24 saatini haberle yaşayan bir profesyonel: Nazlı Çelik

Sayım Çınar, Star TV Ana Haberlerinin ekran yüzü ve Star Haber Genel Yayın Yönetmeni Nazlı Çelik ile haberciliği, hayatı, gelecek günleri konuştu.

GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK

Hem Star Haber genel yayın yönetmeni, hem de kanalın ekran yüzü. Güçlü ve disiplinli bir televizyon starı. Sayım Çınar, Nazlı Çelik ile haberciliği, hayatı, gelecek günleri konuştu.

Nazlı seninle ilgili çok şey söyleniyor, çok şey yazılıyor çünkü Türkiye’nin en çok izlenen kanallarından birinde haber sunuyorsun bu da reytingleri beraberinde getiriyor. Bu da seni daha da çok öne çıkarıyor. Bu reytingi koruman gerekiyor. Peki, Ana Haber sunmak sende ne gibi değişimlere yol açtı? İyi Türkçe konuşmanın kriterleri sence neler?

Eskiden sadece güzellik ya da iyi diksiyon yeterli kriterlerdi haber sunmak için. Şimdi ben haber merkezinin hem Genel Yayın Yönetmeni’yim hem de ekran yüzüyüm. İkisini bir arada yürütüyorum. Altı yıl boyunca polis adliye muhabirliği ile sahadaydım ve şu anda ekran önünde olan herkesin de kesinlikle işin mutfağından gelmesini tavsiye ediyorum. İzleyicide bir güvenirlik sağlayabildiysem ya da reytinglerimiz bu noktalara vardıysa bu tabii ki sahadan yetişmekle birlikte ekip çalışması sayesindedir. 6 yıl polis muhabirliğinin ardından sırasıyla editörlük, haber müdürlüğü, koordinatörlüğü ve şimdi de haber merkezinin Genel Yayın Yönetmeni olarak devam ediyorum.

TÜRKÇE BİZİM ÖZÜMÜZ ONU HİÇ KAYBETMEDİM

Sen İsviçre’de yatılı okuduktan sonra Amerika’ya gittin orada eğitimini sürdürdün sonra da Türkiye’ye geldin peki Türkçeni nasıl korudun?

Türkçe bizim özümüz onu hiçbir zaman kaybetmedim. Orada sadece İngilizcemi geliştirdiğimi söyleyebilirim. Liseyi dört yıl İsviçre’de bir Amerikan yatılı okulunda okudum. Dünyanın dört bir yanından onlarca arkadaş edindim. Avrupa’yı bol bol gezme fırsatım oldu. Çok güzel bir deneyim oldu benim için. Ardından Amerika’da üniversite.. Dört yıllık okulu üç yılda bitirdim. Hep acelem vardı. Üç yılda çift anadalda üniversiteyi bitirdim ve hemen ardından Türkiye’ye döndüm.

EGO, HIRS HAYATA HAKİM OLUNCA... 

Kadının güzel kadın olduğunun farkında olanı en tehlikeli olanıdır tezine katılıyor musun? Dışarıdaki imajı topluma kabul ettirmiş bazı kadınlar var. Sen ne düşünüyorsun bu konuda?

Kadının güzel olanı tehlikelidire katılmıyorum ama bu duyguya sahip olmanın erkekte de kadında da kötü durduğunu düşünüyorum. ‘Ben’ şuyum ‘ben’ buyum diye başlayan cümlelerden hep kaçındım. Bu ego, bu hırs hayatımızda her şeye hakim olmaya başlayınca orada sorun da başlıyor zaten.

Bu sende İsviçre’de başlamış zaten sen komplekslerini atmışsın.

Artık çirkin kadın da yok. Kadınlar bakımlı. Ve herşeyden önce kendisine olan saygıdan ötürü kendine bakmalı.

