26 yılına ve Cumhuriyet'e yazık ettin be Mehmet!..
Cemaatler demokrasilerin sigortalarıdır Mehmet… Hele Gülen Hareketi çifte kontrollü sigortadır…
ADNAN BERK
OKAN
Sevgili Mehmet Faraç;
26 yıl emek verdin, ter akıttın
gazeten için...
Yücelmesi, daha çok sayıda yurttaşımıza ulaşması için geceni
gündüzüne kattın...
Tabii bütün bunları yaparken evinin geçimini de sağladın ama
aldığın her kuruş ananın ak sütü kadar helâldi...
Peki...
Karşılığı ne oldu en sonunda?..
Gazetenden hiç de “hoş olmayan” bir şekilde
ayrılmak zorunda kaldın...
Hadi doğrusunu söyleyeyim çünkü ayıp değil;
kovuldun...
Gazete yönetiminin sana yaptığı bu ayıba ben "Yasal
kabalık" diyorum...
Ancak Mehmet…
Seni Cüneyt Özdemir’in 5N1K
programında dinlerken kulaklarıma inanamadım be kardeşim…
O nasıl bir öfkeydi öyle?..
O nasıl bir sevgisizlikti 26 yıl çalıştığın kuruma
karşı?..
O nasıl bir saygısızlıktı?..
O ne kabalıktı ki seni kovanlarınkini mumla arattı...
Bir de sık sık “benim kurum olarak Cumhuriyet ile bir
sorunun yok” demez misin?..
Hiç de inandırıcı değildi...
Seni dinleyen herkes (af edersin) “Kuyruk acısı
konuşturuyor bunu böyle” diye düşündü…
Bir insan için en ağır öngörüdür bu biliyor musun?..
Gazetesinden kovulan tek yazar sen değilsin ki
Mehmet…
Ne gerek vardı o kadar
öfkelenmeye?..
Çok bağırmak, sesini yükseltmek seni haklı mı kıldı yani?..
Aksine, sevimsizleştirdi...
En başta mazlumdun benim gözümde...
Ama konuştukça zalimleştin...
Bizler de kovulma acısını tattık be Mehmet…
Sen 26 yılda bir kere yaşadın kovulmayı...
Ya ben Mehmet ya ben?..
1994 – 2004 arasında tam 4 kere kovuldum
(Günaydın, Milliyet, Akşam ve Tercüman)…
Hiçbir seferinde ne patronum için tek kelime ettim, ne genel yayın
yönetmenim için, ne de diğer arkadaşlarım için…
Hiçbir ekrana çıkıp gazetemi, patronumu veya bir başka çalışma
arkadaşımı kötülemedim…
“Neden kovuldunuz?” diye soranlara da hep
“sağlık sorunlarım nedeniyle kendim ayrıldım”
dedim…
Çünkü dünya bu Mehmet!..
Zamanını düşman kazanmak için değil, gerçek dostlara sahip olmak
için harca kardeşim...
Gerçek dost bulamıyor musun?..
O halde düşmanlarının sayısını azaltmayı
dene...
Ajandanın "Düşman" sayfasından düştüğün her isim,
dost kazanmaktan daha kârlıdır...
Ama sen ne yaptın?..
26 yılda kazandığın dostlarını bir öfken yüzünden bir
gecede yitirdin...
Yazık oldu...
Patronlar ve yöneticiler kiminle çalışacaklarını okurlarına
sormazlar Mehmet…
Emin Çölaşan da kovuldu, Bekir
Coşkun da…
Onlar da en az senin kadar seviliyorlardı okurları tarafından…
Yani Mehmet, Cüneyt'in dediği gibi
"okurlarına güvenme"…
Bir gazeteci elbette ayrıldığı veya hatta kovulduğu gazete
yönetimini eleştirebilir ama senin gibi değil!..
Az daha gazetenin personel politikasının yasadışı
olduğunu bile söyleyecektin…
Gerçi söylemedin değil ya neyse, kıyısından döndün…
Geleyim CHP için söylediklerine…
“BDP, bir MHP’liyi partiye alır mı?” diye sorup
cevap verdin “almaz”…
Yahu
Mehmet…
Hangi akla uyup da CHP ile BDP’yi
kıyaslıyorsun?...
CHP, BDP gibi olur mu?..
Olabilir mi?..
BDP ideoloji
partisi…
CHP öyle
değil ki…
CHP’nin kuruluşunda yok
doktrin…
CHP kitle partisi...
Hatta Yakup Kadri Karaosmanoğlu Mustafa
Kemal’e: “Paşam bu partinin (CHP)
doktrini yok” dediğinde Paşa
aynen şu cevabı verdi:
“Tabii olmayacak çocuk… Çünkü bu parti halkın partisi…
Halkın partisi doktrine, ideolojiye hapsedilir mi?”.
(Şevket Süreyya Aydemir. İhtilal ve Mantığı)
Bir de kalkmış “Atatürkçüyüm” diyorsun be
Mehmet…
Bu mu senin Atatürkçülüğün?..
Atatürk’ün kurarken yerleştirmediği doktrini sen
mi getireceksin CHP’ye?..
Zaten işte o yüzden sen ve Önder
(Sav) ağabeyin her türlü değişime karşısınız ya...
İstiyorsunuz ki CHP Devletçi Kapitalizm
ideolojisinden taviz vermesin...
