Ahmet Altan: İsyan etmeyecek misiniz?

Ahmet Altan: "Sadece insanları değil, şefkati, sevgiyi, kadınlığı, erkekliği, aşkı öldürüyorlar, isyan etmeyecek misiniz? Şimdi değilse ne zaman, siz değilseniz kim?”

GAZETECİLER.COM - Haberdar sitesinde yazan Ahmet Altan, bugün köşesinde kış ortasında gelen erken baharı yazdı. Yazısında erken açan çiçekleri, yalancı baharı anlatarak giriş yapan Altan, ardından "sokaklar çiçek koksa da, kuşlar ötüşse de bu toplum aşkın kokusunu taşımıyor teninde." dedi ve "Sadece insanları değil, şefkati, sevgiyi, kadınlığı, erkekliği, aşkı öldürüyorlar, isyan etmeyecek misiniz? Şimdi değilse ne zaman, siz değilseniz kim?” diye sordu.

 "Bunun için önce isyanı keşfetmeliyiz… İsyanla dolmalı ruhumuz.
Onlar ölümle mi geliyorlar, biz hayatla karşı çıkmalıyız.
Onlar nefret mi saçıyorlar, biz aşık olarak cevap vermeliyiz.
Onlar zorbalık mı ediyorlar, biz fütursuz kahkahalarımızı yüzlerine çarpmalıyız."
diyen Ahmet Altan, şöyle devam etti:

"Yaralı bir ruh böyle iyileşir.
Bir ölü böyle canlanır.
Ölen, yaralanan, kapanan ruhlarımızla yaşamayı reddetmeliyiz.
Onlara benzedikçe daha çok öleceğimizi bilmeliyiz."

İşte Ahmet Altan'ın köşesinden dikkat çeken bölümler:

BİZ BÖYLE DEĞİLDİK

Bu yıl İstanbul’a bahar erken geldi.

 Ve ben bir daha fark ettim ki artık sokaklar çiçek koksa da, kuşlar ötüşse de bu toplum aşkın kokusunu taşımıyor teninde.

 Yanlış yerinden kırılmış bir dal gibi bir türlü canlanamıyor.

 Aşktan konuşmuyor.

 Genç kızlar gülüşse, hanımlar saçlarıyla örtülü bir şuhlukla oynasa, erkekler bitirim çalımlarla yürüse de bütün bunlar duvara asılı bir tablo gibi cansız duruyor, hayatı doldurmuyor, donuk kalıyor.

Biz böyle değildik.

 En zor zamanlarda, en acılı dönemlerde, en karanlık çağlarda bile şiiriyle şarkısıyla, şakası türküsüyle aşık bir yanımız hep vardı, en koyu siyahlara boyandığımızda bile bir kırmızımız, bir eflatunumuz, keskin bir yeşilimiz, eğlenceli bir mavimiz olurdu.

BUNA RAZI OLMAMALIYIZ

Bütün renklerimizi kaybettik.

 Kirli bir gri, kimliksiz bir kahverengi her yeri kapladı.

 Şiirden, şarkıdan, aşktan, sanattan nefret eden, bencil ve çirkin bir nefret topluma hükümran oldu.

 Bugün bu ülkede sadece tek tek insanları öldürmüyorlar, bir toplumu öldürüyorlar, bir toplumun köklerine zakkumlu sular döküyor, damarlarını kezzapla büzüştürüyorlar.

Buna razı olmamalıyız.

 Kışı yaşayan bir ağaç gibi öldük, baharı yaşayan bir ağaç gibi dirilebiliriz.

ÖNCE İSYANI KEŞFETMELİYİZ

Bunun için önce isyanı keşfetmeliyiz… İsyanla dolmalı ruhumuz.

 Onlar ölümle mi geliyorlar, biz hayatla karşı çıkmalıyız.

 Onlar nefret mi saçıyorlar, biz aşık olarak cevap vermeliyiz.

 Onlar zorbalık mı ediyorlar, biz fütursuz kahkahalarımızı yüzlerine çarpmalıyız.

 Onlar herkesi düşman mı ilan ediyorlar, biz yeni dostlar edinmeliyiz.Onlar herkesi bölmek mi istiyorlar, biz tüm ezilenlerle bütünleşmeliyiz.

 Onlar kapkaranlık bir kötümserlik mi yayıyorlar, biz iyimserlik bayraklarını gönderlerimize çekmeliyiz.

Onlar barbarca nutuklar mı atıyorlar, biz şenlikli şarkılar söylemeliyiz. 

Onlar kadınları kapatmak mı istiyor, biz şehvetli öpüşmelerle direnmeliyiz.

