Acun: 'Bağlayamayacağım insan yoktur'
Radilaş gazetesi Acun Ilıcalı ile çarpıcı bir röportaj yapmış. Şok fotoğraflar yok ama gayet doyurucu bir sohbet istiyorsanız buyrun.
Levent’in o sakin sokağında bir bahçe dolusu cipi yan yana
görünce doğru yerde olduğumuzu anlıyoruz; Acun Medya’da vızır
vızır, ama ilk bakışta gerginlik yüzdesi düşük bir koşturma
var.
Acun Ilıcalı, önce toplantı odasından Hülya Avşar’ı uğurluyor,
antenleri birden diklemiş olan bizleri cipine davet ediyor sonra.
Gazetelerde daha o sabah yazmış, Coca-Cola’nın yeni yüzü olacak
kendisi, meğer ilk fotoğraf çekimi de o gün...
Normal koşullarda biriyle sözleşmişsiniz, saat 5 demişsiniz, o
saatte sizi başka bir yere çekiştirirse, “Yolda konuşmaya
başlayalım, orada devam ederiz” derse, içinizden söylenerek,
dışınızdan nazikçe, başka bir güne sözleşmeyi önerirsiniz. Fakat o
kadar ikna edici, “Ful konsantrasyon sende olacağım”lar, “İnan bak
orada güzel vakit ayıracağım”lar o kadar fazla ki, teslim
oluyorsunuz. Gerçekten akşam yoğunluğundan faydalandığımız trafikte
başladık konuşmaya, sonra ellerine, gıdısına makyaj yapılırken dahi
bir insanın gerçekten konsantre olup karşısındakini
dinleyebildiğine, cevap verebildiğine şahit oldum.
Bizimle söyleşisi bitti, reklam çekimi bitti, sırada daha bir
söyleşi, bir de Devler Ligi çekimi vardı. Gece yarısından sonra
Playstation muhtemelen... Acun Ilıcalı olmak kolay bir şey
değilmiş. ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’den başlayabiliriz...
Sizin yeteneğiniz nedir?
Yeteneğimi kendimin ifade etmesinin doğru olduğunu düşünmüyorum.
Yetenek başkalarının takdirini ister.
Sizin yeteneğinizi kim takdir etsin, kim sizin jüriniz
olabilir?
Herkesin bir fikri olabilir, biri benim için “Çok yetenekli, ağzı
çok iyi laf yapıyor” dese, başka biri başka bir yorum yapabilir.
Ama kimi istersin diye soruyorsan, televizyona çok konsantre bir
insanım, benim için üç anchorman’imiz de önemli televizyonculardır.
Onların değerlendirmeleri önemlidir; Uğur Dündar, Mehmet Ali
Birand, Ali Kırca...
Son işinize gelelim. ‘Yetenek Sizsiniz Türkiye’de,
‘Yeteneksizsin Türkiye’ olarak, bir tahrik de mi var?
Var var... Ali Taran’ın fikri. Ben Ali Abi’ye projeyi götürdüğümde,
hayatında televizyona çıkmış bir insan değildi. Ben bize bu kadar
katkıda bulunacağını düşünmedim açıkçası. Jüri olmasını istedim,
bir anda ekibin parçası oldu, işi sahiplendi. Bir baktım, ben Ali
Abi’yle gündüzleri falan görüşüyorum. Akşamları maça gidiyoruz. Çok
güzel dost olduğumuzu düşünüyorum. Bu isim de bana ilk
hediyesidir.
Televizyona çıkmıyor, röportaj vermiyor; böyle popüler
âlemlere çok uzak gibi görünen birine teklif götürürken
çekinmediniz mi?
Fatih hocanın, Fatih Terim’in Bodrum’daki evinde bir araya
gelmiştik ilk biz. Üç saat beraber olduk, o üç saatte de benle
ilgili bir mizah yaptı, dalga geçti açıkçası.
Nasıl dalga geçti?
Tam hatırlamıyorum da, ‘Var mısın Yok musun’la dalga geçti, ama
dalga geçerken de programı seyrettiğini hissettirerek yaptı bunu.
Çok hoşuma gitti; hiç bozulmam böyle şeylere. Zaten korkunç neşeli,
espritüel bir adam. Hatta bir gün turist kılığına girerek Fatih
hocanın evine gitmiş, sırf gırgırına, Fatih hocadan water istemiş,
su istemiş... Fatih hoca da “Adam su istiyor” falan diye
yanındakilere söylüyor. Anormal yaratıcı bir adam. Jüri benim için
çok değerli bir koltuk, orada Ali Abi’nin olmasını istedim. Fakat
teklif için telefon açtığımda, o da Fatih hocanın kendisine karşı
şaka yaptırdığını zannetmiş.
