Ahmet Kekeç yazdı: Bu yiğit gazeteci neden tırstı?
Star yazarı Ahmet Kekeç, Can Dündar'ın Alman gizli servisinin korumasında yaşadığını ve durumun bir sürgün değil istihbarat vakası olduğunu söyledi.
"Başkalarına “yiğitlik” dersi veren Can Dündar, hayatımda tanıdığım en “tırsak” adamdır" diyen Ahmet Kekeç, geçmişte Çağlayan Adliyesinin önünde yaşananları hatırlattı."Çakma suikasttan bile korkan, yerde sektirilen kurşunların mizansen gereği olduğunu bile bile tatlı bedenini koruyan bir “yiğit”le karşı karşıyayız." diyen yazar, Dündar'ın hiçbir işi ihtimale bırakmadığını 'tehlike'yi sezdiği an her şeyden vazgeçtiğini ve bu yüzden toplantıya katılmadığını söyledi.
Bu yiğit gazeteci neden tırstı?
Fetullahçı bir site, “Yandaş yazardan MİT’e talimat” başlığıyla benim yazımı paylaşmış...
Dün, Can Dündar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Almanya Başbakan’ı Merkel’in ortak basın toplantısına katılmayacağını, soru sorma hakkından “vazgeçtiğini” (!) açıkladı ya...
Muhtemelen, benim yazıma bağlamışlardır.
Muhtemelen MİT’in, Can Dündar’ı “paketlemek” için bir hazırlığa giriştiğini düşünmüşlerdir.
Soru sorma hakkından vazgeçen Can Dündar da, muhtemelen bu akıbetten (Türkiye’ye getirilmekten) korkmuştur.
Şöyle düşünmüştür: “Her ne kadar Alman güvencesinde olsam da, toplantı salonunda bir oldu-bitti yaratıp beni Türkiye’ye paketleyebilirler. Almanlarla gizli bir mutabakat bile söz konusu olabilir. Ben en iyisi toplantıya gitmeyeyim, neme lazım...”
Mutlaka böyle düşünmüştür.
Çünkü başkalarına “yiğitlik” dersi veren Can Dündar, hayatımda tanıdığım en “tırsak” adamdır...
Çağlayan Adliyesi önündeki “suikast mizansenini” hatırlayın... Seken kurşunlardan kurtulmak için önce karısının, sonra da gariban kameramanın arkasına gizlenmişti.
Kurşun hedefini şaşırıp, karısını vursun...
Kameraman da vurulabilir... Beis yok... Yeter ki Can Dündar’ımız kurtulsun.
Çakma suikasttan bile korkan, yerde sektirilen kurşunların mizansen gereği olduğunu bile bile tatlı bedenini koruyan bir “yiğit”le karşı karşıyayız.
Dolayısıyla, hiçbir işi ihtimale bırakmaz, “tehlike kokusu” aldığı an bütün payelerinden vazgeçer.
Bu yüzden toplantıya katılmamıştır.
Bu yüzden Erdoğan’a soru sorma hakkından vazgeçtiğini (!) açıklamıştır.
Söz konusu yazımda, bir firarînin soru soramayacağını, bunun hiçbir teamüle uymadığını, bu nazik durumun Alman makamları tarafından “değerlendirileceğini” belirtmiştim.
Sonra da eklemiştim:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soru sormayı planladığını duyuran firarî Can Dündar “yaka-paça” salondan atılmalı, (olabiliyorsa) MİT’in “paket-posta servisi”ne havale edilmelidir.
Bunun mümkün olmadığı/olamayacağı aşikâr...
Meğer Can Dündar toplantıya akredite edilmiş bile. Yani Alman makamları, hakkında kırmızı bülten çıkarılan bir kanun kaçağının toplantıya katılıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soru sormasında bir sakınca görmemişler.
Elbette yaka-paça salondan atılmazdı... Buna izin verilmezdi... MİT’in “operasyon” yapmasına da izin verilmezdi... Çünkü Can Dündar, Alman gizli servisinin korumasında yaşıyor. Yine Alman gizli servisinin himayesinde maymun gibi Avrupa başkentlerinde dolaştırılıp “konsomasyona” çıkarılıyor.
Karşımızdaki artık bir “sürgün vakası” değil (bir de sürgünde olduğunu söylüyor utanmaz adam), bir “istihbarat vakası”dır...
Dolayısıyla Can Dündar, Batılı gizli servislerin himayesinde ve korumasında bin yaşayacak, ülkesi aleyhindeki faaliyetlerde boy göstermeye devam edecektir.
Ne zamana kadar?
Sütü kesilinceye kadar...
Sonrasında ne olur, bilmiyorum.
Posası çıktıktan sonra Türkiye’ye iade edilir mi?
Muhtemeldir...
Hülasa, şunu demeye çalışıyorum:
Keşke Can Dündar “ihtimalleri” bir kenara bırakıp basın toplantısına katılsaydı da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a planladığı soruyu sorsaydı...
Cevabını da alsaydı.
İnanıyorum ki, “evladiyelik” bir cevap olurdu.
Bin Joe Biden bir araya gelseydi, bunun utancını silemezdi!