Ahmet Kekeç peşin peşin uyardı: Kim ki bundan sonra bana yandaş derse!

Bir CHP’li, bir HDP’li, bir MHP’li, bir İYİ Partili için kullanılmayan 'yandaş' nitelemesinin AK Parti savunucusu olduğu düşünülenlere karşı sarf edildiğinde 'yaralamak' ve 'küçük düşürmek' niyetinin olduğunu söyleyen Ahmet Kekeç uyardı.

İsminin yanında sıklıkla gördüğü 'yandaş' nitelemesinin kendisini rahatsız etmediğini söyleyen Akşam yazarı Ahmet Kekeç, İsmail Küçükkaya, Sözcü gazetesi, Fatih Portakal... örnekleri verdi ve uyardı:

Karşılaşacağım her “yandaş” ifadesi için ağır küfürlerden birini sallayacağım.  

Kim ki bundan sonra bana yandaş derse!

Bir fikrin taraftarı ya da taşıyıcısı olmak, görülmemiş şey değil.

Herkes, yapısı, müktesebatı ya da kalibresi oranında bir fikrin, bir düşüncenin, bir ideolojinin yanındadır.

Soru şu:

Bir fikrin taraftarı olmak görülmemiş şey değilse ve normalse, neden sadece belli bir fikrin “savunucuları” ya da “taraftarları” için kullanılıyor “yandaş” nitelemesi?

Bir CHP’li için, bir HDP’li için, bir MHP’li için, hatta bir İYİ Partili için kullanmadığımız/kullanmayacağımız bu niteleme, AK Parti savunucusu olduğu düşünülenlere karşı bol keseden sarf ediliyorsa, demek ki burada asıl niyet “yaralamak” ve “küçük düşürmek...”

Hayır, elbette ismimin yanında sıklıkla gördüğüm bu niteleme rahatsız etmiyor beni...

Küçük düşürme ve yaralama cehdiyle davrananlar, muhtemeldir ki, bir “öncelikten” geldiklerini düşünüyorlar... Yani, kendilerinde başkalarını tanımlama hakkı gördükleri (bir “önceliği” kullandıkları) için, ayrıca, “tanımlama” tekelini de ellerinde bulundurduklarını söylemiş oluyorlar.

Böyle bir önceliğe (ya da hakka) sahip olduğunuzu düşünüyorsanız, artık sizden her melanet beklenmeli.

Mesela İsmail Küçükkaya...

İsmail kardeşimiz de sıklıkla kullanıyor bu tanımlamayı... Başkalarına “yandaş” derken dili hiç sürçmüyor. Yüzü de hiç kızarmıyor.

Şimdi yakından bakalım İsmail’gillerin bağımsız ve tarafsız gazeteciliğine...

Görüyoruz...

Haber sunarken, konuk ağırlarken, rakip siyasetçilerden bahsederken görüyoruz...

Seçim gecelerinde daha net görüyoruz...

Neredeyse heyecandan kurdeşen dökecekler; kıpır kıpırlar, destekledikleri aday öne geçince “çak” bile yapıyorlar.

Hadi bunları “tolere edilebilir taraftarlık” sayalım...

Olur...

Heyecana kapılıp ölçüyü kaçırabilirler...

Hoş görüyoruz...

Peki, Ekrem İ.’yle gizli otel buluşmaları da ne oluyor?

Üstelik bağımsız ve tarafsız gazetecimiz İsmail Küçükkaya, bu buluşma ortaya çıkınca, birtakım yalanlara başvurdu, gözümüzün içine baka baka “karartma” uyguladı.

Mesela, AK Parti adayı Binali Yıldırım’ı da aradığını söyledi.

Ki, yalandı.

Bilakis, Binali Yıldırım’ın basın danışmanı, gizli otel buluşmasını öğrenince İsmail’i aradı, “neler olduğunu” sordu... Ama İsmail, Ekrem İ.’ye yaptığı gibi, Binali Yıldırım’ı ziyaret edip, programın detayını görüşmedi. Yani soru alışverişinde bulunmadı.

İkinci yalan:

İsmail, Ekrem İ.’yle topu topu 3-4 dakika görüştüğünü söyledi.

Ki, yine yalandı.

Ekrem İ., görüşmenin 15-20 dakika sürdüğünü açıkladı. İsmail’in yalanını “ele verdiğini” anlayınca da, “tornistan” yolunu seçti: “15-20 dakika görüşmüş olabiliriz ama İsmail en fazla 2-3 dakika konuşmuştur.”

Görüyorsunuz bağımsız gazeteciliği.

Görüyorsunuz “yandaşlık” ilişkilerini.

Daha önce de ilan etmiştim:

Belediye aracıyla dağıtımı yapılan Sözcü gazetesini, Washington Portakal’larını, Ekrem İ.’ye secde eden tarafsız (!) gazetecileri, baklavalı kazak giydiği için kadına şiddet eylemi hoş görülen İsmail Küçükkaya’ları gördükten sonra, karşılaşacağım her “yandaş” ifadesi için ağır küfürlerden birini sallayacağım.