Ahmet Kekeç Helin Avşar'a döküldü!
Sansasyanol röportajlarıyla dikkat çeken Helin Avşar bu hafta Star yazarı Ahmet Kekeç'le biraraya gelmiş. Bu kez fantastik fotoğraflar falan da yok üstelik.
GAZETECİLER.COM
Sansasyanol röportajlarıyla dikkat çeken Helin Avşar bu hafta Star yazarı Ahmet Kekeç'le biraraya gelmiş. Bu kez fantastik fotoğraflar falan da yok üstelik. Ama ne yalan söyleyelim 'Kekeç'i yakalamışken hakkını veren bir röportaj olsaydı keşke' demeden de edemedik!
Helin Avşar/Gazete HABERTÜRK-HT Pazar
Türkiye gibi bir ülkede yazı yazmak başlı başına bir tehlike. Bunu göze
almadığınız zaman yazamazsınız. Ben de gelebilecek bazı şeyleri göze aldım ve bana ne yapacakları hiç umurumda değil. O sözünü sakınmayan biri ama
yazılarından yansıyan imajla alakası olmadığı söylüyor. Star Gazetesi’nin
Soru: Medyanın başına, Ertuğrul Özkök'ten sonra gelebilecek en büyük belâ nedir?. Cevap: Ertuğrul Özkök'tür... A.B.O. |
sert tavırlarıyla dikkat çeken yazarı Ahmet Kekeç’le Bebek Oteli’nin
barında buluştuk, eleştiri bombalarının yanı sıra evliliğinden, ev hayatına, inanmayacaksınız belki ama 14 Şubat Sevgililer Günü’ne varana kadar pek çok şeyi konuştuk.
Siz zaman zaman çok güler yüzlü, zaman zaman da şaşırtıcı derecede
sert ve polemikçi olabilen yazılarınızla tanınıyorsunuz. Gerçek hayatta hangisisiniz?
(Gülüyor) Öyle mi görünüyor? Kavgacı değilim. Ayrıca sert yazılar yazdığımı da düşünmüyorum. Sinik ve ironik yazılar onlar. Beni tanıyanlar mutedil ve uyumlu
olduğumu söyler. Yazılarımdan yansıyan imajla hiç ilgim yok. Böyleyim. Gördüğünüz gibiyim yani.
28 Şubat sürecini kıyasıya eleştirdiniz. Bugün de darbe planlarının karşısında duran yazılarınız dikkat çekiyor. Bunun bir tehlikesi var mı? Askeri karşınıza almak hiç korkutmuyor mu sizi?
Birilerini ya da belirli kurumları karşıma almak için yazmıyorum. Korkusuz bir adam da değilim. Korkak bile sayılabilirim. Düşüncemi ve kanaatimi aktarıyorum. Bu birilerinin hoşuna gitmeyebilir. Kaldı ki, Türkiye gibi bir ülkede yazı yazmak başlı başına tehlike zaten. Bunu göze alamadığınız zaman
yazamazsınız... Ben de gelebilecek bazı şeyleri göze aldım ve bana ne
yapacakları hiç umurumda değil.
Darbelere karşı atılan adımlar dışında, demokrat buluyor musunuz
şu anki hükümeti?
Elbette... Gelmiş geçmiş en demokrat hükümet bana göre. Düşünce ve ifade özgürlüğü, azınlıklar, Kürt meselesi konusunda en önemli adımlar bu hükümet döneminde atıldı. Buna AB’nin şart koştuğu uyum yasalarını, anayasada yapılan kısmi değişiklikleri de eklemek lazım. Daha iyisi gelince bu düşüncemi değiştiririm.
Birçok gazetede yazdınız. Çalıştığınız kurumlar arasında en çok nereyi benimsediniz ve okur sizi en çok nerede benimsedi?
Hepsini de benimsedim diyebilirim... Ama Star’la bilinirlik kazandım ve galiba daha çok benimsendim...