HABERCİNİN PARTİM ŞU, OYUM ŞUNA DEMESİNİ DOĞRU BULMUYORUM

Benim beğendiğim kadının iyi kalplisi ve kompleksiz olanı. Böyle insanlar kendiyle ve hayatla barışık oluyor. Kadın olmanın aynı zamanda politik bir şey olduğunu bilen kadınları insanlar daha çok seviyor. Kadın olmak deyince aklına neler geliyor? Sen kendini nasıl konumlandırıyorsun?

Elbette hepimizin benimsediği bir siyasi parti var ama şimdi gazetecilik ortamına baktığım zaman hepimiz takım tutar gibi siyasi parti tutmaya başladık. Ben bir gazetecinin, habercinin ‘ben şu partiye oy veriyorum bu partiye oy veriyorum, hele hele benim cumhurbaşkanı adayım şudur demesini uygun bulmuyorum. Farklı düşünenler de olabilir tabii. Çünkü ulusal bir kanaldaki bir haberci, yönlendirme yapamaz. Türkiye gibi çok çeşitli bir coğrafyada yaşıyorsa hele. Ama ben bu ülkeyi çok seviyorum Atatürk’ü çok seviyorum. Bu evrensel bakış açısıyla bir milliyetçilik tanımlamasıdır. Batılının vatansever dediği yani.

YILLARDIR AY YILDIZLI KOLYE TAKIYORUM, HALA TARTIŞILIYOR

Batılılar bu konuda çok net. Kendi yazarlarını seviyorlar, kendi formalarını seviyorlar. Biz de öyle olalım nasıl ki onlar Nobel ödüllü Knut Hamsun’u seviyor biz de Orhan Pamuk’u sevelim. Nuri Bilge Ceylan’ı daha çok sevelim.

Elbette, biz insan olanı, iyi olanı sevelim diye düşünüyorum. Mesela hep taktığım ay yıldız kolyeyle ilgili tartışmalar oluyor. Yıllardır takıyorum o kolyeyi ve bizim bu topraklarda beraber yaşamamızın sembolü o. Ben öyle düşünüyorum. Asla yere düşürülmemesi gereken kutsalımız bir kere.

KOLYEMLE HERGÜN BİR MESAJ VERİYORUM

Yurtdışında uzun süre yaşadıktan sonra kendini daha milliyetçi hissettin değil mi?

Uzun süre yurtdışında olmamın da etkisi vardır mutlaka ama asla yere düşürülmemesi gereken hepimizin kutsalı bayrak. Ben her akşam ekrana çıkarken o kolyeyi takarak tüm Türkiye’ye bir mesaj vermek istiyorum aslında. O da benim mesajım. Türkiye’de hep birlikte yaşamamızın bir gurur tablosu olduğunu düşünüyorum.

AB GRUBUNDA LİDERİZ ŞU AN

Bu kadar zamandır televizyon dünyasındasın. Sence televizyon dünyasında var olmanın en önemli tarafı reyting mi? Bu reytingler ne kadar doğru bu reyting tartışmalarına nasıl bakıyorsun?

Reyting elbette önemli. Çünkü o bizim karnemiz. Her sabah 10.06’da o ilk yüz tablosuna bakıyoruz kim ne kadar izlenmiş diye. Bir kere çok güzel bir kanalda çalışıyorum. Türkiye’nin ilk özel televizyonunda, bu yılı birincilikle kapatmış bir kanalda çalışıyorum. 37 kişilik harika bir ekiple Star haber merkezi’nde çok güzel işler çıkarıyoruz. AB grubunda lideriz şu an. İnanılmaz insanlarla çalışıyorum. Mesela Ömer Özgüner bizim Star Televizyonu’nun başında. Çok uzun zamandır da arkadaşım çok çalışkan bir insan. Dediğin gibi aynı zamanda da romancı. Belki de bu yüzden çok iyi anlaşıyoruz. Aynı zamanda Uygar Eremektar, genel koordinatörümüz. Haber müdürümüz Ünal Oymak, Muharrem Çağlar istihbarat şefimiz. Ve kadın ağırlıklı bir haber merkezi. Selma Üstün Yüzer, Fatma Çözen, Serpil Ersemiz, Sevgi Gürman, Salih Güngör. Buraya ek donanımlı bir muhabir kameraman kadrosu. Uzun yıllardır birlikte ter döktüğümüz ekip arkadaşlarım. Aslında bir Fox, Kanal D veya Atv’ye baktığımızda haber merkezleri 75-80 kişiyle çalışıyor Sayım. Biz de yönetim kararıyla bu rakam düştü. 37 kişiyle Star Haber’i çıkarıyoruz. O yarı yarıya kadroyla, AB grubunda birinciyiz ve bunun keyfini sürüyoruz. Çünkü çok acar, deneyimli, uzun süreden beri birbirini tanıyan müthiş bir ekip var burada.

