği fikrinde.
Oyuncu Türkpençe, cinsiyetçi içeriklerin, eserdeki kaliteyi düşürebileceğini ve onu ‘unutulmaz’ olmaktan çıkarabileceğini de düşünüyor: “Sanırım en etkilisi kadın-erkek diye ayırmadan karakterleri en insani taraflarıyla senaryoda betimlemek. Bu durum, aklımıza ve kalbimize işleyen unutulmaz eserler çıkması açısından da gerekli. Şahsen ben en sevdiğim çalışmalara baktığımda hepsinde bu ortak özelliği görüyorum. Karakterler gereksiz yere yüceltilmemiş ve ortak insani duygular üzerinden işlenmiş oluyorlar.”
‘Sanat deşifre etmeli’
Son günlerde sinema ve dizi alanında tecavüz sahneleri üzerine sıkça tartışmalar yürütülüyor. Kimisi senaristleri, kimisi de toplumdaki algıyı problemli buluyor. Bu kapsamdaki yorumunu gazetemiz aracılığıyla duyuran Ahu Türkpençe, söz konusu sahnelerin gerçekten uzak olmadığını ve hasır altı edilemeyeceğini söylüyor. Ayrıca tecavüz sahnelerinin, gerçek hayatta bu türden örnekleri artırdığına katılmayan Türkpençe’nin, değerlendirmeleri şöyle: “Tecavüz, kadına uygulanan hem fiziksel hem de psikolojik şiddet ne yazık ki dünyada çok yaygın. Bunlar, hastalıklı ruhların fiziksel olarak kendilerinden daha güçsüzleri ezerek tatmin olma çabasıdır ki, kesinlikle altı çizilmeli ve karşısında durulmalıdır. Bu konuları hasır altı ederek yenemez, yok edemeyiz. Dizilerde ya da sinemada, edebiyatta bu konulara da yer vererek toplumun bilinçlenmesini sağlamak, sanatla uğraşan herkesin görevidir bence. Tersini düşünmek bizim cahilliğimiz olur. Bir dizide ya da sinema filminde konu gereği işlenen tecavüz sahnelerinin, bu tür şiddeti arttırdığını düşünmek, kafamızı kuma gömmekle birdir bence. Gerçekte olansa, zaten var olan şiddet eylemlerinin, bu tür eserler sayesinde açığa çıkması, deşifre olmasıdır. Yani diyelim ki, bir yerde ensest çok yaygın bir şekilde yaşanmakta ama kimse sesini çıkarmamakta, fakat bir gün televizyon sayesinde, bir ailenin evlerinin içine kadar giren bir eserle, enseste karşı durulması gerektiği, bu tür şiddete maruz kalanın utanmaması ve kendini suçlamaması gerektiği, asıl suçlunun şiddeti uygulayanın olduğunu öğrenen ensest kurbanı, belki de bu çalışmadan cesaret alarak gerçeği ailesine söyleyip yardım alabilecektir. Elbette yapımcı olarak sorumluluk sahibi olmak ve sahneleri belli bir otokontrolle çekmek gerekir ama asla ‘özendirici olur’ gibi bir kaygıyla vazgeçmek olmaz.”
‘Şiddet sadece kadının sorunu değil’
Türkiye’de kadına yönelik cinsel saldırganlıkta cüzi cezalar verilmesine de değinen Türkpençe, cezaların caydırıcı olmamasını ‘utanç verici’ buluyor ve bu cezaların mağdur kadının lehine olmadığını vurguluyor. Bu sorunla ilgili kadın derneklerini önemsediğini ancak mücadelede eksik kalındığını ifade eden Türkpençe, ayrıca mücadelenin sadece kadınlar arasında gelişmesinin, bu eksikliği güçlendirebileceği kaygısını taşıyor.
“Çünkü ataerkil toplumda yaşamaktayız” diyen Türkpençe, buradan yola çıkıldığında, erkeklerin de kadın sorununun çözümüne dahil edilmesinin, bir yandan onları da bilinçlendirebileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Çünkü şiddet sorununu bir kadın sorunu olarak değil de, bir insanlık sorunu olarak görmeye başlamalıyız. İşte o zaman, çok daha hızlı ilerleyebileceğimize inanıyorum.”
‘Sanatçılar siyasette irade göstermeli’
Oyuncu Ahu Türkpençe, sanat insanlarının; eserleriyle, bakış açılarıyla ülkedeki sorunların çözümüne katkı sunabilecek irade göstermelerini de talep ediyor. Türkiye’de ‘siyasetin kalbinin para olduğunu’ söyleyen Türkpençe, siyasal iktidarlar için de, “kanımca onlar bizleri insan olarak değil, büyük baş hayvanlar gibi görüyorlar. Sadece sayı olarak varız” ifadelerini kullanıyor.
Türkpençe son olarak, “yanlış giden şeylerin altını çizen eserler yapmaktan ya da o eserlere dahil olmaktan vazgeçmemeliyiz. Olur da bir gün şans eseri siyasette bulunup, gücü olan biri ya da birileri de bu eserlerden etkilenip, imkanlarını yardım için, insanlık için kullanmak isteyebilir” diyor, gülümseyerek...
Dizi ve sinema oyuncusu Ahu Türkpençe, 1977 yılında Samsun’da doğdu. Tiyatroya büyük bir ilgi duymasına rağmen 18 yaşına kadar bu alanla birebir ilişki içine girmedi. Daha sonra Majdat Gezen Sanat Merkezi’ne giren Türpençe, “Yedi, Numara, ‘Azad’ ‘Bir İstanbul Masalı’ dizilerinde yer aldı ve “Neredesin Firuze’ ile sinema dünyasıyla tanıştı.