Eskiden sağcı-solcu ayrımı vardı, bugün İslami yazar-laik yazar ayrımı
yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Siz kendinizi hangi tarafta görüyorsunuz?
Bu tür ayrımlara inanmıyorum. Bana göre ayrım, “Özgürlükleri savunan yazar - statükoyu savunan yazar” diye yapılmalı... Bunlar her iki taraftan da çıkabilir. Adam İslamcıdır ama özgürlüklere karşı bir tutum içindedir, yahut laiktir ama kendisi gibi düşünmeyenlerin de özgürlüğünü savunmaktadır. Çizgiyi bu şekilde koyduğunuz zaman düşünceler, aidiyetler ve etiketler önemini
yitiriyor.
Yönetici olarak çalıştığınız dönemde, gazetecilikte daha temkinli olmanız gerekti mi?
Kendinizi sınırlanmış hissettiniz mi? Yazarken daha özgürsünüz, sadece
köşenizden sorumlusunuz. Yöneticilik daha farklı bir sorumluluğu
gerektiriyor ve kendinizi ister istemez sınırlanmış hissediyorsunuz.
Böyle olması da doğal. Çünkü hem patronlarınıza hem de çalışanlarınıza
karşı sorumlusunuz. Bu soruyu kendi yöneticiniz Fatih Altaylı’ya da sorun.
Aynı cevabı alacaksınız.
Son zamanlarda bir de türbanlı yazar etiketi çıktı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Etiketler, yaftalar benim için bir anlam ifade etmiyor... Ben yazısını
okuduğum yazarın türbanına değil, ne yazdığına ve nasıl yazdığına
bakıyorum. Tıpkı sizin röportajlarınızı okurken başınızda bir şey olup
olmadığına bakmadığım gibi. Türbanlı yazar türbansız yazar yok. İyi yazar
kötü yazar var.
İÇE DÖNÜK VE KIRILGANIM
Sözünü sakınmayan, mücadeleci gazetecinin evliliği nasıl etkileniyor
bunlardan?
Evimde gazeteci değilim.
Evde kimin sözü geçer mesela?
Benden başka herkesin sözü geçer. Müdahaleci biri değilim.
14 Şubat Sevgililer Günü geliyor. Eşinize bir sürpriz hazırladınız mı?
Modern alışkanlıklarla aram hiç iyi olmadı. Özel gün ve yıldönümleriyle
ilgili değilim. Moron tabiatımın da bunda etkisi var sanırım. Kapitalizmin
dayattığı moral değerlerden uzak durmaya çalışıyorum.
Siz bir sürpriz bekliyor musunuz?
Beklemiyorum.
Romantik misiniz?
İçe dönük, kırılganım. Bunlar bir insanı romantik yapmaya yetiyorsa, öyleyim.
Şu ana kadar yaptığınız en romantik şey neydi?
Ben dünyanın en utangaç ve asosyal kişisiyim aynı zamanda. Bu bazen
hafızasızlığa yol açabiliyor. Şu an geçici hafıza kaybına uğradım mesela.
Durduğu yeri onaylamadığınız halde yazılarını sevip takip ettiğiniz yazarlar var mı?
İşim gereği bütün gazetelere göz atıyorum, birçok yazarı okuyorum. Görüşlerine katılmadığım yazarlar arasında sevdiklerimin sayısı azdır ama onları da mutlaka okurum. İlhan Selçuk ve Ertuğrul Özkök’ü kaçırmam
mesela. Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil’i üslup sahibi oldukları için dikkate değer bulurum. Hakkı Devrim’i hem severim hem önemserim.
Ertuğrul Özkök’ün gidişini gerçekten bir devrin kapanışı olarak görüyor musunuz?
Onun gidişini idari bir tasarruf olarak görüyorum. Bir devir açmıştır, bence kötü bir miras bırakmıştır ama gidişiyle kapanacak bir şey değil bu...
Peki, Ertuğrul Özkök görevde olduğu sürece gerçekten bu kadar etkili bir isim miydi?
