Ahmet Kekeç: 'Artık güldürmüyorsun... İğrendiriyorsun Murat Belge!'

Kekeç köşesinde Belge için "Gülemiyoruz artık. Güldürmüyorsun. Sadece iğrendiriyorsun" yazdı.

 

GAZETECİLER.COM - T24'teki köşesinde dün Kan edebiyatı ve arkası başlıklı bir yazı kaleme alan Murat Belge'ye Star yazarı Ahmet Kekeç çok sert çıktı.

Kekeç köşesinde Belge için "Gülemiyoruz artık. Güldürmüyorsun. Sadece iğrendiriyorsun" yazdı.

Kekeç'i böyle sert bir yazı yazmaya zorlayan ise Murat Belge'nin “kan”dan söz etmek hiç de doğru bir şey değil. Aynı zamanda tehlikeli bir şey... Siyasetçi, asgari ölçekte “sorumlu” davranmalıdır, siyasetine “kan” bulaştırmamalıdır" anlamaına gelen yazısında Erdoğan ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'dan söz etmesi ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun  “kan dökmeden anayasayı değiştiremezsiniz”  sözlerine hiç değinmemesi oldu.

İşte Kekeç'in yazısından dikkat çeken bir bölüm:

İğrendiriyorsun!

Kronik ironik Murat Belge yine eşsiz mizahını konuşturmuş...

Bir yerde “kan”dan söz edilir de, başkalarının ırkçılıkları üzerinden “temiz” ve “nezih” bir pozisyon elde eden Murat Belge kayıtsız kalır mı?

Bu defa, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a girişmiş.

Hem de ne girişme...

Neredeyse, “şaka lan, şaka” diyerek tekme tokat dalıyor.

Belge’nin, “celilmiş gibi” yapan sinik laf sokmalarından ve ciddiyetsiz kafa bulmalarından da anlıyoruz ki, “kan”dan söz etmek hiç de doğru bir şey değil. Aynı zamanda tehlikeli bir şey... Siyasetçi, asgari ölçekte “sorumlu” davranmalıdır, siyasetine “kan” bulaştırmamalıdır.

İyi, güzel, şahane de...

Siyasetine kan bulaştırmış, “kan dökmeden anayasayı değiştiremezsiniz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu için neden bir mizah denemesinde bulunmadın Sayın Murat Belge?

Tam senin kalemindi. Bekledik, göremedik.

Anayasa yapmaya hak kazanmış konvansiyonlardan girer, Kemalizm’den çıkardın... Atatürk’ün olmayan Bursa Nutku’ndan girer, “kan” görmeye ve dökmeye meyyal CHP’lilerden çıkardın... “Cahil oy çoğunluğu”nun temsilcilerine” reva görülenlerden girer, “Tek parti, tek şef, tek siyaset” anlayışından çıkardın... Arada, “Hoppala! Bu anayasa değişikliği de nerden çıktı? Darbe mi oldu ki!” diyen Deniz Baykal’ın kulaklarını çınlatırdın. Biz de kasıklarımızı tuta tuta gülerdik.

Gülemiyoruz artık.

Güldürmüyorsun.

Sadece iğrendiriyorsun.

MURAT BELGE NE YAZMIŞTI?

Murat Belge T24'teki köşesinde dün Kan edebiyatı ve arkası başlıklı bir yazı kaleme almış ve şunları yazmıştı:

Alman Parlamentosu'nun kararı üstüne Türkiye'nin gösterdiği ulusal tepkiler faslı kolay kolay bitmiyor (Birkaç gündür açıklamaya çalıştığım nedenlerle).  Burhan Kuzu'nun dilinde "Buraya ayak basmasınlar" şekline bürünen tehdit, Alman Parlamentosu'nun Türkiye kökenli üyelerine karşı tetiklenen düşmanlık (her zaman, "genel" düşmanın içinden "daha düşman" birkaç nefret nesnesi tespit etmek faydalı bir iştir), Bekir Bozdağ'ın dilinde "kan" ve "süt" kılığına girdi. Bu aşamada Tayyip Erdoğan da daha fazla sessiz kalamayacağı için o da bu "kan bozukluğu" temasından yakalayarak müdahil oldu ve tabii Almanya'nın kamuoyunu dehşet içinde bırakacak sözler söyledi (Merkel'e bu "Bu kadarı fazla oluyor"  dedirtecek kadar). Almanlar bu "kan" konularının nerelere varabildiğini çok iyi bilir ve hatırlar elbette.

Bizim içinse Erdoğan'ın bu sözleri, hiçbir nesnel-bilimsel dayanağı olmayan "laboratuvar" edebiyatı (Bugün Tayfun Atay yazmış o konuda gerekeni) çok yeni değil - hiç yeni değil. Evren de böyle "kan" dokundurmaları yapardı.  Yapmayan bir "sağ" politikacı düşünmek zor. Toplumda da bu edebiyatın karşılığı var.  Gene bugün Mehmet Yılmaz Yahudi düğünü dolayısıyla atılmış korkunç "tweet"lerden örnekler vermiş.  Evet, bunları yazan, bunları okuyan ve paylaşan, Malatya'daki gibi misyoner vb. gırtlaklamaya teşne yüz binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yaşadığı bir toplumdayız. Tayyip Erdoğan da veri rakam neyse onu daha yukarı çekmek için elinden geleni yapıyor.

Bu "kan" konusu aslında İslami bir dava da değil - hatta İslam ilkelerine aykırı. Ama olsun, Erdoğan içinde MHP'nin de bulunduğu bir kitlenin başkanı ya da "reis"i olma cehdinde.  Her türlü popüler önyargıyı kullanmaya da hazır.

