Ahmet Kekeç yazdı: TC Yılmaz konuştukça batıyor

Akşam yazarı Ahmet Kekeç, son günlerde villası ile gündemde olan Yılmaz Özdil'i bu kez yaptığı savunma üzerinden topa tuttu. Kekeç, "Bu saatten sonra TC Yılmaz’ın yapması gereken şey, susup efendice köşesine çekilmek ve hakkında verilecek kararı beklemek. " dedi.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Bodrum'daki villanın fiyatı ve büyüklüğü ile ilgili yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığını, villayı Mustafa Kemal Atatürk kitabını yazmadan önce aldığını ifade etmişti.

Akşam yazarı Ahmet Kekeç, bugün yine Yılmaz Özdil'in çok konuşulan villasına değindi. "Ben TC Yılmaz Özdil’in yerinde olsam kendimi savunmazdım... Beklerdim... Belediye ne karar verecek, ona göre bir tavır alırdım." diyen Kekeç,  kendisini savunan Özdil'in konuştukça battığını söyledi.

TC Yılmaz konuştukça batıyor

Ben TC Yılmaz Özdil’in yerinde olsam kendimi savunmazdım... Beklerdim... Belediye ne karar verecek, ona göre bir tavır alırdım.

Tabii o paraları nereden bulduğumu da açıklardım.

Zira TC Yılmaz Özdil’imiz diyor ki, “Ben o villayı Mustafa Kemal Atatürk kitabını yazmadan önce almıştım.”

Demek ki şu anda elinde, iki adet villa alacak kadar para bulunuyor.

Helal hoş olsun...

Bir kitaba 2.500 lira verecek kadar “bağlı” (başka bir sıfatla ifade etmek istemediğim için “bağlı” diyorum) arkadaşlar olduktan sonra, TC Yılmaz’a da o paraları toplayıp “bankada istiflemek” düşüyor.

Peki, neden “Ben TC Yılmaz Özdil’in yerinde olsam kendimi savunmazdım” diye yazdım?

Çünkü konuştukça batıyor.

Önceki gün konuştu. Daha doğrusu kendini savundu.

Batmaktan beter oldu.

Uğur Dündar’lı “Halkın Arenası” programında, mikrofonu kapıp tam yarım saat konuştu ama hiçbir şey söylemedi.

Çok konuşup bir şey söylememek de başarıdır.

Tıpkı çok yazıp doğru dürüst bir şey anlatmamak gibi...

TC Yılmaz’ımız çok yazıyor.

Bol bol da paragraf kullanıyor. Bilgisayardan “enter” tuşunu kaldırsınlar, TC Yılmaz’ımız sudan çıkmış balığa dönecektir; tatsız tuzsuz, takır tukur, ne dediği anlaşılmayan yazılar yazacaktır.

Enter tuşunu çok kullanan ve başarılı olan TC Yılmaz, kendini savunmada o kadar da başarılı değil.

Biraz yukarıda da söylediğim gibi, Uğur Dündar’lı “Halkın Arenası” programında tam yarım saat konuştu ama bir şey söylemedi.

En “anlaşılabilir” sözleri şunlardı: “Evi yapan biz değiliz, evi yapan sitenin şirketi. Bu inceleme neticesinde Bodrum Belediyesi bir açıklama yapacak. Bunu bekliyoruz, ben daha sonra açıklama yapacağım. (….) Bu arada evimin fotoğraflarını çeken, yayınlayanlarla da hesaplaşacağız. Bodrum Belediyesi kaçaksa yıkar, değilse de değil der.”

TC Yılmaz burada iki şey yapıyor:

Bir: Suçu müteahhide atıyor.

İki: İnceden “hukuk dersi” veriyor.

En sevmediğim insan tipi, “Ben yapmadım, o yaptı” diyenlerdir. Bir tür adam satma... Bir tür ispiyonculuk...

Sen yaptıysan (ki senin rızan olmadan o eve çivi bile çakamazlar), çık aslanlar gibi, “Evet, o kaçak bölümleri ben yaptım” de, madem belediyenin vereceği karara razısın...

Kıvırtma.

Canan Kaftancıoğlu savcılıkta kıvırttı.

Bari sen yapma.

Şimdi gelelim TC Yılmaz’ın verdiği “hukuku dersi”ne...

Diyor ki, “Bu arada evimin fotoğraflarını çeken, yayınlayanlarla daha sonra hesaplaşacağım”

Böyle söylediğine göre, demek ki “başkalarının” evini dikizleyip fotoğraf çekmek iyi bir şey değil.

Canan Kaftancıoğlu bunu yapmıştı.

Röntgenci gönderip, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un evinin resimlerini çektirmişti.

TC Yılmaz’ın buna bir tepkisi oldu mu?

Elinin kalemi var, bu yapılan şeyin büyük kabahatlerden sayıldığını, en hafif ifadesiyle “hane dokunulmazlığını ihlal ve mahremiyete tasallut” olduğunu yazdı mı?

Yazmadı.

Bilakis bundan memnun oldu.

Bu saatten sonra TC Yılmaz’ın yapması gereken şey, susup efendice köşesine çekilmek ve hakkında verilecek kararı beklemek.