Kendine özgü bir havan var. Sağlam bir ses tonun var bu da tabii önemli bir şey. Bir de medyada sadece hoş kadın imajıyla var olan rakipleriniz var. Onlar için söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Kıyasıya rekabetin yaşandığı bir yılı da geride bıraktık. Kimse hakkında tek tek değerlendirme yapmak bana yakışmaz sadece bu mesleğin hele hele ekran önünde olan insanların, gazetecilikten habercilikten gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Danimarka’da on ayda olan gündem burada bir haftada oluyor. Bu yüzden burada habercilik yapacak kişinin çok daha fazla çalışması gerekiyor.

MUHALEFETİN BİR İSİM ÜZERİNDE UZLAŞABİLMESİ SEVİNDİRİCİ

Peki yeni Cumhurbaşkanı adayıyla ilgili ne düşünüyorsun. CHP ve MHP’nin adayı Ekmeleddin İhsanoğlu için ne düşünüyorsun?

Ben CHP tabanında yeterince heyecan yaratacağını düşünmüyorum ama bunun olumlu bir tarafı da var. CHP ve MHP’nin böyle bir konuda uzlaşabilmesi çok sevindirici. Ama şunu da bir kere daha gördük ki Türkiye siyasi lider ve figür yaratmada hakikaten başarısız bir ülke.

Cumhuriyet tarihine de baktığımızda tek adamlar hep var. Tek adam, ikinci adam, suyu arayan adam diye gidiyordu Şevket Süreyya Aydemir’in yakın tarih kitaplarında.

Evet önemli bir islam bilimci, uluslararası camiada çok saygın bir isim. Ama ben yine de CHP tabanında heyecan yaratacağını düşünmüyorum.

İYİ Kİ PSİKOLOJİ EĞİTİMİ DE ALMIŞIM

Ekrana çıkmadan önce nasıl hazırlık yapıyorsun? Yoksulluk, ayrılık, Soma’daki ölümler gibi haberleri sunmak nasıl etkiliyor seni? O an kendini nasıl tutuyorsun?

Ben zaten normalde de fazlasıyla duygusal bir insanım Sayım. Ve bunun gibi kadına, çocuğa şiddet, ölüm haberlerinden ister istemez çok etkileniyorum. İyi ki üniversitede televizyonun yanı sıra psikoloji eğitimi de almışım diyorum. Soma’ya gittim üç gün boyunca oradan yayın yaptım. Yaşayınca daha iyi aktarabiliyor insan. Her ağlayanla birlikte ağladım. Mezar başında babasını, kocasını kaybetmiş kadınla birlikte ağladım. Maalesef insan hayatının çok ucuz olduğu bir ülke burası.

Peki, bir de televizyon dünyasına girip çok kısa süre sonra kaybolanlar var. Onlara ne diyorsun? Türkiye’nin genel izleyici profili o karakteri sevmezse kalıcı olamıyor gibi, sen ne düşünüyorsun bu konuda?

Katılıyorum. Bizim meslekte istikrar çok önemli. Benim meslekte on altıncı, Star Televizyonu’nda da dokuzuncu yılım. Üç kere yönetim değişti bu süreçte. TMSF ile başladım sonra Doğan Holding şimdi de Doğuş Holding ile çalışıyorum. Çok pırıltılı bir dönem. Hem kanal birinci oldu Ana Haber AB’de birinci. Şimdi Star’daki onuncu yılımda da bu başarıyı perçinlemek istiyorum. İstikrar bu yüzden çok önemli, çünkü hızlı çıkışların hızlı inişleri oluyor.

