Ahmet Hakan hükümetçi mi cemaatçi mi?
Yazılarını takip ediyorsanız bu sorunun yanıtını biliyorsunuzdur zaten... Ama bakın o ne diyor...
Bugün köşesinden pozisyonu açıklamış...
Bu hal da enteresan aslında...
Okuru yazdıklarından ne yana düştüğünü anlamamışsa mesele var demektir.
Yazar "anlatamadım galiba" deyip bir de kendini anlatmak için yazı döşeniyorsa daha büyük mesele var demektir...
Bakın ne demiş Ahmet Hakan;
"Cemaatçi” olmak ile “hükümetçi” olmak arasında gidip geldim.
Bazen “Cemaatçi” oldum, bazen “hükümetçi”.
Bir karara varamadım.
Bazen “Cemaatçi” oldum.
Çünkü:
“Cemaat” daha tutarlı, daha istikamet sahibiydi. Adamlar başından beri... Polis operasyonlarıyla demokrasi getirilebileceğini... Uzun tutuklamaların Türkiye’yi bir demokrasi cennetine dönüştürebileceğini... Her canlının bir gün bir iddianame konusu yapılabileceğini... İçeridekilerin dışarının rüyasını bile görmemesi gerektiğini... Savunup durdular.
Son “MİT kavgası”nda da bu duruşlarını hiç
bozmadılar.
Hükümetçiler gibi çıkıp da “generale dokunulabilir, gazeteciye
dokunulabilir, bilim insanına dokunulabilir ama MİT’çiye
dokunulamaz” demediler. Kırmızı çizgi çekmediler, “Herkese
dokunuluyorsa MİT’e de dokunulsun” dediler.
Bazen de
“hükümetçi” oldum.
Çünkü...
“Cemaat”in hükümete rağmen işler çevirmeye başlaması
durumunda...
Hükümetin iktidarını görünmez bir yapıyla paylaşmak zorunda
kalacağını...
Kendisini sürekli bir tehdit altında hissetmek zorunda
kalacağını...
Sorumsuzların tasallutu altına girmek durumunda
kalacağını...
Sorumluluğu başkalarının üzerine atma imkânı elde
edebileceğini...
Fark ettim. Bunu da sadece hükümet için değil, bütün bir toplum
için “tehlikeli” buldum.
Ahmet Hakan'ın