Abbas Güçlü'den işsizlik isyanı: Üniversiteler oyalama merkezi mi?
Eğitime dair yazıları ile bilinen Milliyet yazarı Abbas Güçlü, üniversite mezunlarının işsizlik oranlarına isyan etti ve "Üniversiteler oyalama merkezi mi?" diye sordu.
Türkiye'de üniversite mezunu işsiz sayısı bir haylü yüksek. Bunun birçok nedeni var ama oranın bu kadar yüksek olması eğitime dari birçok sorgulamayı da beraberinde getiriyor.
Eğitim yazıları ile bilinen Abbas Güçlü de bu durumu dikkate alarak "Üniversiteler oyalama merkezi mi?" diye soruyor. Güçlü, artık eğitim ile ilgili ciddi sorgulamaların olması gerektiğinin altını çiziyor.
İşte Abbas Güçlü'nün bugünkü yazısı:
8.5 milyon üniversite öğrenci- sinden söz ediliyor. 1.5 milyondan fazla da üniversiteye hazırlanan öğrenci var. Yani nereden baksanız, ilk ve ortaöğretimdeki diğer öğrenciler bir yana, üniversiteye hazırlanan ya da giden 10 milyon gencimiz var!
Pek çoğu kâğıt üzerinde öğrenci!
Benim asıl merak ettiğim, işsizlik istatistikleri hazırlanırken, bu kişilerin hangi kategoride ele alındıkları?
Öğrenci olarak mı gözüküyorlar yoksa işsiz olarak mı?..
Üniversite mezunu işsizler sıralamasında dünya birincisiyiz.
Genç işsiz oranlarına bakıldığında da Avrupa şampiyonuyuz!..
Buna bir de kâğıt üzerinde öğrenci görünen öğrencileri eklesek, kim bilir ortaya nasıl bir tablo çıkacaktır?..
Yetişkinlere yönelik açık ve uzaktan eğitime dünden bugüne bu kadar ilgi göstermemizin en önemli nedeni, işsizlik rakamlarını eritmek için kullanılıyor olmasıdır!
Zam üstüne zam yapılırken, enflasyon nasıl düşer tartışmaları süredursun, rakamlar ortada!
Suriyeli ve diğer göçmenlere yönelik doğumlar hariç, yılda 1 milyon 200 bine yakın bebek doğuyor.
İşe alımlar yani iş bulanların sayısı da ortada. Taş çatlasa 500 bin kişi!..
Peki ya geride kalanlar?..
İnsan gücü planlaması
İnsan gücü planlaması, ilgi ve yeteneğe göre eğitim, istihdam, meslek yelpazesinin genişletilmesi, yaratıcılık, girişimcilik ve ille de katma değeri yüksek üretime yönelik eğitim demekten dilimizde tüy bitti.
Ama nedense on yıllar boyunca okulları oyalama merkezi olarak kullanmanın ötesine geçemedik. Dershane imparatorlukları böyle doğdu. Diploma enflasyonu böyle başladı.
Neredeyse son 70 yıldır mesleki teknik eğitim görenlerin oranını yüzde 65’e çıkartacağız, akademik eğitim alanları da yüzde 30’lara indireceğiz desek de, tam tersi, tablo hiç değişmedi.
Birileri mi bizi kandırıyor yoksa biz mi kendimizi kandırıyoruz belli değil.
Bize, siz bol bol doğurun, bol bol tüketin misyonu biçtiler, biz de layıkıyla yerine getiriyoruz.
Üretimi unuttuk, hemen her alanda tüketimde zirve yaptık.
Eskiler hazıra dağ dayanmaz derdi, biz hâlâ dayanıyoruz ki ölçüsüz bir şekilde tüketmeye, çocuklarımızı yanlış yönlendirmeye devam ediyoruz!
8.5 milyon üniversiteli mezun olduğunda hangi işte çalışacak? Üniversite kapısı önündeki 2.5 milyon aday hangi üniversitenin hangi bölümünde okuyacak? Bu yıl liselere giriş sınavına katılacak 2 milyona yakın ortaokul mezunundan kaçı meslek lisesine yönelecek?..
Eğitimin sahibi yok!
Eğitim her şey demek değil ama çok şey. Eğer bir ülkede her şey ters gidiyorsa, bilin ki bunun en önemli sorumlularından biri de eğitim sistemidir!
Eğitim, sadece, ders, test, sınav, ödev, diploma değil, hayatın ta kendisidir!
Kentsel yozlaşmadan trafiğe, saygı ve liyakat erozyonundan hukuksuzluğa, doğayı talandan kadına şiddete, hayvanlara bakış açısından komşuya duyulan öfkeye, her şey eğitimde geldiğimiz noktanın bir göstergesidir!
Eğitimin sahibi yoksa, eğitimde düzen yoksa, hiçbir şey doğru gitmiyor demektir.
Bu, dünyanın her yerinde böyledir.
Eğitim ile kalkınmışlık arasındaki korelasyon çarpıcı bir şekilde bunu ortaya koyuyor.
Eğitimde, bilimde önde olanlar, dünyanın her yerinde, her konuda öndeler.
Özetin özeti: Eğitimde gerçekleri görme, konuşma ve yanlışa yanlış deme zamanı geldi de geçiyor. Bunu başaramazsak, bugünleri de arar hale geliriz!..