Türk medyasında konular da insanlar da çok çabuk değişiyor mesela.

Evet, az önce reytinglerden konuşuyorduk. Bu da önemli mesela “hadi reytingleri patlatayım” diyerek kaliteden ödün verdiğin anda sıkıntı başlıyor. Yani seyirci artık Nazlı Çelik’in ne yapıp ne yapmayacağını biliyor. Gündemi iyi takip etmek ve bunu tarafsız aktarabilmek en önemlisi.

Türkiye’de sansür otosansür konusu da çok gündemde olan bir konu. Sen bu sansür konusunda ne düşünüyorsun?

Her kuruluşun kendi hassasiyetleri vardır. Bir gazeteci hem evrensel yayıncılık kurallarını hem de çalıştığı kurumun hassasiyetlerini korumak zorunda. Ben bu konuda kendimi özgür hissediyorum açıkçası herhangi bir kısıtlamayla da karşılaşmadım. Ama dediğim gibi ülkenin bölünmez bütünlüğü gibi benim de kendi içimde hassas olduğum konular var ve bunu da her zaman savunurum. Kadın ve çocuk mağduriyeti konularında netim. Özgürlük her alanda özellikle de medyada olmalı mutlaka.

IŞİD hakkında ne düşünüyorsun. Çok kanlı sahnelere tanık oluyoruz.

Evet, eli kanlı bir terör örgütü. El-Kaide bile çok vahşi olduklarını söyleyerek bunlarla yollarını ayırdı gerisini sen düşün. Ben açıkçası son iki yıldır Ortadoğu politikamızın pek iyi olduğunu düşünmüyorum. Bu sürecin sonunda bir Arap devleti ya da Kürt devleti kurulabilir gibi görünüyor. Türkmenler orada çok yalnızlar, sahipsizler. Onların daha fazla zarar görmemesini diliyorum.

AB'YE GİREBİLECEĞİMİZİ DÜŞÜNMÜYORUM

Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini nasıl yorumluyorsun?

Çok sorun var. Umudu yitirmemek lazım ama açıkçası ben yakın gelecekte pek de girebileceğimizi düşünmüyorum.

Hem ekranda çok tanınan bir yüz olduğundan hem de mesleğinden dolayı çok fazla gazetelerde yazma teklifi de almışsındır. Düşünmedin mi hiç köşe yazarlığını?

Çok fazla teklif geldi bu şekilde ama bu meslek tam zamanlı bir mesai istiyor. Biraz ondan biraz bundan şeklinde olmuyor. Ben sabah 8:30 gibi iş başı yapıyorum. Sabah toplantısı, öğle toplantısı, editoryal düzenleme akış derken mümkün değil. Şimdilik çok zor görünüyor ama ilerleyen zamanlarda çok cazip bir teklif gelirse de hayır demem. Suya yazı yazmanın ötesinde kalıcı bir şeyler yapabilmek adına.

Bu arada Radikal gazetesi basılı yayınına son verdi. Radikal Kitap eki Cuma günleri verilmeye devam edecek. Radikal’in basılı yayın yapmayacak olması bir sürü insanın da işsiz kalmasına sebep oldu. Sence Radikal’in böyle bir zamanda kapatılması doğru mu?

Ben nerede görüyorum bunu biliyor musun? Nesilden nesile farklılıktan. Benim babam günde yirmi tane gazete alır okurdu. Ama ben hafta içi İPad’den, telefondan okuyorum haberleri sadece hafta sonu gazete alıp kahveyle birlikte keyif yapabiliyorum. Ve benim kızım muhtemelen gazeteye dokunmayacak bile. Teknoloji ilerledikçe, her şey dijitale kayıyor. Bunu da çağın gerekliliği olarak görüp çok da şaşırmamak gerek sanki.