30 yıl önce balerindi şimdi ünlü bir gazeteci
Çocukluğu sanat ve edebiyat dünyasının büyük ustalarıyla aynı çatı altında geçen gazeteci ve televizyoncu henüz 8 yaşlarındayken...
GAZETECİLER.COM
Balçiçek Pamir... Büyükbaba ve babaanne
elinde büyümüş... Çocukluğu yazın ve sanat dünyasının büyük
üstadlarıyla aynı evde geçmiş. Daha Dame de Sion'a gitmeden
Fransızca'yı sökmüş. Henüz lisedeyken medyanın havasını solumaya
başlamış yaptığı çevirilerle...
Balçiçek Pamir haftada 5 program yapıyor; bir o kadar da köşe yazıyor gazeteye. Ve bütün bunları günün ikinci yarısında yapıyormuş dersem şaşırır mısınız? Günün ilk yarısı 2.5 yaşındaki ikizleriyle geçiyormuş. İşte Balçiçek'le sohbetimiz...
Sen edebiyatçı bir aileden geliyorsun değil
mi?
Evet öle bir evde büyüdüm ki.
Büyükbabam yazar... Vedat Günyol, Çetin Altan, Orhan Veli, Özdemir
Asaf hepsi bizim eve gelir giderdi. Çok küçük yaşta Özdemir Asaf
ile karşılaştım. Öyle bir adam geldi ki bir gün eve; bir pelerin
hatırlıyorum. Çetin Altanlar, Fikret Otyamlar, Abidin Dinolar…
Hayatım boyunca yazıdan başka hiçbir şey düşünmdim. Ben çok küçük
yaşta büyükbabayla babannemin yanına gelmiştim. Babamla annem
Ankarada’yken. Her taraf yağlı boya tablolar, Avni Arbaşlar, Orhan
Pekerler.
Ne şanslı bir çocukmuşsun…
Evet ama çok isterdim ki şu yaşta
o evi yaşasaydım. Ben birkaçına ancak yetişebildim. Birçokları
vefat etmişti ben doğduğumda… Ben böyle bir evde büyüdüm.
Fransızca’yı biliyordum daha Dame de Sion’a gitmeden. Fransızca
eğitim görmemi istedi ailem. Dame de Sion da bugün beni oluşturan
ögelerden biri.
ANNEMLE YAŞAMAYA ALIŞIK DEĞİLDİM
BECEREMEDİM
Gençlik yılları da mı büyükbaba büyükanne yanında
geçti?
Dame de Sion yılları evet… Annem
Ankara’daydı kız kardeşimle beraber. ODTÜ’yü kazandığımda annemle
yaşadım bir süre. Ama o kadar alışmamışım ki anneyle ya da babayla
yaşamaya. Bir süre sonra kendi evime çıktım. Kız kardeşim
sanatla ilgileniyor. Bodrum’da yaşıyor.
Balçiçek Pamir'in
öykü ve roman yazarı büyükbabası Şahap Sıtkı İlter... Atatürk
Havalimanı... Balçiçek Ankara'dan İstanbul'a büyükbabasının evine
geliyor; henüz 6-7 aylıkken... Ve işte bugünden sonra gençlik
yıllarına kadar hayatı o evde geçiyor; büyükbaba ve babaannesinin
evinde...
BABAM PARİS RADYOSUNDA
ŞARKI SÖYLEMİŞ
Senin sanata yönelimin olmadı mı
hiç?
Benim babam Paris radyosunda
şarkı söylemiş rahmetli. Erkan Özerman onun ilk menajeriydi.
Galatasaray Lisesi’ndeyken Adamo derlermiş. Benim kulağım fena
değildir, şarkı söyleyecek kadar. Ama hiç eğitim almadım. Sanatla
da hiç ilgilenmedim. Tek ilgilendiğim bale oldu. 7 yıl kadar yaptım
onu da sonra bıraktım.
Psikolojiyi seçmenin özel bir nedeni oldu mu?
Gazeteciliğe nasıl yansıdı aldığın eğitim?
Gazetecilik asıl meslek gibi
değil. Bizimkiler çok aç kalmışlar haliyle zamanında. ‘’Dur kızım
başka bir iş yap durumu’’ var birazcık. Dolayısıyla benim de
tercihim aslında uluslararası ilişkilerdi. 1 puanla kaçırdım. Ama
iyi ki de kaçırmışım; ODTÜ Psikoloji oldu. Yaptığım mesleğe
özellikle televizyonculuğa büyük faydası oldu.
