Ahmet Kekeç hangi gazetecilerden özür bekliyor?

Şimdi meslektaşlarımızdan özür bekliyoruz. Özür dileyeceksiniz! Öyle böyle değil... Yüksek sesle dile getireceksiniz özrünüzü.

Pazar'ın esrik rehavet içinde televizyonu açtı Star yazarı Ahmet Kekeç; Ankara Tandoğan Meydanı'nda bayraklı Ergenekon mitingi...

Tertip komitesi, 'Hayır, bu Ergenekon mitingi değildir, sıradan bir hak hukuk arama gösterisidir' dese de, Kekeç'e göre, herkes de çok iyi biliyor ki (tertip komitesinin kendisi de çok iyi biliyor), bu bir Ergenekon mitingidir.

Kekeç, gerçekelrin gün yüzüne çıktığını söylüyor ve olayı çarptıran gazetecilerden özür bekliyor....


- (...) Maksat, 'darbecilik' suçlamasıyla içeride tutulan sanıklarla dayanışmak, kaynaşmak ve onları kamu vicdanında aklamaktır.

Burada bir 'yargıya müdahale' seziyor musunuz?

Ne dersiniz sayın Ömer Faruk Eminağaoğlu?

Siz de oradaydınız.

Şahin Mengü de oradaydı.

Kolaj sanatçısı Bedri Baykam da oradaydı.

Ergenekon mitingi görüntülerini duyasıya seyredip, gerekli dersi çıkardıktan sonra kanal değiştirdim.

Baktım, Danıştay 5. Daire Başkanı Salih Er konuşuyor.

Bugün, aynı zamanda, kanlı Danıştay saldırısının yıldönümüymüş.

Salih Er'e göre, saldırının asıl sorumlusu, 'türban meselesi'ni kamuoyuna taşıyıp durduk yerde canımızı sıkan bir kısım siyasetçiymiş.

İsim vermiyor ama, iktidar partisini suçluyor.

Bir 'hak' nosyonuna sahip olup olmadığını bilmediğimiz Salih Er, Danıştay saldırısı tetikçisiyle bazı 'mutemet' ağabeyler arasındaki (mahkemece tescil edilmiş) bağlantıyı hiç görmüyor. Danıştay davasının, Ergenekon soruşturmasının bir cüzü olduğunu, cinayetin 'türban hassasiyeti'yle değil, darbeye zemin oluşturmak amacıyla işlendiğini, üstelik bu gerçeğin yine mahkemece tescillenmiş olduğunu hiç dikkate almıyor.

Bunu dikkate almayan, sadece Salih Er değil...

Danıştay saldırısının ertesinde, başta dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olmak üzere, Deniz Baykal'ından Zeki Sezer'ine, Erdoğan Teziç'inden Tansel Çölaşan'ına, Atatürkçü Düşünce Derneği'nden Devrimci İşçi Sendikaları'na, laiklik hassasiyetiyle öne çıkmış neredeyse herkes ve her kuruluş, kurşunun 'laik cumhuriyet rejimine sıkıldığını' öne sürmüştü.

Kurşunu sıkan yakalandı...

Tetikçiyi azmettirenler bombalarıyla, darbe planlarıyla, günlükleriyle ele geçirildi...

İsmi geçen eşhastan ses seda yok.

Sesi kesilenler arasında, ne yazık ki, bazı meslektaşlarımız da var.

Ertuğrul Özkök, saldırıyı 'Türkiye'nin 11 Eylül'ü' olarak nitelemişti.

Sahibi bulunduğu gazete 'dost bombalar'la taciz edilen duayenimiz İlhan Selçuk, 'Danıştay saldırısının kökeninde yatan 'azmettirici' fikrin RTE'den kaynaklandığını ve laik Cumhuriyet'in tehdit altında olduğunu' söylemişti.

Basın Konseyi'nin 'değiştirilmesi teklif edilemez' başkanı ve aynı zamanda Hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi, 'Danıştay üyelerinin şahsında laik anayasal rejiminin hedef alındığını' öne sürmüştü.

Darbe günlükleriyle büyük bir gazetecilik olayına imza atan Mustafa Balbay, 'Gerilimin başlıca sorumlusu AKP'dir. Bu karanlık süreçten kurtulmak için en sağlıklı yol toplumun ve devletin tüm duyarlı kesimlerinin ayağa kalkması, AKP zihniyetini de içine alan hareketlere dur demesidir!' diyerek, 'etkili güçleri' göreve çağırmıştı.

İsmet Berkan 'laik cumhuriyet düzeni'nin, Güngör Mengi de 'Atatürk devrimleri'nin hedef alındığını yazmıştı.

Sonradan ortaya çıktı ki, hedef 'laik cumhuriyet' değil, 'parlamenter sistem'miş.

Şimdi meslektaşlarımızdan özür bekliyoruz.

Özür dileyeceksiniz!

Öyle böyle değil... Yüksek sesle dile getireceksiniz özrünüzü.

Biz de hemen kabul etmeyeceğiz.

Durumunuza bakacağız ve 'samimi' olup olmadığınızı kollayacağız.

Belki bundan sonra konuşma hakkını elde edeceksiniz...