70 yıl önce bugün Tan Matbaasına saldırmışlardı
4 Aralık 1945'te döneminde CHP'nin kışkırtması ile Tan Gazetesine saldıran üniversite öğrencileri matbaayı yıkmış, sonunda gazeteyi çıkaran Serteller yargılanmıştı.
Orada bekleyen polisler olup bitene seyirci kaldılar. Görevlerini yapmaya kalkmadılar. Göstericiler, baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler.
Makinaları balyozlarla kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler.
Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle “Serteller nerede?” naralarıyla bizleri aramaya koyuldular. Amaçları, bizi çırılçıplak soyup üzerimize kırmızı boya dökmek ve sonra önlerine katıp sokaklarda “İşte kızıllar” diye sergilemekti.
Bütün bunlar polisin gözü önünde oluyordu.
Göstericiler bizi bulamayınca vahşi naralarla yollara düştüler. Beyoğlu yakasına geçtiler, orada Sabahattin Ali ile Cami Baykurt’un çıkardığı La Turquie gazetesinin matbaasına gittiler. Orasını da kırıp döktükten sonra vapurla Kadıköy’e geçip bizi evimizde basmaya teşebbüs ettiler...
Hükümet olaydan önce olduğu gibi, olaydan sonra da bu cinayeti işleyenlere karşı hiç bir harekette bulunmadı. Güpegündüz bir matbaayı yıkan bu faşist gençlerden hiç kimse tutuklanıp mahkemeye verilmedi.
Bu işin Cumhurbaşkanı İnönü’nün bilgisi içinde Saraçoğlu’nun verdiği emir üzerine polis tarafından tertiplenip yürütüldüğüne hiç şüphe yoktu. Gösteri yapan ve matbaaya saldıran gençler arasında bir çok sivil polis vardı. Saldırıyı asıl bunlar yönlendiriyordu..."
“... Kanun adına, hükümet adına, memleket adına yüz kızartıcı bir rezalet sayılabilecek olan bu 4 Aralık olayından ötürü sonunda kim tutuklandı, bilir misiniz? Biz. Yani, ben Zekeriya Sertel, eşim Sabiha Sertel ve Cami Baykurt.
Bu olayın sorumlusu ve suçlusu olarak biz hapse atıldık ve biz mahkemeye verildik. Yargıçlar bizim haklı olduğumuzu biliyor ve anlıyorlardı. Fakat Ankara’nın emrine uyarak bizi mahkûm ettiler. Bereket versin Yargıtay bu kararı bozdu ve üç ay hapisten sonra tekrar özgürlüğümüze kavuştuk."
Kavuştuk mu? Hayır. Artık Tan gazetesini yeniden çıkarmak olanağı kalmamıştı.
Kırk yıllık çalışma hayatımın meyvesi enkaz altında yatıyordu. Evimiz polisle çevrilmişti. Arkamıza polis takılmıştı. Mahkemeden ve hapisten kurtulmuştuk ama bu kez daha geniş bir hapishaneye düşmüştük.”
Gazeteci ve yazar Zekeriya Sertel Hatırladıklarım isimli kitabında bundan tam 70 yıl önce yaşadıklarını böyle anlatıyordu.
Neydi peki 70 yıl önce olan biten o hadisenin aslı?
TAN GAZETESİNİN HİKAYESİ
Tan Gazetesi’nin ilk sayısı 23 Nisan 1935’te yayımlandı. Tanımıtımı Milliyet’in yeni bir atılım yaparak “Tan’a dönüşümü” biçiminde yapılmıştı. Bina ve matbaa aynıydı. Sahibi eskiden olduğu gibi Mehmet Soydan’dı. Sermayesi İş Bankası’ydı.
Gazete “en mükemmel baskıyı, en doğru haberi, en güzel yazıyı, en canlı resmi” getirme vaadiyle piyasaya çıkmıştı.