İSMİMDEN DOLAYI ÇOK AĞLADIĞIM OLDU
ÇOCUKKEN
Balçiçek ismini kim koymuş? Özel bir anlamı var
mı?
Büyükbabam koymuş. Çok dalga
geçmişlerdi okul zamanında. Çok ağladığımı bilirim. Çok zor bir
isim Balçiçek. Küçükken çocuklar acımasızdır, çok dalga geçerlerdi.
Bu Orta Asya’da bir hikaye. Kavimler savaşa giderken başındaki
kadının adı Balçiçek Hatun’muş. Oradan esinlenmiş.
Medya serüvenin nasıl
başladı?
Dame de Sion’da
okurken Cosmopolitan’da çeviri yapmaya başladım. Sonra Aktüel
dergisinde Alper Görmüş’le el sıkıştık. O sırada tam bitmişti okul.
Yaz tatilinde Aktüel’de çalıştım ve Ankara’ya gittim.
17-18 yaşlarından bahsediyorsun
yani…
Evet… Ankara’da Aktüel’de
yapmadığım iş kalmadı. Herkesin deşifresinden tut da arşivciliğe
kadar… Ankara Aktüel’in haber müdürü oldum; sonra Ankara temsilcisi
oldum. Orada 7 sene kaldım; iyi bir okul oldu bana.
Marmara Adası... İşte
bir deniz çocuğu karşınızda. Kendi adını taşıyan teknenin önünde
bakın nasıl da balerin pozu vermiş... Teknedeki babası. Balçiçek'in
yazları işte bu adada geçiyormuş. Babasının adada otel işlettiği
yıllar. Hani 'Denizden babam çıksa yerim' derler ya işte öyle
büyümüş...
[page_end]
Ankara’dan sonra İstanbul’da gazetecilik yapmak nasıldı?
Ankara’yı koklamadan gazeteci olunabileceğine inanmıyorum ben. Tabii Ankara daha hantal bir yapı. Daha bürokratik. Ama orayı, o gri yapıları anlamak gerekiyor.O dönemde Ankara’da siyasilerle ilişkilerle bu
dönemki ilişkileri karşılaştırırsan farklar
nedir?
O dönem tabii daha renkliydi.
Kesinlikle. Daha renkliydi Meclis.
Habercilere bakış açısı, refleksleri nasıl değişti
peki?
Şimdi Ankara’yı o kadar
yapmıyorum ben. Orada cefa çeken gazeteciler kadar yapmıyorum,
doğru olmaz ahkam kesmek burada. İstanbul’da Sabah’ın dergi
grubunda grup koordinatörü olarak işe başladım. Hülya dergisi benim
projemdir. Sonra da eklerden sorumlu yazıişleri müdürü oldum
gerisini biliyorsun.
Sarı saçların; vitrindeki duruşundan yola çıkıp
Ayşe Arman’la kıyaslamalar yapıldı hep.
Cevap bile vermeyeceğim. İkimiz
de o kadar farklıyız ki.
Balçiçek Pamir Dame
de Sion'u bitirdikten sonra Paris'te 1 yıl aylaklık yapmış; öyle
diyor... İşte 17 yaşlarından bir gençlik
fotoğrafı...
Peki şimdi televizyonda yoğunsun. Gazetede
yöneticilik olsaydı yine diyor musun?
Kesinlikle hayır. Çok özgürüm.
Yöneticiysen özgür değilsin. Programım var. Haftada 5 kez.
İstediğim tarzda istediğim insanları çağırıyorum. Kendi köşem
var. İstediğimi yazıyorum. Ama yöneticiysen bu özgürlükler
yok.
Medyadaki kamplaşmalara ne
diyorsun?
Benim durumum çok acıklı Zeynep.
Ben hak ve özgürlüklerden yanayım. Çoğulcuyum. Savunduğun tarafın
takdirini kazanamadığın gibi karşı taraf tarafından da tukaka
olabiliyorsun. Ben doğru bildiğimi yazıyorum; umursamıyorum.
Mustafa Balbay’a canım yanıyor. Şimdi bana kimse Ergenekoncu
diyebilir mi kimse? Haberal’a da çok canım yanıyor.
