Ahmet Hakan, Akif Beki ve Ruhat Mengi

Ahmet Hakan, Akif Beki ve Ruhat Mengi bazen alçak gönüllülük ile aşağılık kompleksini birbirine karıştırdıkları gibi, çoğu zaman da özgüvenle kibri iç içe geçiriyorlar...

Tavus kuşu rengârenk tüyleri ile ne de güzeldir...

Ama bilir misiniz ki o dünyalar güzeli kuş "Ayaklarım çok çirkin" diyerek kendini beğenmez...

Hatta kendinden utanır bile...

Ahmet Hakan nedense Tavus kuşu gibi...

Bu değişmiş ya da dönüşmüş haliyle çok güzel işler yapıyor...

Kendine has bir yazı tarzı da tutturdu ama...

İşte bu "ama"dan sonrası eleştiri...

Çünkü...

"Radikal Dinci Geçmişi"ne (Deyim Ahmet'in kendine aittir) hapsolmaktan bir türlü kurtulamıyor...

Hem de kendi kendine veriyor bu hapis cezasını...

Oysa "Düşünsel Geçmişi" tüm eksiklerine ve yanlışlarına rağmen bir insanın en kutsal değerleri arasındadır...

Bir arkadaşını korumak için istemeden de olsa bir duvarcı ustasını öldüren Hz. Musa bile geçmişi ile onur duymuştur her zaman... Şeyh Sadi henüz küçük bir çocuktu...

Bir gece yarısı, uyuyan büyüklerini babasına gösterip:

"Keşke böyle ölü gibi uyuyacaklarına Allah için iki rekât namaz kılsaydılar" dedi...

Babası, küçük Sadi'yi tatlı diliyle şöyle uyardı:

"Keşke sen de uyusaydın da, onların gıybetini yapmasaydın"...

Ahmet Hakan parlak bir kanaat önderi ama keşke eski dostları hakkında "Gıybet" yapmasa...

Şimdi de sözü Akif Beki'ye getireceğim...

Ben onu hep "Şimşek gibi parlayan" bir gazeteci olarak tanımladım...

Başbakan danışmanlığı sürecinde gazeteci kimliğini gizleme gereği görmeyen dürüstlüğü, Başbakan'a yapılan bazı saldırılar karşısında "Şimşek" gibi çakışı, düşman gözleri öfkeden körleştirse de yansız kitlelerin gözlerini kamaştırırdı sevgiden...

Ama...

Bir zamanlar kimi "Sözde Çağdaş" çevreleri kıskançlıktan çatlatan, "Ahmet Hakan Dostluğu"nu, (İlk Kurşun Ahmet Hakan'dan gelse de) "Can Düşmanlığı"na çevirir görünüme büründürmesi "Yanlışı"dır...

Hz. Yakup'un şöyle dediği rivayet olunur:

"Biz şimşeğe benzeriz. Şimşek bir anda çakar ve bir anda kaybolur..."

Hz. Yakup'un fani bedeni toprak olalı binlerce yıl oldu ama "Şimşek" olduğu anlarındaki parlaklığı hep devam ediyor ve edecek de...

Akif Beki keşke eski dostlarına (hak etmiş olsalar bile) karşı ışığını kaybetmese...

Hep "Şimşek" olarak kalsa...

Ve sırada; bir zamanların "Güler Yüzlü" hanımefendisi Ruhat Mengi var...

Tatlı dilli, zarif bedenli (hâlâ öyle), herkesle dost olmayı beceren, kırılan kalpleri tamir eden Ruhat Mengi, artık bir "Kalp terminatörü" gibi saldırıyor kendisi gibi düşünmeyenlerin üzerine...

Refahyol döneminde Tansu Çiller'e yönelik nefretini Tayyip Erdoğan'ın ruhuna ve bedenine üflüyor "Sur" misali...

İnançlarını yaşamak isteyen insanların dini bilgilerini "Yanlışlaştırma" kavgası verirken aslında o inançlı insanların ruhlarını taciz ettiğini görmüyor ya da göremiyor...

"Kökten Laikçi" bir anlayışla, "Seküler" yaşam tarzı sahiplerini bile çileden çıkarıyor...

Laikliğin tarifini artık ilkokul çocuklarının dahi ciddiye almadığı biçimiyle yaparken aslında en büyük zararı "Laiklik" kurumuna verdiğini görmüyor...

Bilgisayarının başına oturduğunda parmaklarını klavyenin tuşlarını okşuyormuş gibi değil de makineli tüfeğin kabzasını tutuyormuş gibi kullanıyor...

İncitmiyor...

Küstürmüyor...

Ama...

Vuruyor...

Öldürüyor...

Yok ediyor...

Hâsılı değerli dostlar...

Ahmet Hakan, Akif Beki ve Ruhat Mengi bazen alçak gönüllülük ile aşağılık kompleksini birbirine karıştırdıkları gibi, çoğu zaman da özgüvenle kibri iç içe geçiriyorlar...

Ne alçak gönüllülük aşağılık kompleksini getirmeli beraberinde, ne de özgüvenden kibir doğmalı...

Unutmayınız...

Söğüt ağacının üzerine gökyüzünden ölümsüzlük suyu yağsa yine de meyve vermez...

Bu üç değerli yazardan hiçbiri söğüt ağacı değil ama nedense o kısır ağaca öykünüyorlar...

Adnan Berk Okan