Sadece sizi sevdiği için mi bütün o imaj değişti, bu işlere
girdi; bir de yanında çok para mı verdiniz?
Yok, Ali Abi’yle hiç para konuşmadık. Zaten o televizyona parayla
çıkabilecek bir adam değil. Parayla onu hiçbir yere çıkaramazsınız.
Ben ‘Var mısın, Yok musun’da iyi bir sezon geçirdim, önemli
insanları çok iyi ağırladım. Ali Abi de benle iş yaparsa mutlu
olacağını düşündü, tahminim bu. Şimdi bizi çok güldürüyor. Allah
bizi ayırmasın, onunla uzun yıllar çalışacağımızı düşünüyorum.
Oylum Talu nasıl dahil oldu?
O kısımda da değişiklikler oldu.
Hülya Avşar’la görüşüyordunuz geldiğimizde. Yerine o mu
geliyor yoksa?
[page_end]
Hem evet, hem hayır. Ali Abi’yle kimyamız çok tuttu. Biz hep varız,
iki hafta Oylum olacak yanımızda, iki hafta Hülya Avşar. Başka
sürpriz konuklar da ağırlayabiliriz.
Özellikle ‘Var mısın Yok musun’da ve aslında bütün
kariyerinizde insanları sevindiren, ‘yarışmacının dostu Acun’ken
şimdi jüri olarak ‘kötülük’ potansiyeli barındırıyorsunuz. Bundan
çekinmediniz mi?
Yok, ben kötü bir insan olmadığım için, kötü haberi de insanlara
güzel veririm; çok yaptım bunu hayatımda. Kimseyi kıramam, yapımda
yok. Burada da gaddar bir insan olmayacağım.
Kaç kişi başvurdu?
12 bin olmuştur.
Türk insanı daha çok neye yetenekliymiş?
Türk insanı bazı konularda yeteneğinin çok önemli olduğunu
zannediyor, başta öyle bir sıkıntısı var. Mesela kelimeleri tersten
okumanın iyi bir yetenek olduğunu düşünüyor. Böyle bir yetenek
çıkmış, ben de yeni gördüm. Ama dersimi iyi çalıştım,
İngiltere’deki programı izledim, kalite olarak hiç farkımız yok.
Olağanüstü seslerimiz var, jimnastikçilerimiz var, dans edenlerimiz
var. Bu kadar iyisini beklemiyorduk, şaşkınız.
En acayip nasıl bir yetenek var?
Ya bir adam geldi, beş haneli sayıları çarpıyor birbiriyle,
inanılacak gibi değil. “Ne iş yapıyorsun?” dedik, “Çiftçiyim” dedi.
İlkokul mezunu...
Yetenek dediğiniz nasıl bir birimle ölçülür? Mesela bu
adam, bir dansçıyla nasıl yarıştırılır?
Yüzde yüz katılıyorum dediğine, bir yerden sonra halkın takdiri
olacak zaten. Biz ‘yetenek’ olarak adını koyuyoruz.
Orijinalinde yaşanan Susan Boyle hadisesi gibi
manipülasyonlar olacak mı?
Onun o kadar sistemli bir şey olduğu ortaya çıktı mı, emin değilim.
Ama benim bu işteki başarımın temelinde yaptığım her şeyin gerçek
olması var.
İşsizlik oranının yükseldiği krizli dönemlerde yetenek
yarışmalarına ilginin arttığı söylenir...
‘Var mısın Yok musun’ için daha doğru bir değerlendirme olabilir,
ama burada ciddi bir yeteneğiniz yoksa hiçbir şansınız yok. Başvuru
sayısını artırabilir tabii.
SMS’ler yoluyla halkın herhangi bir karara ortak olması hiç
yeni bir durum değil ama sektörü bilen bir insan olarak size
sorabiliriz. Deniyor ki, vatandaşlarının verdiği verginin, oyun
nereye gittiğinden emin olmadığı, kendini kifayetsiz hissettiği
ülkelerde bu SMS işi daha çok tutar. Çünkü insan bir karar
mekanizmasının parçası gibi hissediyor kendini...
Doğrudur. Sevdiğim ve tercih ettiğim bir yöntem açıkçası. Halk
oylaması bir de ne biliyor musun, bazen bir hikâyen vardır, onunla
birlikte yeteneğini sergiliyorsundur. İkimiz de gol atarız mesela;
benim attığım Brezilya’ya karşıdır, seninki başka bir takıma...
