Ahmet Hakan modeli medyaya tümüyle yayılabilir mi?..

Yazarların bir bölümü madalyonun sadece yolsuzluk ve rüşvet fotoğraflarının bulunduğu yüzü gösteriyor…

ADNAN BERK OKAN

Ahmet Hakan
yazarlığa ilk başladığı günden   (Sabah’ta) itibaren hemen dikkatleri çekti.

Kısa ve öz yazıyordu…

“Parçalı” dediğimiz Hıncal Uluç Usta’nın modeliyle çok çeşitli konularda yorum yapıyordu…

En belirgin özelliği “Ama” bağlacını çok sık kullanmasıydı…

Ve "Ama" deyip aynı olay, kişi ya da kurumun bir de arka yüzünü anlatınca çok tepki çekiyordu…

Ben ise Ahmet’in bazı yönlerini eleştirsem de araya “Ama” koyduktan sonra madalyonun arka yüzünde neler olduğuna bakmasını ve o gördüklerini de yazmasını takdir ediyordum...

Kısa sürede en çok okunan yazarlar sıralamasında en tepelere çıkmasını ise işte o “Ama” kullanmasına bağlıyordum…


Kimin hisseleri satıldı?..

Ahmet Hakan
mezkur yazısında Sabah&atv satışını ve başvurulan yöntemi eleştiriyor...
Ve diyor ki:
"Sahibi Ahmet Çalık'tı.
Adamcağız kaçtı kurtardı kendisini".
Ahmet
sanırım yanış biliyor...
Yanlış bilmesi ayıp mı?..
Hayır değil...
Çünkü...
Gerçeğin ne olduğunu hiç kimse bilmiyor...
Büyük ihtimalle Sayın Cumhurbaşkanı bile bilmiyor...
Zira Sabah&atv borsada işlem gören bir şirket değil...
Ama...
Havuzdan yapılan ödemeler (Büyük ihtimalle) Ahmet Çalık'a değil...
Peki; kime?..
Katarlı ortağına...
Emin miyim?..
Hayır ama duyumlarım öyle...
İşte zurna burada "zırt" diyor...
Sabah yönetimi veya Çalık ya da Maliye ve hatta Rekabet Kurulu bu konuda kamuoyunu mutlaka aydınlatmalı...
Ben satış sürecinde yapılan konuşmalara takılmıyorum bile ve dinlemedim de...
Medyada yazıldığı kadarıyla biliyorum...
Ama...
Toplanan para ile Ahmet Çalık'ın hisselerinin mi yoksa Katarlı ortağın hisselerinin mi satın alındığı çok daha önemli...
Neden mi?..
Hele bir satılan hisselerin kime ait olduğunu öğreneyim, onun da yorumunu yaparım...
 

Ahmet o modeli hiç bırakmadan (Keşke bazen meslektaşlarının kimisine gereksiz hakaretler etmese) devam etti…

Bugün bulunduğu yer mükemmel…

Bu girişi Ahmet Hakan’ı takdir etmek için yazmadım…

Durum tespiti yaptım…


Çünkü…

Medyamızda en çok sıkıntısı çekilen ya da en çok ihtiyaç hissedilen yazar tarzı Ahmet Hakan’ın işte bu araya “Ama” koyup madalyonun bir de arka yüzünü anlatma modelidir…

Bir köşe yazarı, bir kurum ya da kişi ile ilgili madalyonun bir yüzünde gördüklerini okuruyla paylaşıyor, arka yüzünü görmezden geliyorsa; o meslektaşımızdan “objektif, vicdanlı, akılcı” bir yorum belemek mümkün değil…

Ahmet Hakan bugünkü makalesinde madalyonun bir yüzünü pek güzel anlattıktan sonra bir başka makalesinde aynı madalyonun bu defa arka yüzünü çeviriyor…

Ve…

O yüzde gördüklerini de anlatıyor…

Madalyonun ön yüzüne bakıp Zaman muhabiri Ahmet Dönmez’i (Ahmet keşke genç muhabirin adını da verseydi) takdir eden Ahmet, objektifini arka yüzüne çevirdiği bir başka yazısında ise çok haklı olarak şöyle diyor:

 

 “Ama bir acayiplik daha var.

Onu da atlamamalıyız.

Hükmet ile Cemaat kavga etmeseydi.

Zaman gazetesinin muhabiri o soruyu soramayacaktı.

Asla soramayacaktı, kat’a soramayacaktı.”

Ahmet’in bu tespitine hangimiz “Haksız” diyebiliriz?..

Tabii ki…

Madalyonun tek yüzüne bakıp arka yüzünü görmezden gelenlerden değilsek…

 

Ve

Şimdi Ahmet’in yöntemini ben kullanayım…

Hem nalı hem de mıhı çekiçleyen Ahmet çok büyük bir hata yaparak adalet duygularını, vicdanları da yaralıyor bazen…

Onu da söylemeliyim…

Yine bugünkü yazlarından birinde adını vermeden Rasim Ozan Kütahyalı’yı eleştiriyor…

Ama…

Bence de haklı eleştirisini kendisine hiç yakıştıramadığım bir kabalıkla sakatlıyor…

Rasim’e sürekli “Şebelek” diyerek “hakaret ediyor”…

Okuyun Ahmet’in yazısını…

Çıkarın “Şebelek” hakaretlerini…

Göreceksiniz ki her cümlesi haklı…

Ama yok mu o “şebelek”…

Bütün haklılığını bir çırpıda (Benim için en azından) alıp götürüyor…

Keşke sadece eleştirip bıraksaydı…

 

Neyse…

Biliyorum…

Medyamızda bu keskin bölünme yaşanır…

Yazarlar makalelerini akıl + vicdan + mesleki sorumluluk değil de aidiyet duygusuyla (Kişi veya kurumlara tetikçilik yapmak) yazarken…

Hiçbirisi madalyonun iki yüzüne birden bakıp da yoyum yapamazlar…

Örnek mi?..

Paralel devlet olmasa da; yargı içinde yargı, emniyet içinde emniyet ve hatta büyük ihtimalle MİT içinde MİT olduğu bir vakıa…

Daha da öte…

Tedbir alınmazsa “Ordu içinde Ordu” oluşturulmasına çok az kaldı…

Ama…

Bu arada yolsuzluk yapıldığı, milyonlarca dolar rüşvet alındığı da bir vakıa…

Yazarların bir bölümü madalyonun sadece yolsuzluk ve rüşvet fotoğraflarının bulunduğu yüzü gösteriyor…

Ama…

Devlet içinde devlet oluşturduklarını okurlarından gizliyorlar…

Yazarların bir diğer bölümü ise madalyonun sadece devlet içinde devlet oluşturulduğunu gösteren fotoğrafın olduğu yüzü gösterip; yolsuzluk yapıldığını, milyonlarca rüşvet alındığını okurlarından gizliyorlar…

Ve…

Medyanın geneli; madalyonun iki yüzünü de okuruyla paylaşmadan;

ne medyanın ahlâkı ve namusu temizlenebilir…

Ne de;

medyanın tetikçiliğini yaptığı tarafların namusları ve ahlâkları temizlenebilir…


adnanberkokan@gmail.com