Başyazarı Ali Naci Karacan’dı. Birinci sayfada zaman zaman Mahmut Esat Bozkurt’un yazıları çıkıyordu. İkinci sayfada Orhan Selim imzasıyla Nazım Hikmet ve Peyami Safa vardı. Ahmet Şükrü Esmer, Nizamettin Nazif, Ahmet Ağaoğlu, Burhan Felek, Bedri Rahmi Eyüpoğlu ve Fikret Adil yazarları arasındaydı.
9 Kasım 1938’de Ahmet Emin Yalman’ın ayrılmasıyla gazete Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in kontrolüne geçti. Diğer ortak Halil Lütfi Dördüncü gazete ve matbaanın idari ve mali işlerine bakmaktaydı.
Sertellerin yönetiminde Tan gazetesi yedi yıl boyunca hükümetin keyfi uygulamalarını eleştirdi, faşist ideolojiye karşı çıktı, ırkçılığı teşhir etti ve sol düşüncenin bayraktarlığını yaptı.
GÖRÜŞLER DERGİSİTek parti yönetimine karşı ikinci bir parti kurmak için hazırlık yapanlar, hükümet karşıtı Tan gazetesinden faydalanmak istiyorlardı. Celal Bayar ve Tevfik Rüştü Aras’ın da aralarında olduğu bu grup Serteller’le birlikte bir dergi çıkarmak konusunda anlaştı.
Derginin çıkmasından önceki aylar Sabiha Sertel’in Tan’da yazdığı yazılarla, ona karşı olan gazetelerin karşılıklı kavgalarıyla geçti. Sertel 1933’ten bu yana faşizmden yana olanları yeniden segileyip rejimin demokratik olduğunu söyleyenleri ikiyüzlülükle suçlarken karşı taraf da Sertelleri “komünist olmakla” itham ediyordu.
Görüşler dergisi daha yayına hazırlanırken ırkçı çevreler ve mevcut rejim yanlıları Tan gazetesi karşısında saldırıya hazır bir tutum almışlardı. Sabiha Sertel’in Tan'daki “Görüşler” sütununun adını alan dergi 29 Kasım 1945 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan ilanında “Türkiye’nin ilk siyasi gazetesi” olarak tanıtılmaktaydı. Kapakta “Görüşler”i temsil eden bir el perdeyi aralamakta, perdenin arkasında suistimal, ihtikar (vurgunculuk) ve faşizmi temsil eden üç kişi görülmekteydi.
1 Aralık 1945’te çıkan ilk ve son sayıda Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Cami Baykurt, Tevfik Rüştü Aras, Nail V. Çakırhan, Esat Adil Müsecaplıoğlu, Adnan Cemgil, Behice Boran, Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet’in yazıları yer alıyordu.
Başyazıda Sabiha Sertel “Bugün iktisadi sistemimiz, kanunlarımız, siyasetimiz, içtimal ve kültürel mekanizmamız tamamiyle bir faşist sistemin mekanizmasıdır” diyordu.
BİR GAZETECİ HALKI GAZETECİLERE KARŞI KIŞKITIYOR: KALKIN EY EHLİ VATANGörüşler dergisi çıktıktan sonra sağcı basın Tan gazetesine acımasızca saldıran yazıları sıklaştırdı. Hüseyin Cahit Yalçın’ın 4 Aralık 1945 tarihinde Tanin gazetesindeki “Kalkın ey ehli vatan” başlıklı yazısı bir işaret oldu.
İstanbul Üniversitesi’nde toplanan kalabalık Cağaloğlu’na doğru yürümeye başladı.
KİMLER YOKTU Kİ?
