Ahmet Kekeç kazandı çünkü...
“Bizim gazeteyi dağıtan Yaysat’ı arayın, yarım saat içinde atletik plan yapıp o çadırları dağıtmazsa Van’a gider valiliğin önünde anırırım..."
Bazı yazılar vardır, meslektaşlar arası eleştiri
içerir...
Ama eleştirilen kişinin en müzmin muhalifi bile o kişiye "haksızlık yapıldığını" görür üzülür...
Bazı eleştiriler vardır...
Kendinize çok yakın hissettiğiniz birisine karşı yapılmıştır ama eleştiriyi yapan kişiye "eline sağlık be arkadaş" dersiniz...
Sözü, Ahmet Kekeç'in dünkü (28.10.2011) STAR'da başlığı altına yayımlanan ve "bir Yılmaz Özdil eleştirisi" niteliğindeki makalesine getireceğim...
Hiçbir zaman Yılmaz Özdil'i kendime yakın hissetmedim...
Ama...
Meslektaşlarımızdan birine değil fakat genel gidişata yönelik bazı eleştirilerini de görmezden gelemedim, alkışladım...
Bugün ise Yılmaz Özdil'e yönelttiği olgun, uyarıcı ve haklı eleştirileriyle Ahmet Kekeç için "Kazandı" diyeceğim...
Zira...
Özdil'in “Bizim gazeteyi dağıtan Yaysat’ı arayın, yarım saat içinde atletik plan yapıp o çadırları dağıtmazsa Van’a gider valiliğin önünde anırırım...” deyişini bölgede canla başla çalışan insanlara "hakaret" olarak algıladım...
Emeğe saygısızlık olarak niteledim...
Çünkü...
Yaysat çalışanları bayilerin, büfelerin önüne gazete kolilerini bırakıp gidiyor...
Ne teslim ediyor, ne teslim alınmasını bekliyor...
Deprem bölgesinde hizmet vermeye çalışanlar ise basket potası altında pres yiyen piyot gibiler...
Depremzedeler birilerinin elinde "bohça" görse "çadır" zannedip hücum ediyor...
Çünkü...
Maslow'un da "İhtiyaçlar hiyerarşisi" kuramında dediği gibi...
Depremlerde insan için öncelik, "sağlık, barınma ve can güvenliği"...
Yani...
Yaysat bölgede çadır dağıtmaya gitse, karşısında kapalı kepenk yerine pres yapan depremzede bulacak...
Gözlerini dört açmış, arkasında müteahhit Salih gibi dayısı olmayan on binlerce depremzede ile yüz yüze gelecek...
Demek istemem şu...
İyi ki çadır dağıtım işi Yaysat'a verilmedi...
Yoksa Yılmaz Özdil tarihe kötü bir lâkapla geçerdi...
Hâsılı...
Yılmaz Özdil'i anırmaktan vazgeçip özür dilemeye davet eden Ahmet Kekeç kazandı...
Ama eleştirilen kişinin en müzmin muhalifi bile o kişiye "haksızlık yapıldığını" görür üzülür...
Bazı eleştiriler vardır...
Kendinize çok yakın hissettiğiniz birisine karşı yapılmıştır ama eleştiriyi yapan kişiye "eline sağlık be arkadaş" dersiniz...
Sözü, Ahmet Kekeç'in dünkü (28.10.2011) STAR'da başlığı altına yayımlanan ve "bir Yılmaz Özdil eleştirisi" niteliğindeki makalesine getireceğim...
Hiçbir zaman Yılmaz Özdil'i kendime yakın hissetmedim...
Ama...
Meslektaşlarımızdan birine değil fakat genel gidişata yönelik bazı eleştirilerini de görmezden gelemedim, alkışladım...
Bugün ise Yılmaz Özdil'e yönelttiği olgun, uyarıcı ve haklı eleştirileriyle Ahmet Kekeç için "Kazandı" diyeceğim...
Zira...
Özdil'in “Bizim gazeteyi dağıtan Yaysat’ı arayın, yarım saat içinde atletik plan yapıp o çadırları dağıtmazsa Van’a gider valiliğin önünde anırırım...” deyişini bölgede canla başla çalışan insanlara "hakaret" olarak algıladım...
Emeğe saygısızlık olarak niteledim...
Çünkü...
Yaysat çalışanları bayilerin, büfelerin önüne gazete kolilerini bırakıp gidiyor...
Ne teslim ediyor, ne teslim alınmasını bekliyor...
Deprem bölgesinde hizmet vermeye çalışanlar ise basket potası altında pres yiyen piyot gibiler...
Depremzedeler birilerinin elinde "bohça" görse "çadır" zannedip hücum ediyor...
Çünkü...
Maslow'un da "İhtiyaçlar hiyerarşisi" kuramında dediği gibi...
Depremlerde insan için öncelik, "sağlık, barınma ve can güvenliği"...
Yani...
Yaysat bölgede çadır dağıtmaya gitse, karşısında kapalı kepenk yerine pres yapan depremzede bulacak...
Gözlerini dört açmış, arkasında müteahhit Salih gibi dayısı olmayan on binlerce depremzede ile yüz yüze gelecek...
Demek istemem şu...
İyi ki çadır dağıtım işi Yaysat'a verilmedi...
Yoksa Yılmaz Özdil tarihe kötü bir lâkapla geçerdi...
Hâsılı...
Yılmaz Özdil'i anırmaktan vazgeçip özür dilemeye davet eden Ahmet Kekeç kazandı...