Onlara bakmalı, onları görmeli ve asla onlara benzememeliyiz.

İSYAN KENDİ RUHUMUZDA BAŞLAMALI

İsyan kendi ruhumuzda başlamalı.

Ama önce yaralanan, örselenen kendi ruhumuzu sağaltmalıyız.

Yaralı bir ruh, bir başka yaralıya yardım ederek iyileşir.

 Onlar Kürtleri mi öldürüyor, çoluk çocuk demeden, bebek kadın demeden, yaşlı genç demeden mi öldürüyor, bodrumlarda alev makineleriyle mi yakıyorlar, ölülerini bile tanıyamıyor mu sevdikleri… Biz işte o zaman ölenlere, öldürülenlere sahip çıkmalı, onları öldürenlerle aynı yerde durmamalıyız.

 Onların nefretini, onların vahşetini paylaşmamalıyız.

 Onların nefretini paylaşırsak, onlardan ne farkımız kalır?

ONLARIN CİNAYETLERİNİ ALKIŞLARSAK ONLARDAN NASIL AYRILIRIZ

Onların cinayetlerini onlarla beraber alkışlarsak, nasıl onlardan ayrılır, nasıl isyan ederiz?

 Güçsüz olanın yanında durmadan isyan edemez, güçsüz olanı desteklemeden iyileşemezsiniz.

 Bir şiir, güçsüzlerin yanında durduğunuzda şiir olur, bir şarkı, vurulan bir bebeğin hakkına sahip çıktığınızda güzel söylenir, bir sevişme kendinizi de beğendiğinizde iyi bir sevişme olur…

 Ve kendinizi ancak zor olanı, cesaret isteyeni, haktan yana olanı yaptığınızda beğenirsiniz.

 Onlar insanlıktan çıktıysa biz insanlığa dönmeliyiz, onlar öldürüyorsa biz yaşatmalıyız, onlar nefret ediyorsa biz sevmeliyiz, onlar saldırıyorsa biz korumalıyız.

 Kürt çocuklarının gözlerine bakmalı, o çocukların dehşet dolu seslerini duymalıyız.

 Onlar fikirlerinden dolayı insanları hapse atıyorsa, habercileri zindanlara dolduruyorsa, bu baskının bütün kurbanlarının yanında dimdik durmalıyız.

Zor durumda kim varsa biz onun omuz başında dikilmeliyiz.

 Yaralı bir ruh böyle iyileşir.

 Bir ölü böyle canlanır.

ONLARA BENZEDİKÇE DAHA ÇOK ÖLECEĞİMİZİ BİLMELİYİZ

 Ölen, yaralanan, kapanan ruhlarımızla yaşamayı reddetmeliyiz.

 Onlara benzedikçe daha çok öleceğimizi bilmeliyiz.

 İsyanın zamanı geldiğini anlamalıyız.

 Ve unutmamalıyız ki bir isyanı kadınlar başlatır.

 Zayıflara, zebunlara, güçsüzlere, vurulan çocuklara, öldürülen gençlere, haksızlığa uğrayanlara, zindanlara atılanlara ilk sahip çıkacak olan kadınlardır.

 Bir damla erkekliği alıp ondan bir canlı yaratarak insanlık zincirinin mucize dolu halkalarını oluşturan kadınlar, bu mucizelerinden dolayı “şefkatle” kutsanmışlardır.

 Şefkatinizi kaybedersiniz, annesi sokak ortasında vurulmuş bir çocuğun gözyaşları karşısında içiniz titremezse, bir daha asla güzel bir şekilde gülemezsiniz, kahkahalarınız zehirlenir.

Onlara benzersiniz….Onlara benzedikçe ruhunuz ölür, gülüşleriniz solar, cildiniz merhametsiz suçlarla kırışır.

İSYAN ETMEYECEK MİSİNİZ?

 Erkeklere erkek olmayı siz öğreteceksiniz.

 Erkekler, kadınlar olmadan erkekliğin ne olduğunu bile bilemez.

 Önce kendi ruhunuzu kendi şefkatinizle iyileştireceksiniz ki erkeklerinizi erkek yapın.

 Elinizi bir erkek gibi tutabilsinler, yüzünüze bir erkek gibi bakabilsinler, “ben bir erkeğim” diye güvenli ve çocukça böbürlenmelerle size neşelendirsinler.

 Sadece insanları değil, şefkati, merhameti, sevgiyi, şiirleri, şarkıları, kadınlığı, erkekliği, aşkı öldürüyorlar.

 İsyan etmeyecek misiniz?

 Güçsüzlere sahip çıkmayacak mısınız?