Ahmet Kekeç'ten Nuray Mert'e ağır suçlamalar...

Nuray Mert ile Serdar Akinan'ı AKP iktidarına karşı Kürt siyasi hareketine destek vermekle suçlayan Ahmet Kekeç "Tayyip gitsin de ne olursa olsun mu?" diye sordu.

GAZETECİLER.COM
Star yazarı Ahmet Kekeç günün en dikkat çeken polemik yazılarından biriyle isim vermeden Nuray Mert ile Serdar Akinan'ı hedef aldı. Kürt sorunu üzerine hükümete sert eleştiriler yönelten Mert ve Akinan'ın geçmişte çok farklı bir tutum içinde olduklarını hatırlatan Kekeç, iki yazar için "yakın zamana kadar “Kürt düşmanlığı” yahut “Kürt nefreti” temelinde yazılar yazdığını biliyor muydunuz?" diye sordu.

Serdar Akinan'ı PKK'nın Şemdinli hamlesini "müjde" gibi duyurmakla suçlayan Ahmet Kekeç, Nuray Mert'i ise “Kürtlerin haysiyet savaşı verdiğini” savunduğu yazısıyla eleştirdi. İki yazarın da AKP iktidarına karşı Kürt siyasi hareketine destek verdiğini kaydeden Kekeç "Tayyip gitsin de ne olursa olsun mu?" diye sordu.

İşte Kekeç'in yazısındaki ilgili bölüm:

Şemdinli’deki PKK kalkışmasını “büyük bir müjdeymiş gibi” duyuran beyefendiyle, “Kürtlerin haysiyet savaşı verdiğini” ileri süren hanımefendinin, yakın zamana kadar “Kürt düşmanlığı” yahut “Kürt nefreti” temelinde yazılar yazdığını biliyor muydunuz?

Bilin...

İlki, bir tür geç “Ertürk Yöndem” vakasıydı ve “kan uykusuna” yatırdığı paşasının görüngesinden bakardı Kürt meselesine; zaman zaman “faşist” suçlamalarına muhatap olurdu.

Malum “411 el kaosa kalktı” döneminde, kendini tutamayıp, “O 411 el gerçekte kaç kişiyi temsil ediyor? Göreceğiz... Söz bitmiştir. Kansız olmaz...” diyen bu beyefendidir.

Kimse çıkıp, “Ne kanı hemşerim? Kimi, hangi güçleri kan dökmeye çağırıyorsun?” diye sormadığı için, uzun süre “laikliğin koruyucusu bilge gazeteci” ayaklarında dolaştı ortalıkta.

Başörtüsü sorununu çözmeye kalkışan parlamentoyu, “Yanlış yaptınız. Mertçe, karşımıza çıkarak ‘Kemalizmi yıkacağız, manda olacağız...’ diyerek ve delikanlı gibi kan dökerek yapmadınız. Öte mahallenin itlerini arkanıza alıp kaçak güreştiniz. Şimdi adam seçiyorsunuz... Yanınızda üç tane Neo-İslamcı, dört tane eski solcu aydın... Karşınızda şahsiyetsiz bir muhalefet, üniformalarını hızla epriten bir üst yapı...” diye istiskal eden de aynı beyefendidir.

Bu beyefendi, tiran iktidarın baskılarına (!) karşı birdenbire “Kürt dostu” kesiliverdi... Kürtlerden “Arap baharı” istiyor.

Bu dönüşüm nasıl oldu, ne zaman oldu, niye oldu?

Bunu açıklama görevi kendisine düşüyor.

İkincisinin, yani hanımefendinin “Kürt sevmezliği” ise, nasıl derler, biraz “sınıfsallık” kokuyordu.

Hafif tertip konformist bir ablamızdı...

Kendisini “seçkin” ve “aristokratik” bir aidiyete yerleştirdiği için, Kürtlere bakışını, büyük ölçüde “köylülere bakış” belirliyordu. Tepkileri, daha çok, “Ayol geldiler, şehrimizi ve güzelim siyasetimizi kirlettiler” kaba sabalığındaydı.

Meraklısı arşive girip, hanımefendinin, bugün “haysiyet savaşı” verdiğini söylediği Kürtlerle ilgili vaktiyle ne düşündüğünü, Kürt siyasetçilerle arasına ne tür aşılmaz mesafeler koyduğunu okuyabilir.

Konu şu:

Bu beyefendiler ve hanımefendiler, son aylarda artan terör saldırılarıyla ilgili ne düşünüyor?

PKK’nın Şemdinli’ye el koyma girişimi, vaki“haysiyet savaşının” bir parçası ve uzantısı mıdır?


Yazının devamı için