Ahmet Hakan kaybetti...

Bir gazeteci yazarın veya moderatörün sürekli fikir ve tavır değiştirmesi “tarafsızlık” değil “dönekliktir” kardeş…

E, olmuyor ama Ahmet Hakan…

Hem de hiç olmuyor…

Adil” olalım derken senin yüzünden “fırıldak” olacağız neredeyse…

Ne o öyle yaaa?..

Bir gün alkışlıyoruz seni…

Ertesi gün alkışladığımızdan neredeyse pişman olup, kaybettiriyoruz…

Ya da bir gün kaybettiriyoruz sana…

Aynı günün gecesi bir bakıyoruz köşesindeki Ahmet Hakan gitmiş ekrana bambaşka bir Ahmet Hakan gelmiş…

Bu defa da takdir ediyoruz…

E yeter artık ama…

Dur durduğun yerde…

Biz de fırıldaklaşmayalım senin yüzünden…

Bir gazeteci yazarın veya moderatörün sürekli fikir ve tavır değiştirmesi “tarafsızlık” değil “dönekliktir” kardeş…

Yahu ya yanlış yapma…

Ki, özür dilemeyesin…

Ya da yanlış yap…

Zira o da bir özgürlük modelidir…

Ama…

Özür dileme arkadaş…

Çünkü seninki “adalet” dağıtmak değil, “pişkinlik” oluyor bir noktadan sonra…

Önce kırıyorsun insanları…

Alay ediyorsun…

Ya da iftira atıyorsun…

Diline doluyorsun…

Sonra üstüne gelindiğinde, “sarhoştum aydım, söylediklerimden caydım” havasına giriyorsun…

Yeter artık ama…

Lütfen bir konuda yazmadan önce dokuz kere yutkun…

On dokuz kere düşün…

Sonra yaz…

Aha işte bugün misal…

Yine, “Keşke” ile başlayan bir yazı…

Ve ardından gelen “pişmanlık”…

Yani, “özür dileme”

Yahu lütfen bundan sonra “iyi ki…” diye başla yazdıklarına…

Biz de “nedamet” getirmekten bıkmış yazılarını okumayalım…

Onların yerine, “ilkeli duruş” dediğimiz yazılarını kıraat edelim arkadaş…

Bir gün harika işler çıkarıyorsun ekranda…

Ertesi gün “tarafsız duruşuna” kafa atmış olmak için yapar gibi zırvalıyorsun…

Bugünkü yazılarından birinde olduğu gibi…

Ve tabii ki dün takdir ettik seni bugün yine kaybettiriyoruz…