İkisi de goldür, ama benim golüm daha değerlidir.
Bu hikâye kısmı biraz da tek yüklenilen şey olmadı mı? ‘Var
mısın Yok musun’a hikâyesiz insan giremiyordu...
Hikâyeli insan çoktu, onlar akılda kaldı. Benim için televizyonda
olan insanın da bir esprisi olması lazım, yoldan geçen yarışmacı
olamaz.
Daha önce inandırıcı bir kimlik olarak kalabilmenizi,
hiçbir dizide, orada burada oynamamanıza bağlamışsınız. Şimdi
Coca-Cola’nın yeni yüzüsünüz, daha önce de oynadığınız reklamlar
vardı. Markalarla hatırlanmak kurmaya çalıştığınız bu kimliği
bozmaz mı?
Hayır, çünkü benim en iyi becerdiğim şey, belli mesajları halka
ulaştırmak. Reklamlarda da haberi veren kişiyim, yaptığım şey
iletişim, bana bir rol de yaptırmıyorlar. Normal Acun olarak
çıkıyorum. Dikkat edersen, beni reklamlarda postacı mostacı olarak
göremezsin.
Kendinizi iyi oynuyor olabilir misiniz? Fotoğraf
çekimlerinde de şahit olduk...
Bunlar benim günlük hayatta da kullandığım mimiklerim. İnsanlarla
anlaşırken vücut dilimi çok kullanırım. Muhabir kariyerimde de
vardır, Allah’a bin şükür, biraz argo olacak ama, bağlayamayacağım
insan yoktur. Genelde sonuca giderim.
Herkesin sevdiği figürlerde biraz gıcıklık, sıkıcılık yok
mudur?
Ben tam tersini düşünüyorum, insanı sevgiden daha fazla mutlu eden
bir şey yok. En şükrettiğim olaylardan biri insanların bana
sevgisidir. Bunun nankörlüğünü yapamam açıkçası...
Sizinki ideal başarı hikâyesi mi?
Gerçek bir başarı hikâyesi... 100 dolar maaşla Show TV’ye girmişim,
şu anda bu noktadayım, bu kadar basit. Bence sağlıklı bir büyüme
hikâyesi...
Bir üniversitede öğrenciler arasında yapılan ankette ‘Kimin
yerinde olmak istersiniz?’ sorusuna büyük çoğunluk ‘Acun Ilıcalı’
demişti. O zaman ‘Acun Firarda’ dönemiydi. Bugün aynı anket yapılsa
yine aynı sonuç çıkar mı, yoksa gençliği cezbeden sadece daimi
firar kısmı mıydı?
Vallahi, söylemeyebilirler. Ama gençliğin benim başarı hikâyemi
satın aldığını da düşünüyorum. Bunu kabul etmiş durumdalar
yani.
Aynı dönem popülerliğinizi sağlayan işler de hep
hafifsendi, İngilizce’nizle dalga geçildi, bayağı hor da
görüldünüz. Bu size hırs katmış olabilir mi? Şimdi içinizden
‘Nooldu, sustunuz...’ gibi bir meydan okuma geçiyor
mu?
Bir kere kendime bir hedef belirleyip ulaşmış değilim. Daha basit
bir prodüksiyon olduğu için ‘Acun Firarda’ insanlara öyle
geliyordu, ‘A, biz de yaparız’ diye düşündüler. Reyting
matematiğini çözemediler ama sonra. Kimse yapamadı.
Siz reytingin formülünü biliyor musunuz?
Bilirim. İki kere iki dört gibi bir şey değildir ama metodunu
bildiğimi düşünüyorum. Bu konuda iddialı isimlerden biriyim.
Şimdiye kadar Allah korusun içinde olduğum hiçbir iş batmadı.
İş büyüyünce çuvallama korkusu da büyüyor mu? Ne olur
‘Yetenek Sizsiniz’ tutmasa, yıkılır mısınız?
Ne olacak, akşama bir maç yaparız, üstüne Playstation oynarız,
geçer. Ben zaten mutluluğu buna endekslemiş bir insan değilim. Ben
iyi bir iş yapacağım, gereken övgüyü alacağım, isterse
seyredilmesin. Yarın bir iş batarsa da iyi bir iş olarak batar,
arkasında dururum.
Daha önce teklifler gelmişti, biraz daha zaman geçince
siyasete girecek misiniz?
Düşünmüyorum açıkçası. O kulvardaki insanları takdir ediyorum.