Tan matbaasının basılması olayına ismi karışanlar arasında o dönemin Üniversite öğrencileri olan kimler kimler yoktu ki? Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Turgut Özal, hatta İlhan Selçuk.2005 yılında o zaman Milliyet yazarı olan Can Dündar köşesinde olayda rolü olan o isimleri nasıl anlatıyordu:
"...İlhan Selçukun da yürüyüşçüler arasında olduğunu öğrendim. Dün bu konuyu kendisine sorduğumda, o gün hadi yürüyün denilmesiyle herkesin yola döküldüğünü, ama meraklı kalabalıkla Tanı kırıp dökenleri birbirinden ayırmak gerektiğini söyledi. Ben yürüdüm, ama binaya gitmedim, Tanı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu. dedi. Selçuk, Tan baskınının 50. yıldönümünde Sertel Vakfının ilk ödülüne layık bulunacaktı.
Can Dündar, bugün sağ ve sol kesimden önemli isimlerin ulusalcılık ortak paydası altında bir araya gelmesinin yeni olmadığını, geçmişte Tan baskınında olduğu gibi benzer bir sürecin yaşandığını hatırlatıyor. Dündar, bu noktada ilginç bir soru yöneltiyor: Kendini ırkçı ve Turancı olarak tanımlayan Celadet Moralıgille solun en itibarlı ismi olacak İlhan Selçuku, APyi devralacak Demirelle CHPden bakan olacak Ali İhsan Göğüşü aynı yürüyüşte buluşturan hangi ortak payda ve kimlerdi? Dündar, daha önceden 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin de Tan baskınına katıldığını yazmıştı.
Tan gazetesinin sahibi Zekeriya ve Sabiha Sertel, Milli Şef İnönüye karşıydı. Bu nedenle aynı dünya görüşünü paylaşmasalar da o dönemki CHP içindeki muhalifler Celal Bayar ve Adnan Menderesin yanında yer aldılar. Zekeriya Sertel, Tanın DPnin yayın organı olamayacağından hareketle Görüşler adlı bir dergi çıkardı. Derginin kapışılan ilk sayısında Bayar, Menderes ve Köprülünün de Görüşlerde yazacakları duyurulmuştu. Tanın parti içi muhalefete destek vermesi CHPnin tepkisine yol açtı. CHPden kopanların yeni parti kurmaya hazırlandığı dönemde, 20 bin kişi Tanı yağmaladı. Baskına Hüseyin Cahit Yalçının Tanindeki Kalkın Ey Ehl-i Vatan başlıklı yazısı neden oldu. Öğrenciler sınıftan çıkarılıp Türk bayrakları ve Kahrolsun komünistler sloganıyla solcu Tan Matbaasına gönderildi.
Süleyman Demirel: Bu olaya katıldığımız doğrudur
Gazeteci Can Dündar, Milliyet Gazetesi'ndeki köşesinde Türkiye'nin yakın tarihindeki önemli provokatif olayları ele aldı. Dündar, Sivas katliamı, Tan Gazetesi baskını ve 6-7 Eylül olayları gibi olaylarda hep birilerinin halkı galeyana getirdiğini ve bu provokatörlerin daha sonra ikbal basamaklarını hızla tırmandıklarını yazdı. Dündar, daha önceki bir yazısında Tan Gazetesi baskınında yer alan isimler arasında Süleyman Demirel'in de bulunduğunu ifade etmişti. Dündar, Tan baskınındaki gençlerden birinin adı da Süleyman Demirel'di. Muhtemelen yakınında Turgut Özal da vardı. İkisi de devletin zirvesine yükseldiler. demişti. Dündar'ın bu yazısından sonra Fikret Bila, Demirel'e hakkındaki iddiaları sordu. Demirel, Bila'ya verdiği cevapta, Elebaşı değildik; ama bu olaya katıldığımız doğrudur. Bir öğrenci hareketiydi... O zamanki havadan etkilenmemek mümkün değildi. Anti-komünizm çok revaçtaydı. Bizim de hissiyatımız öyleydi. Demirel, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan'ın da bu eyleme katılıp katılmadıkları sorusunu Hatırlamıyorum. diye cevapladı.