Aynı temelsiz, dayanaksız esip savurma üslubuyla bu yasanın geçmesinde rol oynamış Türklerin Türkiye'deki bombalı saldırılarla da ortak olduğunu söyleyebildi.

Ama görünüyor ki asıl derdi Türklerden çok Batı ile. Onun için "Haçlı Seferleri" diye girmiş lafa.  Almanya'da geçen yasa (ya da Vezneciler'de patlayan bomba) Haçlılar'dan beri Batı'nın ulaşmak istediği hedefe varmak için bugün yapılan eylemler. Bunları söylüyor. Bu "Haçlı" edebiyatıyla bütün Batı'ya bir savaş ilan etmiş oluyor. Adamlarından biri işi "Vezneciler'de Alman parmağı var" demeye kadar getirdi.

Batı'nın, bir zaman kendisinden önemli işler yapmasını bekleyen Batı'nın kendisi hakkında bugün varmış olduğu teşhis ve genel kanıyı Erdoğan gayet iyi anlıyor. Komplo mantığına göre biçimlenmiş zihninde (daha önce yazdığım gibi) bunu kendisinin dünyada İslam'ı kurtaracak ve egemen kılacak adam olmasına bağlıyor. Batı da bunu gördüğü için ona karşı teyakkuza geçmiş durumda, belki daha da ileride. Dolayısıyla en güçlü felsefesi olan futbol felsefesiyle "En iyi müdafaa hücumdur" diyerek bu Haçlı konusunu yaymaya, büyütmeye çalışıyor.

Ama işin içinde başka konular da var. Erdoğan hangi hususta bir laf eder de en geniş konsensusu sağlar?  Şu Ermeni kıyımı sorunu bunu sağlayabilir.  Hazır şu anda Almanya'ya karşı bir öfke yaratılmış, toplum kışkırtılmış, uygun hava eserken, Almanya'daki bazı Türkler'e "kanı bozuk" derken ("Ne Türk'ü be!" üslubuyla). "Bizim tarihimiz tertemizdir" diye höykürürsen, geniş taraftar bulabilirsin. CHP falan da bu "ulusal" dava karşısında ağzını açmaz, açamaz. Çünkü orada da egemen olan aynı zihniyet. Kürtlere karşı, Ermeni sorununa karşı CHP'yi de kuyruğuna takacağına güvenebilirsin, güvenecek neden var.

Ermenilere, Kürtlere böyle bağırıp çağırırken oluşturduğun bu örtüyü daha sonra ülkenin bütün sorunlarının tartışılmasının üstüne örtmek için de kullanabilirsin. Böyle meşrulaştırdığı yöntemi ileride çok daha geniş bir alanda kullanabilirsin. 

"Tayyip Erdoğan bu konuda şunları söyledi! Var mı başka bir şey söyleyen?" Biri ağzını açacak olursa gene "vatan haini" örtüsü hazır. "Terörist" örtüsü hazır. Erdoğan gibi düşünmüyorsa "teröristtir", başka ne olabilir?  Susturur atarsın içeri -adamlarına linç ettirmezsen. Tabii iş bu noktaya geldiğinde CHP'nin veya varsa benzerlerinin de söz söyleme imkanı ortadan kalkar - şimdi katkıda bulundukları süreç çok geçmeden o noktalara dayanacaktır.  İşte Alman meclisinde kabul edilen yasa böyle yollardan Tayyip Erdoğan'ın işine yarayacak şekle sokulur.

Gelelim gene "Haçlılar"a.  Bu hemen "üst-akıl" gibi nev-icat kavramlarla kucaklaşıyor.  Bize karşı (Tayyip Erdoğan'a karşı ise "bize" karşı demektir) büyük bir plan var.  Gizli ve sinsi bir plan bu.  Haçlılarla başladı, ama o zamandan beri her türlü kılığa girerek devam ediyor.  Örneğin bizi "Batılılaşma" diye bir çıkmaz yola sokmuşlar,  aslımızı inkar ettirmişler.  Sykes-Picot demişler, Sevres demişler.  Bugün hala devam eden bir "yok etme" politikası.

Erdoğan Hitler'in iktidara gelme sürecini ne kadar inceledi, bilmiyorum, ama attığı adımlarda, kullandığı söylemde büyük bir uyum var. Toplumu korkutacak (aynı zamanda var olan sıkıntılarının sorumlusu olarak sunulacak) esrarengiz bir tehlike çok kullanışlı bir araçtır. Toplum, bu tehdidin kodlarını çözen ve düşmanın yaptıklarını hemen anlayan bir öndere daha çok güvenir, daha çok bağlanır. Hitler bunu "Yahudiler"le yapıyordu.  Sion Protokolleri vb. Gizli ve hain bir düşman.  

Erdoğan da bu "Haçlı" edebiyatıyla, "üst-akıl" edebiyatıyla aynı şeyi yapıyor. "Haçlı" deyince, evet, baş düşmanın Hristiyan dünya olduğunu anlıyoruz. Ama orada İsrail'in varlığını da görmezlikten gelemeyiz.  Kimse merak etmesin, onlar da var. Ayrıca, biliyorsunuz, "Faiz Lobisi" gibi esrarengiz örgütler de eksik değil.

 Yani, cephe tamam, pozisyonlar alınmış.  Savaş aslında on birinci yüzyılda ("miladi") başlamış.

 Yani, iş ciddi. Vaziyet vahim. Bununla başa çıkacak güçlü önder gerek. Yoksa mahvoluruz...