'ABD ile gazetecileri değiştirelim mi?'
Bizde ise Suriye ile ilgili Ankara'da bir savaş kabinesinin ses kaydını sızdıranlar gazetelere değil sosyal medyaya koyuyorlar. Çünkü gazetecinin gazeteciliğini yapacağından emin değiller
Habertürk yazarı Yavuz Semerci, bugün köşesinde ABD ve Türkiye'de "kamu yararı içeren gizli belgelerin yayınlanması konusunda" medya ve hükümetlerin tavırlarının ne kadar farklı olduğunu ortaya koydu.
Semerci, ABD'nin hem kendi vatandaşlarını dinlediğini hem de diğer ülkeleri dinlediğinin kamu yararı olduğu için gazetelerde yayınlandığını anımsattı ve "bizde ise Suriye ile ilgili Ankara'da bir savaş kabinesinin ses kaydını sızdıranlar gazetelere değil sosyal medyaya koyuyorlar. Çünkü gazetecinin gazeteciliğini yapacağından emin değiller" diye yazdı.
İşte Semerci'nin yazısından çarpıcı bir bölüm:
Gazetecileri değiştirelim mi?
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı'nın (NSA) sistem analisti genç
delikanlı (Edward Snowden), ABD'nin hem kendi vatandaşlarını hem de
dinlemediği ülke kalmadığını ortaya çıkardı.
Elindeki bilgi ve belgelerle kaçtı. Yakalansa vatan
hainliğiyle yargılanacak. Ve muhtemelen en ağır cezayı alacak...
Rusya'ya sığındı...
Gazeteler (Guardian ve Washington Post) ise (tahminen analistten
aldılar) bilgi ve belgelere dayanarak ve hükümetin tüm baskısına
rağmen haber yaptı. ABD vatandaşları, devletin ne halt çevirdiğini
öğrendi.
Sonra Pulitzer ödül komitesi, "kamu hizmeti" dalında,
"güvenlik ve özel hayat ilişkisi"ni tartışmaya açtıkları için
gazeteleri ödüllendirdi.
Bu arada Obama, ülke ülke gezmeye başladı. Devlet başkanlarından
"onları dinledikleri" için özür diledi.
*
Dönelim Türkiye'ye...
Savaş halinde olduğumuz (Başbakan Erdoğan aynen böyle
söyledi) Suriye ile ilgili Ankara'da bir savaş kabinesi toplanıyor.
Beceriksiz güvenlik birimleri görüşmenin dinlenmesini
engelleyemiyor.
Konuşmalar kamuoyuna sızdırılıyor. Sızdıranlar, konuşmayı ABD'de
olduğu gibi gazeteciye vermiyor. Tam tersi sosyal medyada ses
bandını koyup geçiyor. Çünkü gazetecinin gazeteciliğini
yapacağından emin değil.
Görüşmeden anlıyoruz ki, gerekirse Türk ajanlar Suriye'ye
geçecek, Türkiye topraklarında boş araziye füze sallayacak, o
yetmez ise Türk toprağı sayılan ve 25 askerimizin olduğu Süleyman
Şah Türbesi'ne saldırılacak ve Türkiye, Suriye topraklarına
dalacak, radikal unsurları tepeleyecek...
Televizyonlara bakın, gazeteleri inceleyin. Müzmin muhalifler
dışında ve ana akımdan birkaç ses dışında konuyu konuşan yok.
Konuşan ve tartışanlar suç işlemiş sayılıyor. Paralel dünyanın
adamı yapılıyor. Hatta hiç kimse konuşamasın diye yasaya ek madde
konuluyor.
Gazeteciler de dahil dağdaki çoban bile "vatan haini" avına
çıkıyor. Gazetecilerin (her gün dinlemekten yorulduklarımız
elbette) birinci önceliğinin devletin güvenliği olduğu
anlaşılıyor.
Dünyanın en güçlü ülkesinde ise devletin sırrını kamuya yansıtan
gazetelere ve gazetecilere basın ödülü veriliyor, Türkiye'de ise
haber yapanlara "alçak, devlet düşmanı" muamelesi
çekiliyor...
Obama, "Şu gazetecileri değiştirelim mi?" diye bir
teklifte bulunsa hakkıdır yani.
*
Demem o ki, ABD'nin demokrasiyi keşfetmesi için daha çok
çalışması gerekiyor! ABD'yi yönetenler, Türkiye'deki gibi bir
medyaya sahip olamadıkları için üzgün olduklarına
eminim.
Şöyle ağız tadıyla, huzurla, korkusuzca bırakın yolsuzluğu, devlet
parasıyla eşlerini tatile çıkarma imkânları bile yok. "Bir
vatan haini, bir paralelci, bir komünist, bir dinsiz gazeteciye
rastlarsak" diye ürkek yaşıyorlar...
Her şeyi gizli gizli yapmak ne kadar yorucudur kim bilir...
Hele yargıyı hallaç pamuğu gibi dağlamayacaklarını bilmek ne büyük
işkencedir.