Sosyal medyada zaman zaman ortaya çıkan akımlar bir anda
hepimizi önüne katarak kocaman bir çığ gibi büyüyor.
Sonra bir bakmışız o çığın altında kalmışız.
Son örneği FaceApp uygulamasıyla başlayan yaşlanma çılgınlığı. Ünlülerin de dahil olduğu bu akım bir yandan merak duygumuzu gıdıklarken bir yandan da yaşlanmış hallerimize bakıp eğlenmemizi sağladı.
Peki durum sadece eğlenceden mi ibaretti?
Uygulamayı kullanan milyonlarca tüketici için öyleydi. Tüketici diyorum çünkü aslında hepimiz bu dijital dünyanın birer tüketicisiyiz. Önümüze çıkan her popüler akımı, uygulamayı hunharca tüketmeye bayılıyoruz. Nitekim durum FaceApp yaşlandırma akımı için de değişmedi.
Tıpkı 2019'un ilk aylarında çıkan
#10yearschallenge akımı gibi. Hatırlarsanız o
akımda da 10 yıl önceki halimizle şimdiki halimizi kıyaslayan
fotoğraflar paylaşmıştık. Ve hemen ardından Facebook'a
"miss gibi yüz tanıma verileri sağladığımız"
iddiaları ortaya çıkmıştı.
Benzer bir durum FaceApp için de geçerli. FaceApp'ın yaşlandırma
akımı sayesinde telefonumuzdaki tüm verileri ele geçirdiği
iddiaları ortalığı karıştırdı. Öyle ki FaceApp açıklama yapmak
zorunda kaldı ve tabiki iddiaları yalanladı.
Mesele kişisel veriler ve dijital dünya olunca her şey
sorgulamaya muhtaç bana göre.
Ne zaman bu tür iddialar ortaya atılsa genelde iki tür refleks
görüyoruz.
İlki "canım zaten bütün verilerimiz ellerinde, istedikleri
gibi kullanıyorlar, ne yapalım yani şurda iki eğlenmeyelim
mi?" türü yaklaşım. Diğeri ise " Yok artık ya,
koca dünya şirketi benim verilerime mi kaldı" diyen
yaklaşım ki; aslında ikisinin de buluştuğu nokta bir adam
sendecilik, bir salmışlık hali.
Dijital dünyadan kaçarımız yok belli.
Ama bu salmışlığın yanında neyin ne olduğunu bilsek, azıcık da
tersinden düşünsek fena olmaz. Çünkü kişisel verilerin
gizliliği ve kullanımı biraz da nasıl bir dünyanın parçası
olduğumuzu bilmeye zorluyor bizi.
FaceApp, merkezi Rusya'nın St. Petersburg şehrinde bulunan Wireless Lab adlı şirket tarafından geliştirilen bir uygulama. Bunu öğrenince bazılarımız "Aman iyi bari verilerimiz Amerika'ya gitmedi, Rusya'yla da zaten şu aralar iyiyiz" yorumu yapmış olabilir. Fakat şirket Rusya’da bulunmasına rağmen sunucuları ABD’de ve Google tarafından barındırılmakta.
FaceApp yaptığı açıklamada, uygulamanın kullanıcı tarafından
seçilen yalnızca bir fotoğraf üzerinde düzenlemelerin çoğunu
gerçekleştirdiği ve söz konusu telefondan başka hiçbir görüntü
aktarmadığı belirtti.
Zaten "evet, tüm verilerinizi ele geçirdik" demesini de
beklemiyorduk.
Fakat bu durum sadece bizi değil Amerikalılar'ı da işgillendirmiş
olacak ki New York Senatör’ü Chuck Schumer, FBI ve FTC’den
FaceApp’e ulusal güvenlik ve gizlilik soruşturması başlatmalarını
istedi.
VERİLERİMİZİ DEPOLAYIP NE
YAPACAKLAR?
FaceApp'la ilgili tartışmalar sürerken biz bir de Instagram'da 3,5 milyon insanın paylaşımını sağlayan #10yearschallenge 'a bakalım. Orada da şu soru önümüze çıkıyor: "Facebook'a ait Instagram bizim 10 yıllık değişimimizi depolayıp da ne yapacak?"
Açıkçası elde ettiği verilerden aklımıza bile gelmeyecek
sonuçlar çıkarabilir. Ama ben aklımıza geleni yazayım.
Facebook her sene bünyesine birçok irili ufaklı şirket katıyor.
2018 yılında da "kimlik doğrulama" üzerine çalışan
bir şirketi bünyesine kattı.
Confirm adındaki bu şirket devletler tarafından verilen
kimlik kartlarını uluslararası düzeyde doğrulamayı sağlayan API
geliştiriyor.
İnsanların kimlik, ehliyet ya da pasaportlarındaki
fotoğrafları sürekli güncellemediğini düşünürsek
#10yearschallenge akımının pek de masum olmadığını
söylemekte haksız sayılmayız.
UMRUMUZDA MI?
Kullandığımız akıllı telefonlar sayesinde veri oburu bir sistemi
sürekli besliyoruz aslında.
Bu sistem asla doymak bilmiyor ve kişisel verilerimizi,
dijital izlerimizi milim milim takip ediyor. En büyük avantajı da
bizim bunu bir hevesle ve gönüllü olarak yapmamız.
Dijital kültürün tüm popüler akımlarına seve seve bırakıyoruz
kendimizi.
İşin kötüsü ise akıntının bizi nereye götüreceğini tam olarak
bilmememiz.
Peki bu sahiden kaçımızın umrunda?