Ahmet Altan'a içi parçalananlar bir de Nuran Yıldız'ı dinlesin!
Ahmet Altan'ın cezaevinde yazdığı öykü kitabından bir öykü Türkçe yayınlandı ve medyada da yer buldu. Habertürk yazarı Nagehan Alçı "yüreğime bıçak saplandı" derken Star yazarı Ahmet Kekeç "ben de okudum ama içim parçalanmadı" dedi. Gelin bir de Nuran Yıldız'dan dinleyelim neler hissetmiş...
Nuran Yıldız, Ergenekon davaları olduğu sıralarda Taraf
gazetesinin hedef gösterdiği isimlerden
birisiydi.
Bu nedenle Ahmet Altan'ın cezaevinden öykü yazmış olmasının ve
bunun üzerinden Ahmet Altan yorumlarının ondaki etkisi daha
başka.
Bugün Süperhaber'de yayınlanan yazısında Ahmet Altan'ı deyim
yerindeyse yerden yere vurmuş ama sonunda şu şerhi de düşerek
"Ben kin duymam, sadece adalet arıyorum."
Nagehan Alçı ve Ahmet Kekeç'in yorumlarını sizlerle
paylamıştık. Şimdi bir de Nuran Yıldız'ın penceresinden bakın
istedik Ahmet Altan'a.
Sözü uzatmadan Nuran Yıldız'a bırakalım:
"Ahmet Altan, Türkçeye küsmüş, İngilizce kitap yazmış.
Kitabın bir bölümü medyamıza düştü.
Ne hikmetse çeviri de tıpkı yazarının üslubu.
Keşke yazmaya da küsseymiş.
Gözaltına alındığı sabahı yazmış. “Seni Taraf’a yayın yönetmeni yaptık” diyenlere, neden “Yapamam, ben romancıyım” demediğini yazmamış.
Kendisini “tüm muhalifler”le eşitleyerek, muhalefet etmenin demokratik kutsalını kirletmeye kalkmış.
Bir medya hocası olarak, gazetecilerin yazdıkları tek bir sözcük için bile hapse girmelerini kabul edemem.
Ama Ahmet Altan gazeteci değil.
Babasının ismine yaslanarak gazeteciler dünyasında takılan bir edebiyatçıydı.
Taraf’ı yönetirken de, önüne konan bavul dolusu uyduruk belgeyi gazeteci titizliğiyle incele(ye)medi.
Kendisini almaya gelen polislere kahve ikram edişini yazmış. Rahatlığa bakın.
Bu ülkede haksız yere baskına uğrayan hiç kimsede bu rahatlığı görmedik.
Nedim Şener, Ahmet Şık anlatsın, tutuklanan subaylar anlatsın.
Tüm masumlar anlatsın, gözaltına alınırlarken kahve ikramı düşünmüşler mi?
Ben mesela.
Ahmet Altan Taraf manşetinde, tutuklanmam için hedef gösterirken aklıma hiç kahve gelmedi, sadece “Anneme kim bakar o zaman” sancıları çektim.
Efendim, yazdıkları kimilerinin yüreğine bıçak gibi saplanmışmış.
Yönettiği(!) gazeteyle hayatları harap olan onca insanın yüreği ne olacak?
Kuddusi Okkır’ın ya da Ali Tatar’ın topraktaki yüreği çürümüş müdür?
Annem, kızının adını da yamadıkları Ergenekon davasının düştüğünü bile göremedi.
Altan bu kadar suçtan, gazeteci kılığına bürünerek kurtulamaz.
Ona tutuklu gazeteci muamelesi yapılırsa, Mumcu’lara, İpekçi’lere hakaret olur.
Ben kin duymam, sadece adalet arıyorum."