Ahmet Altan: Doğan grubu, arkasındaki tetikçiyle, kendi mezarını kazan adam!
Ahmet Altan: Doğan grubuna baktığımda, arkasındaki tetikçiyle, kendi mezarını kazan adamı görüyorum!
Adam kendi mezarını kazmaktadır, biraz sonra vurulacağını bile bile kendi mezarını kazar.
Kazmayı bitirince de tetikçi onu vurur ve adam kendi
kazdığı mezara yuvarlanır.
Tetikçi, mezar kazma işini bile kendi kurbanına
yaptırır.
Bugünlerde Doğan medya grubunun gazetelerine ve
televizyonlarına baktığımda, arkasındaki tetikçiyle, hiç direnmeden
kendi mezarını kazan adamı görüyorum.
Ahmet Altan'ın yazısı işte böyle başlıyor. Altan şöyle devam ediyor yazısında:
İktidarın “havuz medyası” denilen bir medya grubu var
malumunuz.
Kaç gazeteleri, kaç televizyonları olduğunu ben de
bilmiyorum.
Bu “havuz medyası” pek işe yaramıyor.
Ne bakan var, ne inanan.
Havuz medyasının dışındaki medyada çıkan tek bir dürüst haber
ortalığı karmakarışık etmeye yetiyor.
İktidar da daha inandırıcı olabilmek için Doğan grubunun
gazetelerini, özellikle de televizyonlarını kullanıyor.
Medyada yeni bir insan grubu türedi.
Bunlar, “muhalif” görünümlü AKP ajanları.
Türkiye karmakarışık, Güneydoğu’da iç savaş görüntüleri var,
tanklar mahallelere girmiş, keskin nişancılar bebekleri vuruyor,
dış politika batağa saplanmış, ülke dört bir yanından kuşatılmış,
hukuk buharlaşıp yok olmuş, ekonomi baş aşağı gidiyor, yatırımcılar
kaçıyor… Bunların hiçbiri onların umurunda değil, onlar sürekli
“paralel” ya da “cemaat”, adına
her ne derseniz, onu suçlayıp duruyorlar.
Her şeyin sorumlusu bu “paralel.”
Paralel’in hukuki bir karşılığı yok ama paralel olmak “büyük
bir suç”, bu suçun ölçüsü nedir, hangi maddeye girer, somut olarak
ne yapmış, bunlar önemli değil.
Önemli olan, “paralel” kavramının iktidar
açısından iki muhteşem işlevi olması.
Birincisi, “paralel” her şeyden sorumlu, iktidarın
hiçbir konuda hiçbir şeyden sorumluluğu yok… İktidar tertemiz.
İkinci işlevi de, iktidarın kızdığı herkesi, bu ne olduğu belirsiz
“paralel” çuvalının içine doldurup hapishanelere
gönderebilmesi.
En son Sedat Laçiner’i paralellikten gözaltına
aldılar.
Doğan Grubu’nun “amiral gemisi” Hürriyet’in Genel Yayın
Müdürü Sedat Ergin hakkında, kendisinin hiçbir hukuki sorumluluğu
bulunmayan ve aslında suç bile olmayan bir haberden dolayı
soruşturma açtılar.
Daha da tuhaf bir şey yaptılar, Ergin’in soruşturma dosyasını Zaman
Gazetesi’nin eski genel yayın müdürü Ekrem
Dumanlı’nın dosyasıyla bağladılar.
Dumanlı zaten “paralel” kabul edildiğinden, onun
“paralelliğinden” Ergin’e de bir kement atıp onu
da paralel çuvalına koymaya hazırlanıyorlar.
AKP yandaşları zaten kendi iktidarlarını zor durumda bıraktığı için
Cemaat’ten nefret ediyor.
Kemalist cephe de Cemaat’e öfkeli.
AKP’nin ajanları, özellikle Kemalist kesimin bu öfkesini sömürüp,
hem muhalefetin birleşmesini engelliyor hem de ilerde Kemalistlerin
de rahatça suçlanmasını sağlayacak olan “paralel”
kavramının toplumun içine işlemesini sağlıyorlar.
Can Dündar gibi, Sedat Ergin gibi gazetecilerin bile
“paralelle” ilişkisi olduğunu iddia edebilen bir
propaganda bu.
