Ahmet Hakan da onu dostluktan sildi mi?
Medyamızda, en ufak bir eleştiriyi hazmedemeyenlerin en başında Hıncal Uluç gelir..
(Ahmet Hakan’a yönelik)
Eleştirilerimi yazmaya başladım.
Sonuç.. Bir dost kaybettim. Ahmet Hakan selamı sabahı kesti..
Tabii, kaybettiğim gerçek bir dost muydu, yoksa etrafına sadece
övgücülerini alan "Dostumsu" biri miydi, bilemem..
*
Bunları Hıncal Uluç
yazdı Ahmet Hakan
için…
Bir
güldüm bir güldüm ki…
Başparmaklarımın kasıklarıma geçtiğini haber
veren acıdan sonra ancak kendime gelebildim…
*
Neden mi?..
Neden olacak?..
Medyamızda, en ufak bir eleştiriyi
hazmedemeyenlerin en başında Hıncal Uluç gelir de o ondan…
*
Biliyor
musunuz?..
Bir
zamanlar Hıncal Usta beni
gördüğünde, 100 metreden kollarını açardı kucaklamak
için…
Samimi ve masum bir eleştirimden sonra beni gördüğünde
yüzünü çevirdi…
Çeviriş o
çeviriş…
Koptuk gitti…
*
“Ne yani?..
Mahmut ve Faruk Bey merhumlara bir koşuda gidip, ‘Allah
aşkına beni eleştirin’ dediği yalan
mı?” diye benim de
samimiyetimi sorgulayabilirsiniz...
*
Yalan
olmayabilir…
Ama
(Kaldı ki, öbür tarafa gidip soracak imkânım da
yok.)…
O
zaman o kadar genç ve o
kadar isimsizdi ki…
Eleştirilere gıcık olacak, eleştireni defterden
silecek kadar yıldızlaşmamıştı henüz…
KEÇİ ALTINDA KOYUN ARAMAYIN…
Bugün olduğu gibi çok eski
yıllarda da insanlar günahlarından kurtulmak için
çareler
ararlardı…
Yahudiler ise işin kolayını
bulmuşlardı.
Nasıl mı?..
Kısaca şöyle…
*
Baş Haham her yıl iki
keçi seçerdi.
Keçiler arasında kura
çekilir; Allah’a kurban
edilmek üzere seçilen keçi bizzat Baş Haham tarafından kesilirdi…
Halk, diğer keçinin başına ellerini koyarak,
bütün kusur, suç ve günahlarını keçiye yüklerdi.
*
Sonra da…
Günahlarını yükledikleri o keçiyi aç,
susuz çöle bırakır ve
böylece günahlarından arınmış olurlardı…
NOT:
Halkın çok kullandığı bir deyimin nereden
geldiğini anlatmak amacıyla yazılmış bir
yazıdır.
Lütfen
keçi altında koyun aramayın…
VER TELEFONU AL FETO’YU…
Ben bu Bahçeli'nin
hastasıyım abi…
Müthiş bir adam...
En
son ne dediğini duydunuz mu?..
Yok
yok; bu defa yeni illerin plakalarını vermedi…
Bu
defa ABD’ye kafa attı ve
dedi ki:
“Alın
Metin Topuz'un telefonunu gönderin Feto'yu...”
*
Bir bakmışsınız haftaya
Feto paket…
Hay Allah razı olsun Devlet
Bey…
İyi ki varsınız…
Levent Kırca rahmetli oldu…
Ferhan Şensoy ortalıktan çekildi…
Cem Yılmaz da pek görünmüyor…
Sadece siz ve bir de Cübbeli kaldı bizi güldürecek…
Allah yokluğunuzu göstermesin…
Âmin…
NAPOLYON VE İNGİLİZ GENERAL
İngiliz General, Napolyon'un
"para para para" deyişini yüzüne
vurmak ve aşağılamak için:
"Siz Fransızlar" dedi, "sadece ve sadece para için
savaşırsınız. Biz İngilizler ise şerefimiz, haysiyetimiz ve
onurumuz için savaşırız…”.
Napolyon güldü:
"Herkes sahip olmadığı değerler için
savaşır general...".
ANLAYAN ANLADI…
Medyamızda bir şeyi kimin
söylediği, neden söylediğinden daha önemlidir…
Bu
nedenledir ki…
Ne
kadar değerli…
Ne
kadar önemli…
Ne
kadar ders verici şeyler
söylenirse söylensin…
Önemli olan bunu söyleyenin
kimliğidir…
Ne
yazık ki böyle…
*
Ne demek istediğimi
anlayan anladı…
BAŞKA SORUM YOK
Sayın köşe
yazarı…
Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü mü savunursun?..
Kişiyi mi?..
*
Sayın köşe yazarı:
Bir belediye başkanının genel
başkanın ricası(!) üzerine istifa etmesini eleştiren biri, size
göre o belediye başkanını mı savunmuş olur?..
Milli iradeyi mi?..
*
Başka sorum yok sayın
halkım:
Köşe
yazarı sizin…
SİYASETTE BAŞARILI OLMANIN DÖRT ALTIN KURALI
1.) “Hırsızsın” denildiğinde
“Haklısınız efendim” diyebilmek…
2.) “Terör örgütü destekçisisin” denildiğinde “Siz benden daha iyi
bilirsiniz efendim” diyebilmek…
3.) “Beceriksizsin” denildiğinde “Siz öyle tensip
buyurduysanız ben kulunuza bunu kabul etmek düşer efendim”
diyebilmek…
4.) “Çek git, seni istemiyorum” denildiğinde “Zatı âlinizin
sevdalısıyım, ümmetinizin bir neferiyim” diyebilmek…