Acaba yarınlarımız böyle mi olacak?Eğer biz üzerimize düşeni yapmazsak...

Salgın filmini izlediğini ve filmde anlatılanın bugün yaşadıklarımızla noktasına virgülüne kadar aynı olduğunu belirten Türkiye yazarı Süleyman Özışık, "İzlerken, "Acaba yarınımız söyle mi olacak?" düşüncesiyle dehşete kapılıyorsunuz." diye yazdı.

Türkiye'de her şeyin bir kişi ile başladığını bunun kar topu gibi büyüyerek 47 kişiye ulaştığını belirten Özışık, üzerimize düşeni yapmazsak işin sokağa çıkma yasağına kadar gideceğini belirtti. Dünyanın pek çok ülkesinin virüsle mücadelede ipin ucunu kaçırdığını ifade eden Süleyman Özışık,henüz kontrolü elinden kaçırmayan birkaç ülke olduğunu ve onlardan birinin de Türkiye olduğunu söyledi. Bir kez daha dünyaya örnek olabileceğimizi ifade eden .  Türkiye yazarı, "Üstelik işimiz 15 Temmuz’dan çok daha kolay. Sadece kurallara uyacağız. Eğer belirtilen kurallara uymaz isek ipin ucu kaçacak. Üzülerek söylemeliyim ki yaşanacak acıdan herkes payına düşeni alacak..." dedi.

Acaba yarınlarımız böyle mi olacak?

Koronavirüs nedeniyle eve kapanmak zorunda kalınca yapabileceğiniz şeyler sınırlı oluyor. Ya kitap okuyorsunuz ya da haberleri takip edip biraz da film izliyorsunuz. 
Ben bu işi sıraya koydum.
Biraz kitap okuma, biraz haberleri takip etme ve en eğlencelisi biraz da film izleme...
Film deyince aklıma geldi.
2011 yılında çekilmiş "Salgın" isimli filmi vizyona girdiği tarihlerde izlemiştim.
Dün tekrar izledim. 
İmkân bulursanız muhakkak izleyin derim. Bugün yaşadıklarımızı noktasına virgülüne kadar aynen anlatıyor. 
Virüsün yayıldığı yer yine Çin ve belirtileri bugün yaşananlarla bire bir aynı...
Filmi izlediğinizde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın haftalardır söylediği "İnsanlarla temastan kaçının, sosyal hayattan uzak durun" daha bir önem kazanıyor.
Bir kadının garsona uzattığı kredi kartı ile başlayan temas önce mekâna ardından toplu taşıma araçlarına, ardından ailelere, şehirlere ve sonra ülkelere yayılıyor. 
Sonuç?
Dünyayı kırıp geçiren bir ölüm dalgası, hayalet şehirler, çöp dağları, yağmalamalar ve en sonunda önü alınamayan cinayetler. İzlerken, "Acaba yarınımız söyle mi olacak?" düşüncesiyle dehşete kapılıyorsunuz. 
Bir önceki yazıda da dile getirdiğim gibi, artık dünyanın öteki ucundaki herhangi bir kişinin yaptıkları ve yedikleri dünyayı ilgilendiriyor. Her şey bir kişiyle başlıyor ve milyonları etkisi altına alıyor.
Türkiye'deki duruma bakarsanız...
Her şey bir kişiyle başladı. O bir kişi virüsü çevresindeki 4 kişiye bulaştırdı. Kar topu gibi büyüdü ve bir anda 18 kişiye, ardından da 47 kişiye ulaştı rakamlar. Uzmanlar virüsün minimum 5 bin kişiye bulaşabileceğini söylüyor. 
Devletimiz bizi uzun süre bu virüsün etkilerinden korumayı başardı. Uzun süre, "Mümkün mertebe sokağa çıkmayın, sosyal hayattan uzak durun" çağrıları yapıldı. 
Ancak bu çağrıya kulak asmayanların sayısı artınca "Madem siz sosyal hayattan uzak durmuyorsunuz. O zaman biz sosyal hayatı sizden uzak tutarız" kararı alındı ve bazı mekânların kapatılması kararı alındı. 
Dün itibari ile başta İstanbul olmak üzere pek çok şehir neredeyse hayalet şehirlere döndü. 
Devletin aldığı kararlar şimdilik yeterli ve yerinde...
Ama eğer biz üzerimize düşeni yapmaz isek bunun devamı gelecek. İş sokağa çıkma yasağına kadar gidecek. 
Dikkat buyurun!
İtalya’da bir günde 350 kişi ölüyor. Bu kişiler bir patlamada, bir kazada ya da bir depremde ölmüş olsaydı dünya ayağa kalkardı. Ama gördüğünüz gibi kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Dünyanın pek çok ülkesi virüsle mücadelede ipin ucunu kaçırdı. Yapabildikleri tek şey ölümleri izlemek. Henüz kontrolü elinden kaçırmayan birkaç ülke var ve onlardan biri de Türkiye...
15 Temmuz'da sokağa çıkarak dünyanın gıpta ile izlediği bir ülke olmuştuk. Şimdi evde kalarak, sosyal hayattan uzak durarak bir kez daha dünyaya örnek olabiliriz. 
Üstelik işimiz 15 Temmuz’dan çok daha kolay. Sadece kurallara uyacağız.
Eğer belirtilen kurallara uymaz isek ipin ucu kaçacak. Üzülerek söylemeliyim ki yaşanacak acıdan herkes payına düşeni alacak...