TAYYAR'A CANIMIZ NASIL YANIYORSA BALBAY'A
DA YANMALI
Sen Balbay’la söyleşi yaparken yüreklerimize de
dokunduran bir çağrı yaptın aslında… Peki bu sesin ne kadar duyuldu
medyada?
Cüneyt Özdemir, Reha Muhtar ve
İsmail Küçükkaya’ya teşekkür ederim. Meslektaşım adına her şeyden
önce… Bugün Şamil Tayyar’a yapılanlar canımızı sıkıyorsa Balbay’a
yapılanlar da canımızı sıkmalı. Dert etmemiz gerekiyor. Mustafa
Balbay’a biri geliyor diyor ki ‘Şunları şunları yapacağım’. Ona
planı söyleyenler dışarıda ama Balbay içeride. Yayınlamalı mı
yayınlamamalı mı, etik mi değil mi bunu tartışalım ayrı. Ama lütfen
biri bana bunu anlatsın. Nasıl oluyor bu?
Ve Ankara'da bekar
evinde...
Belki de anne yüreğin mi
seni oraya götüren… Balbay’ın da küçük bir bebeği var,
aylardır göremediği…
Evet anneysen daha da vicdanlı
oluyorsun; hırsların törpüleniyor. Sabrediyorsun. Kendi huzurunu ve
mutluluğunu hedefleyebiliyorsun. Başkalarınla empati
kuruyorsun.
GÜNÜMÜN YARISI İKİZLERLE
GEÇİYOR
İlk aylarda çok zaman geçiriyordun bebeklerinle…
Şimdi nasıl? Çocuklarına ne kadar zaman ayırabiliyorsun bu
yoğunlukta?
Ben çok vakit ayırıyorum
ikizlere. Sabah beraber kahvaltı ediyoruz. Onları ben yuvaya
götürüyorum. Öğlen onları ben alıyorum. Ve yemek yiyoruz beraber.
Onlar yuvadayken gazetelerimi okuyup; işlerimi planlıyorum.
Cumartesi Pazar prensibimdir asla çalışmam. Yurtdışında gezim
olursa tamam ama onun dışında hep böyle…
[page_end]
Çocuklarından kalan yarım güne mi sığdırıyorsun bu
kadar işi?
Evet öyle. Ama ben çok organize
bir tipimdir… Yoksa baş edemezdim. Akşamları 8-9’dan önce
çıkamıyorum çünkü işten, gece göremiyorum onları. O yüzden saat
2’ye kadar geçen vaktimi çocuklarıma ayırıyorum.
Bu kadar erken başlayıp bu kadar yıl medyada
varolmak ne öğretti sana?
Gir başka sektöre, her yerde
aynı. Çünkü büyük egolar çarpışıyor. Bu kadar üreten insanın;
kıskançlıkların; vicdan muhaesebelerinin; insancıllıkların; her
şeyin bir arada olduğu bütün o keşkemekeşin içinde varolmaya
çalışıyoruz. Gurur duyduğumuz, bize yakışan şeyler yapmaya
çalışıyoruz hepimiz. Biz köprüyüz. Ben kendimi öyle görüyorum.
Önemli olan orda benim konuğum. Ben konuğumu çok sevebilirim
sevmeyebilirim. Bayılabilirim. Ama onu doğru göstermek
durumundayım. Yorum yapmamaya çalışıyorum. Bu televizyonda daha
mümkün. Gazetede işin içine bir şekilde yorum giriyor. Allayıp
pulluyorsun. Televizyonda bunu yapıyorsun. Hele ki
canlıyayında. Köprü olmak çok güzel bir şey.
İşte Balçiçek
Pamir'in çocukluk yıllarından; büyükbabasının
hatırasından bugüne kalan en güzel miras... Fikret ve Filiz
Otyam; Çetin Altan ve İlhan Selçuk...
Ama canlı yayının riskleri de var değil mi? Melih
Gökçek konuğunken MHP’li vekil seni hedef aldı.
MHP’li vekili duymadım. Çok yarım
yarım duydum dediğini. O da hiçbir şey izlemeden konuşuyormuş
aslında. Ama şunu söyledim ‘’torpil yapsam sizi bağlamam’’
diyebildim. Kavga etmeden hakaret etmeden karşı tarafı küçük
düşürücü laflar söylemeden bu ortamı yapmaya çalışıyorum.
Peki senin izleyicilerinin profili ne biliyor
musun? Örneğin Sırrı Sakık’lı programında milliyetçilerin
hayranlığını kazandın.