Benim amcam, Mustafa Ilıcalı, geçen dönem AK Parti’den Erzurum
milletvekiliydi. Onunla birkaç gün geçirdim, zor... Siyasetin
getireceği artılar, beni mutlu edecek artılar değil. Kendimi o
kadar güçlü de bulmuyorum. Doktorları da takdir ederim mesela ben.
Herkes heveslendiği işi yapsın, ama yine de iktidardaki parti
hangisi olursa, benden bir şey istenirse, koşa koşa yardım da
ederim.
Muhalefet partisi olmuyor mu? İlla iktidar mı olması
lazım?
Faaliyete geçebilmesi açısından dedim. Muhalefet muhalefetini
yapıyor zaten. Halkın yararlanacağı bir şey olsun isterim. İktidara
karşı muhalefet için enerji harcayacak durumum yok.
Üzerinizde fazla, hatta bazen gerçek gibi gelmeyen bir
pozitif hal var. Bu yaşanan negatif hadiselerin deriyi
kalınlaştırmasından mı?
Ben küçükken de Polyanna’ydım. Okuldaki başarısızlıklarım da aşırı
pozitiflikten geldi. Hayatımdaki negatiflikler, çok daha pozitif
olacakken beni geri çekmiş olabilir. Derimi kalınlaştırdı demeyeyim
ama ben 23 yaşında hayat okulundan mezun olmuştum zaten. Bir
insanın bütün hayatı boyunca başına gelebilecek ekstrem olayları 23
yaşında bitirmiştim. Annemle babamın rahmetli olması, kendi kızımın
aynı kaza yüzünden hastanelerde gezmesi, kendi motosiklet kazam, 19
yaşında evlenmem, 23 yaşında boşanmam... Zaten bir hayatta
yaşanacak ne kaldı ki başka!
Siz ‘Var mısın Yok musun’a katılmak isteseniz bu hayat
hikâyesiyle anında bağlardınız Acun’u...
Tabii canım, ama şöyle zorlanabilirdim. Fazla rahat bir insan
olduğumdan, bunları bir trajedi gibi yaşamadığımdan, o hayatı ön
plana çıkaracak bir yarışmacı gibi olmazdım.
Çok zengin misiniz?
[page_end]
Çok değil ama durumum iyi Allah’a şükür. Ama zengin olmamın sebebi
parayı kovalamamam. Televizyonda başarılı olmayı istedim, orada
başarılı olunca da zengin oluyorsun, oyunun kuralı bu. Atletizmle
ilgilensem ya da bilardoyla, şampiyon olsam bu kadar zengin
olmazdım tabii. İlgilendiğim sektörün para kazanılan sektör olması
bir şans. Ben televizyonda şampiyon oldum, televizyonda
şampiyonluğun getirisi çok fazla. Paraya yönelik alsaydım
kararlarımı, bugün Acun diye biri yoktu. Şansal Abi’nin (Büyüka)
yanından ayrılmazdım ki, 8 bin dolar maaş alıyordum. Dakka bir, onu
silerek başladım.
Hamdi Bey bu yarışmada da vazife başında mı?
Yok, Hamdi Bey yok bu sefer...
Şu anki halinizden memnun musunuz?
Şu an değilim, ama iyimserim. Çünkü bir günde 35-36 saate ihtiyacım
var, sen de görüyorsun ve anlayışla karşıladığın için de çok
teşekkür ediyorum.
Buna mecbur musunuz? İnsanın bir istiap haddi var,
kendinizi niye zorluyorsunuz?
Hah, ben de tam oralardayım zaten. Aslında büyümemeye çalışıyorum,
ama şartlar beni oraya doğru sürmeye başladı. Kesinlikle senle aynı
fikirdeyim, yapacağım da bunu.
Acun Medya diye bir şirketiniz var ve aslında içinde siz
varsanız o iş tutuyor. Bir şirket için bu zaaf değil
midir?
Acun Medya’nın büyüme hedefi olmadığı için zaaf değil. Acun Medya
butik ve mutlu bir şirket olmak istiyor. Ben hiçbir zaman 10 kanala
10 iş yapma derdinde olmadım. İstesem sekiz kanala, sekiz projeyi
yarım saatte satarım. Her zaman kaliteli bir duruşumuzun olmasını
istiyorum, bu da az prodüksiyonla olur.
Yazılı basın düşündünüz mü hiç? ‘Seda’ dergisi gibi, bir
‘Acun’ dergisi mesela?
Yok, yok... Zaten kendi ismim üzerinden ticaret yapma olayına da
sıcak bakmıyorum. Aşırı mutluyum, ama aşırı bir yoğunluğumuz da var
işte...