Olacak iş değil!
Koskoca Aile Bakanı, nikahsız bir birlikteliğin sonunda
şiddet gören bir şarkıcı kadını nasıl arar da "geçmiş
olsun" der.
Aile Bakanı, bunu yaparak toplumun en önemli birimi olan aile
mefhumunu çaaatt diye parçalamış, tüm değerlerimizi alt üst
etmiştir!
Hadi aradı diyelim, nasıl olurda telefonu açar açmaz
"sizi kocanız mı dövdü?" diye
sormaz.
Bununla kalsa iyi; daha olayın altından ne rezillikler
çıkacak belli değil.
Bir Aile Bakanı böyle ne idiği belirsiz ilişkilerin
içindeki bir kadını sırf erkek arkadaşından dayak yedi diye nasıl
arar!? mış, falanmış, filanmış...
Bu yorumlar Ahmet Kural'dan şiddet gördüğü için mahkemeye
başvuran Sıla'yı, Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt
Selçuk telefonla arayarak "geçmiş
olsun" dedi diye yapılan yorumlar.
Yorumla da kalmadı elbette.
Başta Akit gazetesi, yazarları ve İslamcı cenahtan bir
takım şahıslar Bakan Hanım'ı yerden yere vurdu.
Sadece Aile Bakanı'nı da değil. Olayın akabinde
"Herkese karşı her türlü şiddete son" diyerek
konuyla ilgili bir açıklama yapan KADEM de hedef
haline geldi.
Zaten kurulduğundan beri KADEM'e kıl olan, "başımıza
bir de bu feminikler çıktı" diyerek kadın hakları
savunculuğunu aşağılayan bu tayfa için gün
doğmuştu.
Yani bu arkadaşlara göre;
-Bir kadın sadece evli olduğunda kocasından
dayak yerse şikayet etme hakkına sahip,
-Bir kadın herhangi bir erkekten şiddet
görürse bunları önce "evli mi, değil mi" diye ayıracağız, sonra
evli olanlara destek verebiliriz, belki. Evli olmadan şiddet
görenlerin zaten Allah belasını versin.
-"Kadına şiddet" mi, o da ne? Türkiye'nin
ancak "evli kadına şiddet" gibi bir meselesi
olabilir. Diğer türlüsü bizi bozar!
İşte bu zihniyet mini etekli bir kız tacize uğradığında
"canım o da mini etek giymeseymiş" diyebilen,
sokakta cinsel saldırıya uğrayan bir kız için "gecenin o
saatinde ne işi varmış sokakta" diyebilen zihniyetin ta
kendisidir.
Mevzu kadın olunca hele de bu seküler bir kadınsa fiili
görmek yerine; "yahu yapmış ama bi sor niye
yapmış"çılığa yanlamayı tercih ederler.
Oysa ortada bir şiddet vakası var.
Her gün binlercesinin yaşandığı fakat medyaya düşmediği için
haberimizin olmadığı kadına şiddet olaylarıyla dolu
etrafımız.
Sıla'nın ünlü bir isim olması dolayısıyla
konu ülkenin gündemine oturdu.
Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanı'nın da Sıla'yı
arayarak her ne olursa olsun bir şiddet olayında kadından yana
olduğunu göstermesi kadar tabii bir durum olamaz.
"Aile Bakanı" diye işlerine geldiği
kısalttıkları bakanlığın çalışma alanlarından birisi de "şiddet
gören kadınlar". Şimdi "Aile Bakanı mı, flört
Bakanı mı belli değil" diyenler önce bi' bunu
öğrensin.
Aksine Bakan Hanım'ın, medyanın gündeminden düşmeyen, tüm
toplum önünde yaşanan böyle bir duruma ses çıkarmamış olması tuhaf
olurdu.
Sıla olayından yola çıkarak "aile", "nikah", "gayri
resmi ilişki" gibi kavramları öne sürenler bunu yaparak
bizzat kadına şiddeti meşrulaştırdıklarının farkında değiller
mi?
Mesele burada bir kadının özel hayatı değil, ilişki
biçimi hiç değil. Tartışılması gereken kadına şiddetin hiçbir
şekilde, hiçbir gerekçeyle kabul edilemez olması.
Kadın erkek ilişkilerini, nikahsız birliktelikleri dilediğimiz gibi
eleştirebilir, bunun üzerine bin tane yorum yapabiliriz. Fakat bir
şiddet olayı üzerinden bunu yapmak konuyu çarpıtmaktan,
"şiddeti" gölgelemekten başka neye yarar?
Bunun "aile değillerse kadınlar şiddete maruz kalmayı
hakediyorlar" demekten ne farkı var?
Kusura bakmayın ama ahlakçılık yaparak başka bir
ahlaksızlığın üstünü örtemezsiniz.
Keşke "İslamcılığınız" insanlığınızın ve İslam ahlakının
önüne geçmese!
twitter.com/Htckubra
Facebook Hatice
Kübra