68 kuşağı çarpsın seni üstad!
Murat Bardakçı 68 ruhuna laf edince, 68 ruhunun temsilcilerinden Arda Uskan'dan yanıt gecikmedi: 68 ruhu seni çarpsın.
Bu sözler 68 kuşağının Türk basınındaki önemli temsilcilerinden Arda Uskan'a ait.
Uskan'ın çileden çıkaran ise Murat Bardakçı'dan başkası değil.
Uskan şöyle başladı yazıya:
- Bütün musibetler 68 ruhunun eseriymiş!"
Tarihin arka odasının bilirkişisi Murat Bardakçı vermiş veriştirmiş 68 kuşağına ve 'ruhuna!' Sonra da itiraf etmiş; "68'in romantizmi hayaline kapılanlar, o andan itibaren yolladıkları mesajlarda ne cahilliğimi bırakıyorlar, ne düşünceye düşmanlığımı, ne de faşistliğimi!" Tabii ki düşündüğünü söyleyecek, sözümüz ona değil. Ama bakın neye?
Hoca, "68 ruhu, yerli hiçbir fikrî sistemi olmayan ithal malı bir sloganlar ve gereksiz çatışmalar yumağıdır. Yaşları 25 civarında olan bazı gençlerin silâhlı devrim hayallerine dalıp 'özgürlük' diye üniversiteleri işgal etmeleri, eylem üstüne eylem yapmaları ve fabrikaları taşlamalarıdır" diyor. Darbelere davetiye imiş 68 ruhu! Che Guevara öyle karizmatik ve güleryüzlü değil de suratsız ve şekilsiz bir adam olsaymış bu 'romantizm' kavramının yerine acaba ne koyacaklarmış!
BİLİM SOHBETİ BÖYLE Mİ YAPILIR ABİLER? |
Tarih, 12 haziran gecesi Tarihin Arka Odası’nda dünyanın en büyük yazarlarından biri için şu tesbiti yaptı: “Virginia Woolf’u okumak zaman kaybıdır.” Tarihin bu tesbitine vesile olan bu mühim saptamayı tarihçi addedilen Murat Bardakçı yaptı. Tarih, bir tesbit daha yaptı aynı gece: Virginia Woolf, bir intihar beceriksiziymiş. Çünkü hayatında birkaç kez teşebbüste bulunmuş, –sonuncusu hariç- başarılı olmamış. Bu da, Murat Bardakçı’nın bir açıklamasıydı yine. Pelin Batu’nun, Virginia Woolf’un bir feminist olduğunu söylemesi üzerine gelişen sohbette –aslında tartışmada ve susturmacada-, Bardakçı; “İntihar etmeyi bile beceremiyorlar” diyerek feministlere de bir gönderme yaptı aynı zaman da. Murat Bardakçı, ayrıca o gece müteaddit defalar feminist
kadınların çirkin, hatta olağanüstü çirkin
olduklarını ima ederek, tarihe bir mühim kayıt daha
düştü. |
68 KUŞAĞI DERSLERİ
Takvim yazarı Uskan, Bardakçı'ya verdiği yanıtta bir ufuk turu
yaptı:
Basitçe cevap verelim; 68 ruhu, Fransa'da
De Gaulle'u deviren, Amerika'da
Nikson'un kuyusunu kazıp, Vietnam savaşını bitiren
bir gençlik hareketiydi. Paris, Prag, San Francisco, Mexico City,
İstanbul... O dönem bütün dünyada, savaş sonrası çocukları,
bilindiği gibi muhafazakâr yöneticilere, patronlarına isyan
etmişti.
68 ruhu, Çiçek Çocuklarıyla, Jack
Kerouac'ın romanlarıyla, Alain
Ginsberg'in şiirleriyle Jean Luc
Goddar'ın filmleriyle, Beatles, Bob Dylan
şarkılarıyla, Woodstock konseriyle, Jimi Hedrix'in
gitar sololarıyla, 6. Filo'ya karşı eylem yapan gençleriyle
kültürel ve toplumsal alanda dünyayı kucaklayan büyük bir aileydi.
Tüm dünyada esen özgürlük akımından ve savaş karşıtlığından
etkilenmiş olanlar Che Guevara'yı öldürttü,
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını idam ettirdi.
Geldik Türkiye'ye... "Altıncı Filo'yu püskürtme, Amerikan
protest müziğini yahut o müziğin yerli taklitlerini dinleyerek
yapılmıştır" diyorsun.
Alemsin hocam. 17yaşındaki gençleri yaşını büyütüp idam sehpasına
gönderenler, yüz binlerce aydını hapishanelerde çürütenler kimin
taklidiydi? Hiç mi suçları yoktu? Tek suçlu 68 ruhu muydu yani?
Dönelim Türk gençliğinin devrim kopyacılığına... Bütün dünyada 68
ruhu gerçek, bizimkiler aşırma! Tabii koskoca ruhu getirip fabrika
taşlamaya indirgersen olacağı budur.
Böyle düşünenlerin telaşını da anlıyoruz. O ruh, aradan 40 yıl
geçmesine rağmen 'hayalet' gibi hala tepelerinde dolaşıyor. Ayrıca
Che Guevera yakışıklıydı, Jimi Hendirx çirkin. Görüldüğü gibi fark
etmiyor, ikisi de hala gönüllerde.
Sonuçta Bardakçı ustanın es geçtiği şey; "68 ruhu, her
şeyden önce otoriteye başkaldırmaktı!"
