Ahmet Kekeç sarraf mı oldu?..
Utancın bile karartamadığı besili, semiz, “Beyaz Türk” suratlarından teşhis ediyoruz...
İlahi Ahmet Kekeç...
Tam da "Objektif olunca yazdıklarının tadına doyum olmuyor" deyip alkışladığımız dönemde öyle yazılar yazıyorsun ki; Engin Ardıç senin yanında Beyaz Atlı Prens gibi kalıyor...
Bugün de aslında mükemmel bir eleştiri yapıyorsun kendi pencerenden...
Ama be Ahmet ne o "başlık" öyle?..imiş...
Yahu Ahmet sen özgürlükçülük sarrafı mısın?..
Beyninde "kim gerçek özgürlükçü? Kim sahte" diye karar verdiği uluslararası tıp tarafından tescillenmiş bir kıvrım mı var?..
Sen bugün karşı mahalleye "Sahte özgürlükçü" diyorsun ve senin mahallen buna inanıyor...
Yarın karşı mahalle senin mahalle için "Sahte özgürlükçü" diyecek bu kez onlar da kendi mahalle sakinlerini buna inandıracak...
Ve ne olacak?..
Külliyen hepimiz "sahte özgürlükçü" olacağız sayenizde...
Aaaahhh Ahmet ahhh...
Ertuğrul Özkök gibi sizin mahelle karşıtı birini bile hayran bırakan makalelerini yazman için ne yapsak acaba?..
Sahte özgürlükçüler yürüyüşü...
Hepsi için demiyorum... Hayatında hiç vicdanlı olmamış,
“öteki”ni anlamaya çalışmamış, merhamet nedir
bilmemiş, ahlakın kıyısından bile geçmemiş, üstelik çakallıkta
kimselerin eline su dökemeyeceği mebzul miktar sahtekâr vardı
gazeteciler yürüyüşünde.
Ki, bir bölümünü 28 Şubat
sürecinden tanıyoruz.
Lehçeleri ve çehreleri ele veriyor onları...
Utancın bile karartamadığı besili, semiz, “Beyaz
Türk” suratlarından teşhis ediyoruz...
Daha kaşarları, 12 Eylül’de de renk ve görüntü
vermişlerdi; “Paşam şu darbeyi iyi ki tam zamanında
yaptın... Yoksa birbirimizi boğazlayacaktık” diye
serenat yapmışlardı.
Kenan Evren’in kitabını (anılarını) bulup okuyun.
Mevcudu tükenmiştir.
Kütüphaneye gidin... “Solcuymuş gibi” yapan
özgürlükçü ağabeylerinizin hal-i pür melalini görün.