İstiyorsunuz ki CHP yenileşmesin...
Yani hep "eski" kalsın...
İstiyorsunuz ki CHP dinle ve dindarlarla
barışmasın, hep küs kalsın...
Değerli kardeşim;
Kafayı Sezgin Tanrıkulu ile Muhammed
Çakmak’a takmışsın…
Neden?..
CHP Parti meclisine girdiler diye...
Yahu Mehmet, "benim partim de artık
iktidar olmayı hedefliyor" diye sevinmelisin...
"Benim partim de artık kitle partisi olacak, statükoya
savaş açacak" diye havalara uçmalısın mutluluktan...
Kaldı ki hem Tanrıkulu ve hem de
Çakmak kendi alanlarında son derecede saygın ve
bilgili kişiler...
Her iki değerli siyaset adamı bir ideoloji partisi için elbette
“işe yaramaz”…
Ne BDP’de işe
yararlar…
Ne MHP’de…
Ama…
Bir kitle partisi için arasan bulamayacağın değerli iki üyedir
onlar...
Hem de çok değerli…
Gel gör ki sen onları aşağılıyorsun be kardeşim…
Cüneyt’e “Ak Parti ateist üye alır mı?”
diye sordun…
Pes yani…
Yahu, Ak Parti’nin içindeki
ateist milletvekili sayısı
CHP’deki ateist milletvekili sayısından
çoktur…
Neden?..
Çünkü Ak Parti bir kitle partisi
olarak muhalefet değil, iktidar odaklıdır…
Mevlâna felsefesine sahiptir…
CHP neden öyle olmasın?..
Neden kapısını sadece sosyal demokratlara açsın?..
Niçin büyümek yerine küçülmeyi tercih etsin?..
Sevgili Mehmet;
Koskoca CHP'nin biri Sosyal
Demokrat ama Kürt, diğeri Sosyal
Demokrat ama İlahiyatçı iki üye
tarafından teslim alındığına sahiden inanıyor musun?..
Böyle bir mantık olur mu Allah aşkına?..
Cemaatlere gelince…
Cemaatler demokrasilerin sigortalarıdır
Mehmet…
Hele Gülen Hareketi çifte kontrollü
sigortadır…
Reasüransı Devlettir…
Ve Mehmet…
Bütün bu gerçeklere rağmen sen kalkıyor, iktidar olmak için
değişimi zorunlu gören CHP’yi statükoya hapsetmek
istiyorsun?..
Hangi hakla Mehmet?...
Hangi yetkiyle?..
Hangi akılla?..
Yazık ettin kariyerine…
Ama…
Bunun böyle olacağı CHP Parti meclisine girdiğinde
belliydi…
Seçildiğinden yaklaşık on dakika sonra
gazeteciler.com’da, sana ve senin gibi gazetecilik
yapan diğer arkadaşlarına, ”ya gazetelerinizi,
televizyonlarınızı bırakın ya da parti meclisinden istifa
edin” diye seslendim…
Tufan Türenç’i örnek verdim…
O da bir zamanlar CHP Parti Meclisine girmiş ama
Aydın Bey haklı olarak “ya gazete, ya
parti” deyince asıl mesleğini tercih etmişti…
Peki…
Neden ”ya gazetelerinizi, televizyonlarınızı bırakın ya da
parti meclisinden istifa edin” demiştim?..
Çünkü Mehmet;
26 yıl aynı gazeteye emek vermiş bir meslektaşımız
demokrasinin en kutsal ama ülkemizde en kirletilmiş mesleği olan
politikacıların arasına giriyordu…
Yani...
Dibi görünmeyen bir suya dalmıştınız...
Ben meslektaşım olduğunuz için sizlerin geleceğinizi
düşünmüştüm...
O yazıyı yazdığım için bana ve benden sonra da aynı konuyu
yazanlara kızacağına beni dinleseydin çok daha doğru olur ve
kazanırdın…
Eğer o gün gazeteyi bıraksaydın bugün bu olayları yaşamazdın/ız
(Yani sadece sen değil Cumhuriyet de kaybetti)...
Yazık oldu Mehmet…
Çok üzüldüm…
İnanasın diye yemin edecek değilim…
Çünkü üzüldüğümden eminim…
Çünkü o duyguyu yaşayan benim…
Oysa Çölaşan ve Coşkun
kovulduklarında sevinmiş, bunu da açık yüreklilikle yazmıştım…
Çünkü ikisi de çok para kazanmışlardı…
İkisinin de tuzları kuruydu…
İkisi de tüccar terziydi…
Ama sen gerçek emekçisin be Mehmet…
Tek gelir
kaynağın beynin, aklın, vicdanın ve
klavyede dolaşan parmakların…
Elbette işsiz kalacak halin yok…
En azından 26 senenin tazminatını alacaksın gazetenden…
Seni ve aileni uzunca bir süre idare eder…
Ama senin gibi, inandığı kavgayı yapan (bana göre yanlış olman
emeğinin değerini küçültmez) bir gazeteci – yazar için her şey
madde değildir…
Değerli kardeşim;
Hayatının bundan sonrasında başarılar diler, 26 yıl emek
verdiğin Cumhuriyet hakkında konuşurken, saygıyı ve ölçüyü elden
bırakmamanı tavsiye ederim…
Kolay gelsin kardeşim…
adnanberkokan@gmail.com