Ahmet Kekeç nerede yanlış yapıyor?
En kepaze sinemacılığın Milliyetçi – Mukaddesatçı (AP- MSP – MHP) iktidarlar döneminde yapıldığını
ADNAN BERK OKAN – POLEMİK
Sevgili kardeşim Ahmet (Kekeç);
Müthiş bir yazma yeteneğine sahipsin…
Yeteneğin Allah'tan ama o yeteneğini destekleyen entelektüel birikimin elbette kendi eserin...
Ve ben senin (ve Salih Tuna'nın) hastanım biliyorsun…
Her gün öncelik verdiğim kardeşlerimden birisin…
Birçok konuda görüşlerimiz seninle paralel…
Ama…
“Hükümet Sözcülüğü” yapmaya başladığın anda öyle uzaklaşıyor ki fikirlerimiz…
Çünkü siyaset yaptığında (“yazdığında” değil) sende kendi geçmişimi, bir “Siyasi Partinin Sözcüsü” gibi yazdığım o "kara" dönemleri hatırlıyorum…
O gün beni eleştirdikleri için kendilerine kırıldığım dostlarımın beni ne kadar çok sevdiklerini daha iyi anlıyorum şimdi…
“Aslansın, müthiş adamsın… Nasıl geçirmişsin pezevenklere” diyen o siyasi parti yetkililerinin, bakanların veya fanatiklerinin iğrenç birer dallama oldukları geliyor aklıma…
Sevgili Ahmet;
Son birkaç aydır “Ak Parti Sözcüsü” gibi yazıyorsun…
Seni okuyanlar da muhalefetin "Faşist" bir öcü, beceriksiz, vatan haini olduğunu sanırlar...
Ak Parti mi?..
Senin klavyene göre “sütten çıkmış ak kaşık” tabii…
Başbakan bir “kanatsız melek…”
Hangi görüşten olursa olsun herkesi kucaklayan, seven, koruyan bir babacan mübarek zat…
Brah breh breh...
Değerli kardeşim;
Sadece seni okusam zannedeceğim ki:
Kılıçdaroğlu ve şürekası çağdışı bir “villa polemiği” attığında ortaya, Erdoğan ve müritleri o düzeysizliği duymazdan-görmezden gelip topa girmiyorlar…
Bahçeli boyun damarlarını patlatırcasına saydırırken sokak ağzıyla, Erdoğan sağ elinin işaret parmağıyla iki dudağını diklemesine kesip “sussss” diyor büyük bir olgunlukla ve ne kendi cevap veriyor, ne arkadaşlarına müsaade ediyor yanıtlamaları için…
Yok böyle bir şey Ahmet!..
Erdoğan ve ekibiyle muhalefet partileri arasında seviye farkı hiç yok…
Al birinden vur ötekilere...
Erdoğan ne kadar yüksek düzeyde yapıyorsa siyaseti, rakiplerinin düzeyi de o yükseklikte…
Rakipleri ne kadar alçaksa, Erdoğan da en az onlar kadar alçalıyor…
Geleyim necip halkımıza ve medyamıza...
“Evet” oyu isterken demokratik haklarını kullanarak bunu kamuoyuna anlatmak isteyenlere bazı geri zekâlılar nasıl yumurta atıp karşılık veriyorlarsa; “hayır” oyu istemek için yollara düşenlere bin beterini de “Evetçi”ler yapmadı mı?..
“Hayırcı”lar “Evetçi”leri cahillikle suçlarken, “Evetçiler” de “hayırcılar” için “Faşist ve darbeci bunlar” demediler mi?..
Yani Ahmet!...
Kalk oturduğun yerden biraz da başka pencereler aç kendine...
Göreceksin ki dışarıda başka dünyalar, başka insanlar da var…
Hem o ne biçin “muhafazakâr” savunması öyle?..
Biliyorsun ki ben de kendimi "muhafazakâr" (tutucu değil) olarak tanımlıyorum…
Değerlerimizin korunmasından yanayım...
Ama…
Geriye baktığımda en kepaze sinemacılığın (Ayıkla beni Hüsnü, Civciv çıkacak kaz çıkacak) Milliyetçi – Mukaddesatçı (AP- MSP – MHP) iktidarlar döneminde yapıldığını görüyorum…
Öğretmenlerimin maaşları yetmediği için Pazar yerinde limon sattığı dönemler (bugün dâhil) keza yine muhafazakâr partiler iktidarında yaşanıyor…
Gerçek sanatın içine tükürürken, Kurtlar Vadisi mi Hırtlar Vadisi mi neyse o tür dizileri göklere çıkaran siyasetçiler de muhafazakârların içinden çıkmıyor mu?..
Sevgili Ahmet; "Türkiye’deki üç ana kalkınma dönemi (50’ler, 80’ler ve 2000’ler) dağdaki çobanın marifetidir" diyorsun.
Hangi kalkınma Ahmet?..
Hangi kalkınma?..
Kalkınmışız da dağdaki Çoban, bir Mehmet Akif Ersoy mu olmuş?..
İçlerinden bir Dede Efendi mi çıkmış?..
Sen belli ki rakamsal büyüme (orantısız büyüme) ile kültürel ve zekâ olarak gelişmeyi (kalkınma) birbirine karıştırıyorsun…
Kaldı ki "büyüme" de palavra?..
Ne büyümesi?..
21. yüzyılda ve bir Avrupa ülkesi(!) olarak kişi başına 7 bin dolar yıllık gelirle mi (Onu da yılda 80 milyar dolara varan dış açıkla gerçekleştiriyoruz.. Yani "ben yiyemedim sen ye" politikalarıyla) büyüdük?..
Onu da gördük işte...
Sadece “hayır” oyu verenlerin bölgelerinde geçerli bir rakam...
“Evet” oyu veren bölgeler Türkiye’mizin en fukara, en geri kalmış, en eğitimsiz bölgeleri…
Ve iktidardaki parti 8 yıldır kesintisiz hükümet…
Ne yaptı bu sekiz yılda?..
Ben sana söyleyeyim:
Kendini iktidar yapan insanları daha fukaralaştırırken (inanç özgürlüklerini bile tam sağlayamadı. Referandumu kazanır kazanmaz meclisi açıp üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldıracağına 90 yaşındaki Faşist generalle uğraşıyor), oy vermeyenleri “daha zengin” etti…
Ah Ahmet ah…
Şu siyasi yandaşlıktan vazgeçip gerçek kendin olarak yazmaya bir başlasan var ya…
Neyse…
Gözlerinden öperim…
Haaa unutmadan…
Beni işte böyle siyasi taraflı yazılar mahvetti Ahmet…
adnanberkokan@gmail.com