Sakık’ı çok severim ben. O gün
şehit cenazeleri vardı. Kim olsa o soruları sorardı… Beni
milliyetçiler izler solcular izler AKP’liler izler... Hakikaten
bilmiyorum. Gelen maillerden şunu anlıyorum; bu kadın herkesi
konuşturur. Karşıt Görüş’te gelen maillerden biliyorum. Bir bölümü
bir konuğuma bir bölümü diğer konuğuma bir bölümü bana kızıyor. Ha
demek ki ben doğru bir iş yapıyorum diyorum o zaman.
Peki okur mu izleyici mi?
Gazete çok farklı. Tabii ki
okur. Bu iş için para veren… Onu elinde tutan; kahvesini alıp
seni okuyan.
Sabah mı Habertürk mü?
Habertürk kesinlikle. Çünkü çok
yeni çok taze çok heyecanlı. Ben Sabah’ın o TMSF dönemini yaşadım.
Ben hep bu bünyeyle çalıştım zaten. Aynı yapı burada da var. Çok
ivme kazandırdık diye düşünüyorum Türk medyasına. Baştan bir marka
yaratmak gazeteyi bu kadar sattırmak.
YİĞİT BULUT'A YAPILAN BÜYÜK
HAKSIZLIK
Yiğit Bulut’la ilgili iddialara ne diyorsun bir
kadın programcı olarak…
Çok büyük haksızlık.. Hiç böyle bir şey yok. Bu bünyede olabilir mi böyle şey.
Oray Eğin sana niye bu kadar takık peki?
Bir tek şunu söyleyebilirim. Eleştirinin ne olduğu değil kim tarafından yapıldığı önemli.
Kırılma noktaların nedir hayatında?
Önce babamın ölümü. Ardından babannemin ölümü. İşimi kaybetmem. Çocuklarımın doğumu. Çocuklarınla bağlanıyorsun hayata… İşinle bağlanıyorsun…
Bir dönem çocuklarını eşini çok yazmakla
eleştirildin?
Ben kocamı hiç yazmadım. Ben
çocuklarımdan bağımsız olamam. Ben bir kadınım bir anneyim. Bir
eşim tabii ki. Bir sevgiliyim. Bir taraftan gazeteciyim. İlla ben
önce gazeteciyim. Hayır yaa; öyle değilim. Bunların hepsiyle
varoluyorum ve hepsiyle mutlu oluyorum.
BAZEN ÇETİNKAYA BAZEN KEKEÇ ETKİLİYOR
BENİ
Medyada en çok takip ettiğin yazarlar
kimler?
Hakikaten hepsini okumaya
çalışıyorum. Bir gün Çetin Altan’ın çok eski bir yazısı beni
etkiliyor. Ahmet Kekeç öyle bir yazı yazıyor ki müthiş diyorsun;
şaşırtan yazılar yazıyor. Bazen Hikmet Çetinkaya çok iyi yazıyor
mesela bazen Sibel Erarslan müthiş yazılar yazıyor. Her zaman
deniyorum herkes her zaman iyi yazamaz çünkü. Ece çok iyi yazılar
yazıyor iyi ki geldi bize. Beni şaşırtan yazılara
bayılıyorum.
Sen nasıl şaşırtırsın peki seni
izleyenleri?
Kim bilir; show programı yaparsam
belki (gülüyor)..
Peki kendine model aldığın gazeteci var
mı?
Hayır ama abiler ne diyor;
kardeşler ne diyor diye izliyorum… Bakıp acaba bu gerçekten ne
diyor sorusunu sorup anlamaya çalışıyorum. Ben de gözlerimi açmış
küçük çocuklar gibi… Her zaman doğru anlamaya çalışıyorum; ama her
zaman da anlamayabilirim. Hakiktan işini çok doğru yapan
meslektaşlarımız var…
Tahammül edemediğin yazarlar? Köşesini boşuna
işgal ediyor dediğin? Var mı?
Hayatım boyunca kimse için öyle
demedim. Ama tahammül edemediğim yazılar oluyor. Bazen yalan
yazıyorlar. Ne yazdığı beni hiç ilgilendirmez. Herkesin bir
okuyucusu var çünkü. Elini vicdanına koy denen yazılar. Göz göre
göre yazılan yalan yazılar beni çok etkiliyor. Gazeteyi elimden
fırlattığım çok olmuştur.