Ertuğrul Özkök, Türk medyasının başına gelmiş en kötü şeydir. İnsanlığına, centilmenliğine bir şey demem. İyi biri olduğu söyleniyor. Bana ne. Ama darbesi, iç savaşı ve faili meçhulüyle Türkiye’nin en karanlık 20 yılında, en
manipülatif addedilen yayın organında yöneticilik yaptı ve “öteki düşmanlığı” diye özetleyebileceğimiz faşizan iklimin oluşmasına katkıda bulundu. Bununla da kalmadı, okurlarından haber gizledi. Medyanın ayarını bozdu. Ülkeye büyük kötülüğü dokundu.
Beğenerek okuduğunuz kadın yazarlar var mı?
Perihan Mağden’in yazılarını özlüyorum. Mutlu Tönbekici’yi severim; vicdanın sesidir. Gülay Göktürk, Sevilay Yükselir, Nihal Bengisu Karaca, Sibel Eraslan,
Nagehan Alçı, düşüncelerine hiç katılmadığım Nuray Mert ve son zamanlarda iyi yazılar yazan Hilal Kaplan, okuduğum yazarların başında geliyor.
İslami basında da bu tür yazar olabilir mi?
Ayşe Arman başarılı olmuş bir proje. İslami kesimde de kendisini, sınırlı da olsa özel yaşamını, beğenilerini anlatan yazarlar var. Pornografik merakı gıdıklamadığı sürece bunun bir sakıncası yok.
“Köşe yazarı enflasyonu var” deniyor, katılıyor musunuz?
Katılmıyorum. Bilişim devrimi, yorumculuğu öne çıkardı. Dolayısıyla bu yüzyıl “köşe yazarları yüzyılı” olacak.
“Arkadaş, bu insana nasıl köşe yazdırılır? Olacak iş değil” dediğiniz isimler var mı?
Böyle bir şeyi ayıp sayarım. Her köşe yazarının, hoşumuza gitmese de, mutlaka toplumsal bir karşılığı vardır. Buna okur karar vermeli bence.
Özgür bırakıldığınız sürece her gazetede yazar mısınız?
İfade imkânı bulabildiğim her gazetede yazarım. Bu Cumhuriyet bile olabilir. Yayın politikasını belirlemek benim işim değil.
Kendisiyle yan yana olmaktan gurur duyacağınız bir yazar var mı?
Engin Abi’yle aynı gazetede, komşu sütunlarda yazmak isterim. Bazıları abartılı bulabilir, küsenler de çıkabilir ama, Engin Ardıç Türkiye’nin en iyi köşe yazarıdır. Hakkı Devrim’in ifadesiyle, biz bir grup “köşe kadısı” onun
paltosundan çıktık.
Peki, “Onun yazdığı yerde ben yazmam” dediğiniz bir yazar var mı?
Hayır. Ama pazarlık şansım olsa “Ya onlar ya ben” diyeceğim yazarlar var.
İsim verebilir misiniz?
Hemen söyleyeyim: Mehmet Yakup Yılmaz ve Cüneyt Ülsever...
MİNİ TEST
Hürriyet mi, Vakit mi?
Vakit.
Türban mı, çarşaf mı?
Türban...
Küba mı, İran mı?
Üçüncü bir seçenek yok
mu?
Nihal Bengisu mu, Ayşe Arman mı?
Nihal Bengisu.
Fehmi Koru mu, Ertuğrul Özkök mü?
Fehmi Koru.
AK Parti mi, Refah Partisi mi?
AK Parti.
Bugs Bunny mi, Red Kit mi?
Her zaman Red Kit.
Sarışın mı, esmer mi?
Esmer.
Uzun saç mı, kısa saç mı?
İkisi de uyar.
Ferrari mi, Porsche mi?
Farkı bilsem söyleyeceğim. Bu işlerden hiç anlamıyorum.
İsrail mi, Filistin mi?
Filistin.
Bebek mi, Kasımpaşa mı?
İkisinin karışımı olabilecek bir yer.