Acıma evlât, acınacak hale düşersin...
Balbay, Özkan ve Yalçın, 28 Şubat sürecinde (AKŞAM'da yazdığım dönem) bana yapmadıkları hakareti bırakmamıştılar...
ADNAN BERK
OKAN
Haftasonum, Perihan Mağden'in geçen
Cuma günü TARAF'ta yayımlanan
makalesiyle 'nın Pazar günü
SABAH'ta yayımlanan yazıları arasında gidip
gelmekle geçti...
Neden mi?..
Çünkü...
Mağden aklı temsil ediyordu TARAF'ta yayımlanan
yazısında...
Rasim ise "merhamet"i...
Bugüne kadar işitmediğim ve iştsem de inanamayacağım şeyler
yazıyordu Mağden...
Ergenekon'un medya ayağı olarak bilinen ve
savcılık iddianamesindeki adıyla "odatv suç
örgütü"nün örgüt şemasını isim isim deşifre
ediyordu...
Okudukça, isimleri gördükçe tüylerim ürperdi...
Yazı bittikten sonra kendimle hesaplaştım...
Öyle ya...
Otuz yıl kadar önce cezaevine girdiğim ilk gün
henüz otuzlu yaşlarımın başındaydım…
Ne kendim inanıyordum suçlu olduğuma...
Ne de Deniz Gezmiş'i de savunmuş olan
avukatım Mükerrem
Erdoğan…
Savcının dava açma talebinin bile gayri kanuni olduğunu söylüyordu
avukatım...
Ve biliyor musunuz?..
Korkuyordum da...
Evet evet...
Hem de çok korkuyordum...
Çocuklarım henüz küçücüktüler...
Eğitimleri için kurduğum o muhteşem hayallerimi asla yerine
getiremeyeceğim için korkuyordum...
Çünkü...
Ömrümün kalan günleri o nem kokulu dört duvar arasında geçecekmiş
gibi gelmişti bana…
Sanki bir daha güneş yüzü göremeyecektim...
İlerleyen birkaç hafta sonra o rutubetli duvarların arkasının
bile istedikten sonra güzel olabileceğini anladım...
Çünkü hem kendime inanıyor ve güveniyordum...
Hem de adalete...
Seksen gün kadar sonra tahliye olduğumda beni
cezaevine kasten, ders alayım ve hatta sağlığıma daha çok değer
vereyim diye düşürdüğüne inandığım Allah'a
şükrettim...
85 kilo girdiğim mapus damından çıktığımda 74
kiloydum...
Alkolden şişen göz kapaklarım inmiş, domuz derisi gibi gerilen
yüzüm eski güzel günlerine dönmüştü...
Ve...
Hayata bakış açımı değiştirdi o seksen
gün.
Bu arada unutmadan...
Balbay, Özkan ve Yalçın,
28 Şubat sürecinde (AKŞAM'da yazdığım dönem) bana
yapmadıkları hakareti bırakmamıştılar...
O nedenle olsa gerek, gözaltına alındıklarında açıkça yazmasam
söylemesem de, benim duygularım onları çoktan mahkum
etmişti...
Daha doğrusu; Balbay'ın, daha
sonra Tuncay Özkan'ın ve çok sonra
Yalçın'ın tutuklanmasını "Hukuki
gerekçe"den ziyade; geçmişte filizlenmiş intikam
hislerimle değerlendiriyordum...
Gelin görün ki yaşadığım cezaevi günlerini...
Çocuklarımın ziyarete geldiğinde bana "bir yabancıymışım
gibi" bakan gözlerini...
Ve...
Onlara duyduğum özlemi hatırladıkça...
Bu insani duygularıma bir de "masumiyet karinesi"
eklenince, tutukluluklarının kaldırılması için çok yazı
yazdım...
Yani...
Yargılanacak olmalarına değildi muhalefetim...
Tutuklu yargılanacak olmalarınaydı...
Aksi ispatlanıncaya kadar “masum” sayılacaklardı...
Zira...
Faşizm’de, “bir suçlu kaçacağına, bin masum acı çeksin” ilkesizliği geçerliydi ama demokratik hukuk devletlerinde bunun tam tersi işliyordu:
“Bir masumu hapsetmektense bin suçluyu salıvermek daha iyidir”…
Ancak...
İtiraf etmeliyim ki, Perihan Mağden'i okuduktan sonra vicdanım ve aklım da duygularıma destek vermeye başladı...
Merhametime gem vurup, aklımı dinlemem gerektiğine inandım...
Daha önceleri "Ya masumsalar?" şüphesinin yerini bu defa, "Ya Mağden'in yazdıkları doğruysa" kuşkusu aldı...
Öyle ya...
Merhametliyseniz zalime bile acıyabilirsiniz...
Onun içindir ki merhametle adalet yan yana gelmemeli ya...
Onun için hakim ve savcılar acıma duygularıyla değil, adalet duygularıyla karar vermek zorundadırlar ya...
Vicdan "hak verme" duygusu değil mi zaten?..
Merhamet ise acımak...
O halde ben Perihan Mağden'den taraf olmalıydım...
Yani akıldan...
Yani vicdandan...
Merhamet değil, adalet duygularım ağır basmalıydı...
Şimdiiii...
Beri bak Rasim Ozan...
Çok gençsin...
Ben ve benim yaşımdakiler zalime de acıyabiliriz - ki artık acımamaya karar verdim-...
Çünkü...
İnsanoğlunun kin ve nefret duyguları etleri gibidir...
Yaşlandıkça onlar da yumuşar...
Ama sen daha çok gençsin evlât...
Acıma, acınacak hale düşersin...
adnanberkokan@gmail.com