ABD'de Erdal Şafak'ın başına neler geldi?
Sabah genel yayın yönetmeni Erdal Şafak, bugün köşesinin iki gün neden boş kaldığını yazdı. İşte Şafak'ı deliye çeviren internet macerası...
"Hafiften paniklemeye başladım. Otel yönetimine başvurup
yardım istedim. Dilim döndüğünce anlattım. Bir İspanik görevli
gönderdiler. Televizyonu açtı, "İşte çalışıyor ya" diye söylendi.
"Derdim televizyon değil internet" dedim. "Ben internetten anlamam,
televizyon görevlisiyim" demesin mi...
Dahili numaralardan birilerini aradı, bir süre sonra bir kadın
geldi. Anlatmaya çalıştım. Ne dese beğenirsiniz; "Ben internetten
anlamam, sadece derdinizi dinlemeye geldim."
Sinirlenmemeye çalışarak, "Bayan" dedim, "Tek ricam internetten
anlayan birinin gelip bağlantıyı sağlaması. Ne olursunuz bana
yardım edin."
Birilerini aradı, telefonu uzattı. Hattın öbür ucundaki adam,
"Derdiniz ne" demez mi. Bağırmamak için önce yutkundum, sonra tane
tane anlattım. Başladı ahiret sorularına: "Lap-top ne marka?
Sisteminiz ne?"
Söyledim ama sorular bitmiyor: "Sisteminiz kaç model?"
Buyurun...
Kadın görevli de muhabbeti can kulağıyla dinliyor. "Tanrı veya İsa
aşkına" dedim sesimi kontrol altında tutmaya çalışarak, "Ne olur
bir anlayan yollayın."
15-20 dakika kadar beklememi söylediler. Bekledim. Gelen-giden yok.
Sordum sabırla: "Ne zaman gelir o arkadaş?"
Cevap insanı çıldırtmaya yeterdi: "Mesaisi doldu. Sabaha kadar
beklemelisiniz."
Gel de saçını başını yolma. "Peki" dedim, gece bir görevli yok mu?"
Buyurun yanıtı: "Bazen var, bazen yok."
"Peki şansıma bu gece olabilir mi?"
"Beklerseniz hep birlikte görürüz."
Bekledim. Türkiye saati ile 02.17 olmuştu. New York zamanını merak
edenler, 7 saat düşsün. Yazının telaşı paniğe dönüştü.
"Sakin olun" dediler resepsiyondakiler, "Gidin akşam yemeğinizi
yiyin. Biz de o arada bir şeyler ayarlamaya çalışırız."
Restorana geçtim, yemeğimi yedim, vakit geçsin diye yemeğe her
çatalı ağır çekim film misali 5-6 dakikada bir batırdım. (Not: Pek
de kötü pişmiş makarnaya!)
En az bir saat daha geçti. Çekine çekine yanaştım. "Sorry"
demesinler mi... Şanssızmışım, bu akşam internet nöbetçisi
yokmuş.
Lobide deliler gibi bağırmamak için kendimi zor tuttum. Anladılar.
Bir de müdür odasındaki interneti denememi istediler. Denedim.
Mafiş. Pes ettim."
Erdal Şafak'ın köşesinin tamamını okuyabilirsiniz.