Not; Bence hoca o günlerdeki suskunluğunun acısını
çıkartıyor. Ya da tarihin arka odalarında fazlaca sıkışıp kalınca
bunaldı haliyle. Bunun üstüne 'içelim, açılalım' muhabbeti
yapılabilir bir gün. Ama ricam Janis Joplin şarkılarıyla olsun.
Musikişinas Murat efendinin çalgısından fenalık geldi de.
İŞTE MURAT BARDAKÇI'NIN ARDA
USKAN'I İSYAN ETTİREN O YAZISI [page_end]
GEÇEN cumartesi gecesi, Tarihin
Arka Odası’nda söz bir ara “68 ruhu”na geldi. Bu
hareketin memlekete hiçbirşey vermediğini, sadece
karışıklık yarattığını ve hâlâ yaşadığımız musibetlerden
bazılarının da 68 ruhunun eseri olduğunu söyledim.
Vay efendim, sen misin böyle diyen!.. 68’in romantizmi hayaline
kapılanlar, o andan itibaren yolladıkları mesajlarda ne cahilliğimi
bırakıyorlar, ne düşünceye düşmanlığımı, ne de faşistliğimi...
Ama bir Allah’ın kulu çıkıp da “68 ruhu Türkiye’ye şunu,
şunu, şunu kazandırdı” diyemiyor; zira ortada kazanılan
hiçbir şey yok, sadece “lâf” var!
68 ruhu, yerli hiçbir fikrî sistemi
olmayan ithal malı bir sloganlar ve gereksiz çatışmalar yumağıdır.
Yaşları 25 civarında olan bazı gençlerin silâhlı devrim
hayallerine dalıp “özgürlük” diye üniversiteleri
işgal etmeleri, eylem üstüne eylem yapmaları ve fabrikaları
taşlamalarıdır. Dolmabahçe Rıhtımı’nda avanak avanak dolaşıp etrafa
bakınan birkaç Amerikalı askeri denize atmak, hakiki bir meydan
muharebesi kazanmışcasına “Altıncı Filo’yu
püskürtme” diye yâdedilir ve bütün bunlar Amerikan protest
müziğini yahut o müziğin yerli taklitlerini dinleyerek
yapılmıştır.
DARBELERE DAVETİYE
Sınırlarını hâlâ bilemedikleri özgürlük hayallerine dalan,
Fransa’daki ve Amerika’daki yaşıtlarına özenen ama üzerlerindeki
kışkırtmaları farkedemeyen bir grup genç, 19. yüzyıl Avrupası’ndaki
anarşistlerle nihilistlerin kendilerinin ve düşüncelerinin
yokolmasıyla neticelenen hatalarının aynını yaptı: Teröre girdiler.
Dışarıdaki yaşıtlarının ne istedikleri ve ne yaptıkları
farkedilmedi ama banka soymak, adam kaçırmak yahut askerle çatışmak
özgürlük ve “devrim” zannedildi. Neticede 12
Mart’a davetiye çıkartıldı, Türkiye’de 1960 sonrasındaki gerçek çok
partili hayatın donanımlı ilk nesli heba oldu ve gençler maalesef
çatışmalarda yahut darağaçlarında can verdikleriyle kaldılar.
12 Eylül bile, 1960’ların sonunda yaşananların devamıydı...
Şimdi, ciddî şekilde düşünmek ve öğrenmek yerine boş hayranlık
krizlerine girme kolaylığını seçmiş olanlar 68 olaylarını
“romantizm” zannediyor, bu işleri yapanların da
“romantik kuşak” olduğunu düşünüyorlar.
Che Guevara öyle karizmatik ve güleryüzlü değil de
suratsız ve şekilsiz bir adam olsaydı bu
“romantizm” kavramının yerine acaba ne
koyacaklardı, hep merak ederim.
TÜSİAD’IN DEVRİMCİLERİ
O kuşağın önde gelen romantiklerinin bir de şimdiki hallerine
bakın...
Gençlik senelerini boşa geçirdiklerini bu kadar sene sonra bile
farkedemeyenleri, etraflarını çeviren birkaç hayranın verdiği
ilhamla ermiş tavırlarına bürünüp hâlâ o ruhun hayaliyle yaşıyor.
“Galiba biraz hata etmişiz” diyenleri oturup kitap
yazıyor ve kendi geçmişleriyle dalga geçiyor. Vaktiyle
“mülkiyet hırsızlıktır” hayaline o hayalin mucidi
Proudhon‘dan daha sıkı sarılan ama sonradan
işadamlığına soyunanları ise, servetleriyle sarmaş dolaş haldeler.
İçlerinde TÜSİAD’a üye olup bundan 40 sene önce veryansın ettikleri
sermayenin geleceğine yön vermeye çalışacak kadar tutarlı olanları
bile var!
Ama bazıları için mücadele hâlâ devam ediyor:
Gençlik senelerindeki hayallerinin yıkılmasını ve en güzel
yıllarının heder olmasını bir türlü unutamadılar ve kendilerinden
hesap soran devletle yıllar sonra, şimdi hesaplaşmaya çalışıyorlar.
“Milyonlarca Ermeni’yi, yüzbinlerce Kürt’ü
öldürdük” iddialarının yahut nasıl ceberrut bir devlet
olduğumuz yolundaki propagandaların ve böyle bütün karalamaların
arkasında onlar var, hattâ darbe çığırtkanlığı yapanların arasında
yeralmaktan bile çekinmiyorlar.
68 ruhu işte budur, o ruhtan artakalanlar da şimdi bu
noktadadırlar...