Ahmet Altan, Başbakan'a açlık grevleri için seslendi

Yüzlerce tutuklu-hükümlünün başlattığı ve ölüm sınırına dayananan açlık grevleri Taraf'ın tepe ismi ahmet Altan'ın da gündeminde...

GAZETECİLER.COM
Cezaevlerinde kitlesel bir katılımla devam eden ve tehlikeli sınıra dayanan açlık grevleri Taraf yazarı Ahmet Altan'ın da gündeminde. Altan, Başbakan Erdoğan'ı hedef alan yazısında açlık grevlerinde gelinen noktayı yorumladı.

Hükümetiin son dönem politikaları ile ülkenin bir çıkmazın içine sürüklendiğini kaydeden Ahmet Altan, açlık grevlerinde çözüm yolunun bulunması gerektiğine vurgu yaptı. "O insanların ölümü niye göze aldıklarını anlamadan, bu sorunu çözemezsiniz." diyen Altan, "O insanların ölmeye bile razı olmalarına yol açan şartları değiştirmek zorundasınız." diye devam etti. Yaşar Kemal'in çağrısını hatırlatan Taraf yazarı "...bugün yüzlerce Kürt mahkûm ölüm orucuna yattı. Gün be gün değil artık saat be saat ölüme yaklaşıyorlar." diyerek hükümeti harekete geçmeye çağırdı.

İşte Ahmet Altan'ın "" başlıklı yazısındaki ilgili bölüm:

Önlenemez bir “büyük iktidar” aşkıyla “biz Ortadoğu’ya nizam vereceğiz” nutukları atılırken şimdi Ortadoğu Türkiye’ye “nizam veriyor”.

Kendi içindeki Kürt sorununu çözmeden bir başka ülkedeki iç savaşa dâhil olmanın bedelinin ne olduğu her gün biraz daha fazla görülüyor.

Ben aynı “iktidar bağımlılığının” Kürt meselesini de çıkmaza götürdüğünü düşünüyorum.

Kürt meselesinin çözümlenebilmesi için, Türk devletinin ve o devleti yönetenlerin sahip olduğu iktidarın “halkla” paylaşılması gerekiyor.

Irkına, dinine, inancına, diline, fikrine bakmadan hepsinin eşit kabul edilmesi, hepsinin haklarının ve özgürlüklerinin teslim edilmesi, devletin kendi vatandaşlarına zorbalık etmemesi kaçınılmaz bir zorunluluk olarak duruyor ortada.

Arkasında çok büyük bir seçmen desteği olmasına rağmen Erdoğan bunu yapmıyor, devletin iktidar alanını sınırlamıyor, halkın iktidar alanını genişletmiyor ve Kürt meselesini sadece PKK meselesi olarak görüyor.

Sanıyor ki PKK’yı yenerse ya da PKK’yı silah bırakmaya ikna ederse, Kürt meselesi bitecek.

Kürt meselesi PKK’yla başlamadı, PKK’yla bitmez.

PKK, bu meselenin daha görünür olmasını sağladı, Türkiye’nin en önemli meselesinin Kürt meselesi olduğunu gösterdi ama meselenin başlangıç noktası PKK değil, meselenin başlangıç noktası Kürtlerin hakları.

PKK yenilirse ya da anlaşırsa, Kürtler “anadilde eğitim” hakkından vazgeçer mi?

Türkçe bile bilmeyen milyonlarca Kürt, binlerce yıllık köylerinin adlarının “bilmedikleri” bir dilde söylenmesine razı olur mu?

Sadece Kürtler değil artık bu ülkede kimse “başkalarından daha eksik haklara” sahip olmayı kabul etmez.

Bu toplumun bütün kesimlerine haklarını vermek bir mecburiyet.

Ama bu, devletin iktidarını eksiltip, halkın iktidarını arttıracağı için devleti yönetenler bunu istemiyor.

İstemiyor ama bugün yüzlerce Kürt mahkûm ölüm orucuna yattı.

Gün be gün değil artık saat be saat ölüme yaklaşıyorlar.

Ölümü, üstelik de ölümlerin en dehşet vericilerinden biri olan açlıkla ölmeyi göze alan insanlara karşı bir devlet ne yapabilir?

O insanların ölümü niye göze aldıklarını anlamadan, bu sorunu çözemezsiniz.

O insanların ölmeye bile razı olmalarına yol açan şartları değiştirmek zorundasınız.

Bir insana “ben ölürüm” dedirten bir sorun varsa, “bu sorunu benim istediğim gibi çözeceksiniz” diyemezsiniz, İngiltere, şu “üstünde güneş batmayan imparatorluk” bunu söylemeyi denedi, sonunda anlaşmak zorunda kaldı.

Türkiye daha fazla ölümü taşıyamaz.

Yaşar Kemal’in dediği gibi “bunun vebali var” ve bu vebal her vicdana ağır gelir.

Türkiye, bir “iktidar oburluğuyla” yönetilebilecek bir ülke değil, bu oburlukta ısrar sadece Erdoğan’ın siyasi hayatını değil Türkiye’yi de bitirir.

Türkiye, her ölümle Guardian’ın ima ettiği o “altın vuruşa” yaklaşıyor, bu aşamada Erdoğan’ı uyarmak, eleştirmek, bir düşmanlık değil, sadece o altın vuruşu yapmasına engel olmaya çalışmaktır.

Dostları, Erdoğan’ın bir savaşla ya da büyüyen bir iç savaşla o altın vuruşu yapmasını mı destekliyor?

Nasıl bir dostluk bu?


Yazının tamamı için