Cemaat’in içinde suç işleyen birilerinin bulunduğunu söylemekle,
Cemaat’in toptan suçlu olduğunu iddia etmek arasında büyük bir fark
var.
Birincisi, somut kanıtlar getirdiğinde hukuki bir
iddia olabilir ama ikincisi hukuki bir temele ihtiyaç duymayan bir
cadı avı yaratır.
Ki şu anda medyada yaşanan da bu cadı avı zaten.
İktidar, herkesi seni “paralele” sokarım diye
tehdit ediyor.
En fazla tehditle karşılaşan Doğan Grubu, en fazla bu
propagandaya yardım eden de Doğan Grubu.
Zaten onun için mezarını kazan adama benziyor.
Televizyonlarıyla, televizyonlarındaki tartışma programlarıyla bu
propagandaya yardım ettikçe kendi mezarını da daha derin
kazıyor.
Söylentilere göre yakında Sedat Ergin’i genel yayın yönetmenliği
görevinden alıp onu bu “paralel” suçlamalarıyla
başbaşa bırakacaklar.
Onun yerine aday olanlar çoktan “devlet çıkarı”
için hangi haberleri koymayacaklarını açıklamaya başladılar.
Devletin çıkarından sana ne, o çıkarı korumak için görevli olanlar
var zaten, senin işin “devletin çıkarı” kavramını
toplumun aleyhine kullanmaya kalkanları ortaya çıkarmak.
Devletin görevlisi ile gazeteci arasındaki fark bu.
Bütün baskı rejimleri bu farkı ortadan kaldırmak, gazeteciyi de
“devlet görevlisi” haline getirmek ister, bugün bu
adamlar bu amaca hizmet ediyorlar işte.
İktidar medyasında ismen tehdit edilen Aydın Doğan, garip bir
panikle iktidarın kızdığı herkesi işten çıkarıyor,
televizyonlarında müthiş bir “paralel karşıtı”
kampanya sürdürüyor.
Bu kampanya, Aydın Doğan’ı kurtarmaya yetmez.
Tetikçiler, mezarını derin kazdı diye hiçbir kurbanlarını
affetmediler bugüne dek… Bundan sonra da affetmeyecekler,
işten çıkardığı o adamlardan, yaptırdığı o programlardan sonra
Doğan’ın kendisini de “paralel” çuvalının içine atacaklar.
Bu tuzaktan teslim olarak, kendi mezarını kazarak kurtuluş
mümkün değil.
Görülebilen tek çare, hukuku sahiplenerek tetikçilerle mücadele
etmek.
Cemaatten birilerinin suç işlediğini mi düşünüyorsunuz, somut
kanıtlarıyla ortaya koyarsınız.
Ama gücünü çoktan kaybetmiş, kıpırdayamayan, kendini savunamayan
bir yapı üzerinden, sanki şu anda büyük bir güçle mücadele
ediyormuş kostaklanmasıyla “öcü” yaratmaya yardım
etmezsiniz.
Bu, vahşi ve hukuksuz bir iktidara yöneltilen eleştirileri
hedefinden saptırmaktan başka işe yaramaz… Zaten amaç da bu…
İktidarı değil, iktidarı eleştirenleri suçlamak, iktidarın
hukuksuzluklarının önünü açmak.
İktidar, hukukla, meşruiyetle ilişkilerini kopardı, onun dümen
suyundan giderek hukuktan uzaklaşmak sizin sonunuz olur.
Gazeteciliğe ve hukuka dönme vaktidir.
Hukukun çevresinde birleşip kitlenme vaktidir.
Öldürülen bebeklere sahip çıkma vaktidir.
Haksız yere hapse atılan, yalnızlaştırılan, yargılanan
“bütün” insanlara destek olma vaktidir.
Ancak birleşerek, hukuka sarılarak güçlenebilir, kurtulma
ümidi yaratabilirsiniz.
Ne idüğü belirsiz tetikçilerden korkarak, ahlaksız programlar
düzenleyerek kurtulamazsınız.
Silah patladığında içine düşeceğiniz çukur, şu anda kendi
televizyonlarınızda kazdığınız çukur olacak, bunu unutmayın.